II - Güneşin Karahindibası

908 320 670
                                    

Merhabalar! İkinci bölümümüzle karşınıza geldik. Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin. ❤️

#Selda Bağcan - Yürüyorum Dikenlerin Üstünde

KARA GÜZ
2.BÖLÜM : "GÜNEŞİN KARAHİNDİBASI"

🌙

Rüzgarın savurduğu bir karahindiba misaliydim. Gün doğmadan soğuk bir nefes üzerime üflendi ve bütün hayatım savruldu.

İçimde acının kaynattığı acılar vardı. Kelimelerden çıkıp ruhlara bürünen...

Söyleyip de haykırmak istediğim cümleler vardı, dilime dikenler batıran.

Geriye değen bakışlarım Emre'nin bedeninin yattığı yerde takılı kalırken polis arabasının siren sesleri beni ayılttı. Her şey gerçekti. Bir kabus olmasını dilediğim anlarda bile. Polisler karşımda benim arkamdaki bedenden ayırmadığım gözlerime bakmaya çalışıyordu. Ellerim titremeye başlarken kanımda kaynayan sızının geçmemesi canımı daha çok yakmıştı.

"Bakın." dedim tereddüt ederek. Dudaklarım hezeyanla kurumuştu. "Bütün bunlar..." Kelimeler dudaklarımın arasında sönüp gidecek gibi asılı kalmıştı. Ne diyeceğimi dahi bilemiyordum. Emre , arkadaşım sadece dostum değil kardeşim...

Bedeni bir cesedinki kadar soğumuş, gözleri karanlığa bakıyordu.

"Ben yapmadım." dedim ağlamaya direnerek. "Bütün bunlarda suçum yok. O..." Arkama tekrar baktığımda gözlerimin doluluğuna engel olamadım. Elim ayağım titriyordu. Kalbim sancılı bir acının eşiğinde, ruhuma darbeler indiriyordu."Geldiğimde o haldeydi." Bu halde kurabildiğim cümleler bir dize halinde birikmiş ama çıkamayan dudaklarıma isyan etmişti.

"Bunları karakolda anlatırsınız." dedi memur bey arkasından kelepçe çıkarırken. Gözlerim gördüğüme bağlı büyürken başımı iki yana salladım. "Hayır ben yapmadım." dedim gözlerimden bir damla yaş düşerken. "Ben yapmadım bunu bana yapamazsınız. O benim arkadaşımdı." Polis memuru arkasından kelepçeyi çıkardı ve bileğime geçirmeye çalıştı.

"Zorluk çıkarmayın." Zayıf, güçsüz bileklerime saplanan soğuk metal içimi yakıp kavururken ardımda Emre'yi bırakmak istemedim. "Emre." dedim ağlayarak. "Ben yapmadım yemin ederim." Gözlerimden bir damla yaş daha düştü. Kim ne istemişti? Nasıl yapmıştı anlamıyordum. Beynim düzine düşünceler içinde anlam aramaya çalışsa da başaramıyordu.

Neşeli bir insandı. Kahve gözlerine düşen merhameti bedeniyle hep iç içe olurdu. Kimseyle bir düşmanlığı olmazdı.

Ama o son söylediği isim. Bir şey gördüğünden bahsetmişti. Ama neydi? Ne görmüştü? Belki de görmüş olduğu şey onun idam sehpasına konan sandalyesi olmuştu.

"Emre! Oğlum!" Aliye Teyze'nin buraya koşan adımlarıyla beraber çığlıklarını duyduğumda gözyaşlarım benden bağımsız biçimde göz pınarlarımda dolmaya başladı. Artık seri bir şekilde yüzümü ıslatıyor, dudaklarıma kadar tuzlu su iniyordu. Dengesiz, hızlı adımları buraya kadar gelirken elini dizlerine vuruyor, yüzüne dağılan gözyaşları soğuğun etkisiyle farklı noktalara savruluyordu.

Ellerim soğuktu artık. Kan pıhtılaşmamıştı sanki dakikalar zamana meydan okuduğunda. İçimin sancısı o kadar yakıcıydı ki soğuğu bile eritiyordu ansızın.

Önümdeki polis bana yavaşça yaklaşıp belinden çıkardığı kelepçeyi bileklerim saplarken anladım özgürlüğün çırpındığı bedenimin şimdi nasıl esir düştüğünü.

KARA GÜZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin