"Aşk Görevi Öldürür.."

3.5K 143 18
                                    

Tükenmez kalemi dudağıma sokup gezdirdim ve Kafamı bir türlü veremediğim hukuk Kitabı'nı kapadım.
"Kafan almıyor mu?" Dedi Isaac masanın üstüne bir kucak daha kitabı bırakıp.
Kafamı kaldırıp kütüphanede sessiz olmak için Kısık ses ile isyan ettim.
"Buradan kurtulmak istiyorum!"
Kıkırdadı ve yan sandalyeme geçip önüme bir kağıt parçası bıraktı.
"Bunu girişte bir çocuk verdi." dedi."Mutlaka okumalıymışsın."
Katlı kağıda baktıktan sonra kaşlarını kaldırdım.
"Justin'den mi?" emin olmak istiyordum kafasını hayır anlamında salladı.
"Ama sanırım onun arkadaşıydı, çünkü arkada bizi izliyordu." dedi.
"Peki.." dedim kağıdı elime alıp. Merak ettiğim soruyu sorup sormama Arasında kaldım.
"O nasıldı?" Deyiverdim Justin'den bahsederek.
Hafif Sırıttı ve dalga geçti. "O kız gibi." dedi Justin'den bahsedip.
"Saçlarını yeniden eski haline çevirmiş."
Şaşırmıştım. Dudaklarımı birbirine bastırıp kağıdı açtım.
'Çıkışta umarım müsaitsindir çünkü seni alıcam.
-Justin"
Yutkundum ve çantamı sımsıkı kavrayıp ayağa kalktım.
"Ben gidiyorum Zac sonra Görüşürüz ." Ayağa kalktığımda bileğimi hafifçe tuttu ve Uyarıcı bakışlar attı.
"Yeniden utanacağın ve pişman olacağın Şeyler yapma Morgen." dedi kaşlarını hareket ettirip.
Bundan emin değildim.
Dudaklarımı büzüp onu geçiştirmek için Kafamı salladım.
"Yapmam."dedim fısıltıyla bileğimi kurtarıp. Çantamı omzuma aldım.
Koşar adımlarla çıkışa ilerledim. Kendimi liseli ergenler gibi hissediyordum.
Aynı Justin'in bana dediği gibi..
Kollarımı bir o yana bir bu yana sallıyordum.
Yerimde duramıyordum. Kızlar tuvaletinin yanından geçerken duraksadım ve kendime çeki düzen vermek için kapıyı açıp içeri girdim.
Benden iki sınıf büyük görünen bir kız dışında kimse yoktu.
Oda zaten çıkıyordu.
Yanımdan geçip gitti .
Kapıyı kapadım ve çantamı tezgâha bırakıp ellerimi sonra da Yüzümü yıkadım.
Çantadan bir göz kalemi ve ruj çıkarıp makyajımı tazeledim.
Bu kadar yeterdi.
Sanırım istediğim sadece Justin'i baştan çıkarmaktı.
Çantamı yeniden sırtıma Alıp Kapıdan çıktığımda birşeye çarpıp sendeledim.
"Tanrı'm, çok üzgünüm ."
Özürümü dile getirdiğimde çarptığım kişiye baktım.
"Seni almaya geliyordum." dedi.
Justin'in burada ne işi vardı ki?
"Beni mi takip ettin?" Dedim hiç çekinmeden.
O'da hiç çekinmeden omuz silkti. "Takip etmek demeyelimde daha çok gözetlemek."
Konuşurken sol gözü kısılıyordu.
"Neden beni gözetliyorsun?" Dedim.
"Sadece seni almaya geldim." deyip bana doğru yürümeye başladı. "Notumu almış olman gerekiyor."
O her bir adım attığında bana yaklaşmaması için bir adım geriliyordum.
"Gerçi o aptal Sarışın Arkadaşının notumu sana ilettiğinden emin değilim."dedi büyük bir ego ile.
Beni daha da geri itti. Ve daha.
Sonunda kızlar tuvaletine beraber girdiğimizde tedirginleştim.
Sinsice gülümsedi ve tuvaletin kapısını kapadı.
"N'apıyorsun?" Dedim şaşkınca. Korkmaya başlamıştım.
"Sadece.." Dedi beni duvar ve kaslı bedeni Arasında bırakarak. Kollarından bir duvar örüp kaçmamı engelledi.
"Biraz oyun oynamak istiyorum." Nane kokulu nefesini yüzüme doğru Bıraktı ve yüzünü yüzüme daha da yaklaştırdı.
Vücudum kasılmaya başlamıştı.
Bütün hücrelerim titriyordu sanki. Ayaklarım uyuştu ve buz kestim.
"U- uzak dur." dedim zorlukla .Ellerimi göğsüne koyup onu itmeye çalıştım.
Ama en ufak bir hareket olmadı. Olduğu yerde durdu.
Ve daha da yaklaşıp boynuma küçük bir buse bıraktı.
Boğazımda bir yumru hissettim. Nefes alamayacağımı sanmıştım.
Biran kolları belimi kavradı ve beni kendine bastırdı.
"Korkma." deyip beni kucağına aldı. Bu onun için kolaydı.
Kullanılan o değildi. Ya da iki kez terk edilen.
"Yapma." dedim. Çünkü bir öpücükle kendimi ona teslim edebilecek bir ruh halim vardı üzerimde.
Beni Yavaşça tezgahın üstüne bıraktı ve önüme Düşen saçlarımı aldı.
"Sana zarar vermem." dedi dudağıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra.
"Bunu sana yapamam."
Kolları Biran belimi Yavaşça kavrarken beklemediğim birşey yapıp bana sarıldı.
Kafamı boynuna gömmemi sağladığında kalbimin durduğunu hissettim.
"Şimdi gidelim mi?" Dedi benden hafifçe ayrılıp.
Nutkum tutulmuştu. Sadece Kafamı sallayabilmiştim.
Ellerimden tutup beni tezgahtan indirdi. Düşmemek için omuzlarına tutunduğumda kızlar tuvaletinin kapısı Birand'a açıldı.
İçeri Sarışın bizim yaşımızda bir kız girdiğinde yutkundum ve ikimize şaşkınca bakışını izledim.
"Tanrı'm !" Dedi kusarmışçasına. "Bunu gidin ve başka biryerde yapın."
Yüce İsa !
Bizi yanlış anlamıştı.!
Biran Justin'i hızla ittim ve tezgahtan atladım.
"Yanlış anl-" kız konuşmama bile izin vermeden bağırmaya başladı.
"Çıkın!" Kapıyı gösterdi. "Sanki hala lisedesiniz!"
Kafamı utançla önüme eğdim ve Justin'in elini tutup onu kızlar tuvaletinden çekiştirerek çıkardım.
"Neden hep sen yanındayken başım beladan kurtulmuyor?" Diye isyan ettim çıkışa doğru ilerlerken.
Onu bir çocukmuş gibi azarlıyordum. "Unuttun mu?" Dedi kendini beğenmiş bir tavırla.
"Ben Justin Bieber'ım . Belanın ta kendisi."
Göz devirdim. "Bunlarla benim dikkatimi çekemezsin Justin." dedim Kampüsü geçerken.
"Daha yaratıcı Şeyler bul." deyip elimi ona uzattım.
Bir bana bir de elime bakıp anlamaz bakışlar attı .
"Ne istiyorsun?" Dedi sonunda. Gözlerimi kıpraştırdım.
"Beni tezgâha bırakırken çaktırmadan telefonumu cebimden aldığını biliyorum." Dedim kurnazca. "Onu bana geri ver."
Biran da Omuzları düştü. Teslim olurmuşçasına elini kaldırdırken diğer eliyle cebindeki renkli telefonu bana uzattı.
"Bakıyorumda fazla dikkatlisin." dedi sırıtıp. Ardından Arabanın kapısını açıp sürücü koltuğuna geçti.
Arabaya bineceğiniz sanıyorsa oldukça yanılıyordu.
"Binsene." dedi kafasını camdan uzatıp. Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Bence ne konuşacaksak açık alanda beni kaçırma olasılığın olmayacak biryerde konuşabiliriz." dedim. Zeka bende zehirdi.
"Saçmalama istersen." dedi göz devirip. "Sana zarar veremeyeceğimi sende biliyorsun."
Torpidoya uzandı ve Güneş gözlüğünü takıp yan koltuğu işaret etti.
"Hadi ama bin artık."
Dudaklarımı ısırdım ve korkarak kapıyı açtım.
İçeri oturup kapıyı kapadığımda karnımda bir acı hissettim.
"Yüzündeki şu ifadeyi siler misin?" Dedi isyan edip arabaya otobana çıkarırken.
"Ne ifadesi?" Dedim anlamazca. Göz devirdi.
"Şu ; sanki acı çekiyormuş gibi olan." Beni taklid edip yüzünü buruşturduğunda hafif kıkırdadım.
Bu elimde olan birşey değildi.
"Aman Tanrı'm !" Dedi şaşkınlıkla. "Bu hafta içinde benim yanındayken Yaptığın ilk Kıkırdama ve tebessüm."
Direksiyonu kırdı. "Bu tarihi biryere yazalım."
Gaza daha da bastığında küçük bir sokağa girdiğimizi fark ettim ve tedirginleştim.
"Nereye gidiyoruz?" Deyiverdim hızla ona dönüp.
Gülümsedi ve sadist bir bakış attı. "Seni evime götürüyorum."
"Yalan söyleme Justin korkuyorum ve bu sefer beni kaçırırsan polisi aramaktan kaçınmam."
"Hayır cidden seni evime götürüyorum." dedi arabayı park ederken.
Kapısını açtı ve beyaz Ahşap evi işaret etti. "İşte burası."
Gösterişli ev nerdeyse Gözlerimi kamaştıracakken arabadan indim ve geldiğimiz Sokağı beynime kazıdım.
Eğer bir kaçırılma olayı daha olursa kendime nasıl bir Kaçış ayarlayabilirdim.
Hepsini planladım ve yerdeki büyük taşı evin Bahçesinde kaçarken alabileceğim bir yere koydum.
Artık işimi sağlama alıyordum. Olay buydu.
"Hadi içeri gir." dedi kapıyı açıp benim için kenara çekilirken.
Tedirgin adımlarla içeri girdim ve ileriden gelen televizyon seslerini dinleyip Justin ile aynı hizada ilerledim.
Evde olabilecek kişiler listesini beynimde toparlarken koltukta gelişi güzel uzanmış Daniel ve onun göğsünde kendi yerini bulmuş Bell'i gördüm ve duraksadım.
Harika çift nerdeyse Gözlerimi yaşartmıştı.
"Son gelen haberlere göre bugün hava açık ve güzel olacak ama yağmur yağabilir bizden söylemesi şemsiyenizi yanınıza almayı unutmayın."
BBC'de hava durumu sunan kadın yine aynı Yapmacık tavırlarıyla Konuşurken Justin'in elimi hafifçe tuttu ve beni kendime getirdi.
Hızla elimi çektim ve ona "ne yapıyorsun" dermişçesine baktım.
Bilirsiniz o eski Des buralada değildi, yani artık. kıpırdaşmalarımız ikisinin dikkatini çektiğinde kafalarını kaldırdılar.
"Şaka yapıyor olmalısın!" Dedi Bell şaşkınca Daniel'ın üstünden kalktı ve bana doğru geldi.
"Aman Tanrı'm." deyip kollarını bana sardı. Spor yapıyor olmalıydı çünkü oldukça güçlenmişti.
"Destiny? Sensin." dedi kıkırdayıp. Arkasını dönüp kendini toparlayan Daniel'a baktı.
"Baksana burada!" Dedi yeniden sırıtıp.
"Biliyorum bebeğim." dedi ensesini kaşıyıp. Esnedi. "Bu aptal seni nasıl ikna etti peki?" Dedi Daniel Justin'i göstererek .
Omuz silktim. "Pek ikna etmiş sayılmaz." dedim ona Anlamlı bir bakış atıp.
"Zoraki."
Dudaklarımı ıslattığımda Justin gülümsedi ve kanalı değiştirdi.
"Ben de düşünüyordum ki gidersiniz ve bizi yalnız bırakırsınız?"
Justin Daniel'a imalı bir bakış attığında Dan ayağa kalktı ve göz devirip Bell'in koluna girdi.
"Seni gördüğüme sevindim Des." deyip el salladı Bell'i çekiştirirken.
"Neden gidiyoruz ki kız yeni geldi?"Bell sızlanmaua başladığında Dan dudaklarını uzanıp öptü.
"Seni Yemeğe götüreyim hadi." dedi . Sonra ise görüş alanımdan çıkmışlardı.
İç geçirdim ve Justin'in yanına oturdum."Bu imkansız." dedi bir an çığırarak.
Nerdeyse Aklım çıkmıştı. "Nedir o!"
"Yanıma oturdun."
"Aptal mısın? Neden yanına otur mıyım?"
"Ne biliyim?" Dedi omuz silkip. "Son Günler'de sanki sana öldürücü bir hastalık bulaştıracakmışım gibi köşe bucak kaçtın benden."
"Bu normal Bieber." dedim kollarımı birbirine kavuşturarak.
"Artık sana güvenmiyorum."
Omuzlarını düşürdü ve hayal kırıklığıyla bana baktı.
"Ne yapmamı bekliyorsun ki?."dedi ellerini uzamış saçlarına batırarak.
"Güven kazanılır Justin." dedim tırnaklarım ile oynayarak. "Öylece eline veremem."
Bu sefer ellerini benim saçlarıma attığında tedirginleştim.
"Öylece elime vermeni istemiyorum zaten." deyip kendini savundu.
"Sadece denemem için bana şans ver."
Bununla kolay olmadığı barizdi değil mi? Beni iki kez Gözünü bile kırpmadan terk eden birine daha kaç kere şans verebilirdim ki?
"Olmaz." dedim dudaklarımı birbirine bastırıp.
"Nasıl yapabilirim ki?" Gözlerimi kaçırıp televizyondaki reklamlara baktım.
"Bir kere yaptın." dedi ona verdiğim ilk şanstan bahsederek.
"Eminim ki sevdiğin adam için ikincisini de yaparsın."
Bir an Gözlerimi sımsıkı kapadım ve ona döndüm.
"Artık 'Sevdiğim adam ' kavramı bana çok uzak Justin." deyip dudaklarımı ıslattım.
"Beni sevmeyen birini hala sevebileceğim fikrine nasıl kapıldın?"
bir an dudaklarını birbirine bastırdı ve dudak kenarlarında çukurlar oluştu.
Kalın ve şekilli kaşları hiç tepki vermezken göz rengi koyulaştı.
"Seni sevmediğim fikrine nerden kapıldın peki?"
Dedi ani bir atakla. Ne Önemi vardı ki?
"Yapma ama Justin!" Dedim isyan ederek. "Beni terk ettin, iki kez. Hem de Gözünü bile kırpmadan."
Tek kaşını kaldırdı ve cümlemin Devamını dinledi.
"Artık Aramızdaki ilişki entrikalı Hint filmlerine benzemeye başladı." deyip dalga geçtim. Ama altındaki imayı çok güzel anlamıştı.
"Ama sana verdiğim hediyeyi takıyorsun." dedi çocuk gibi.
Verdiği kolyeyi işaret ettiğinde altın ve elmaslar kaplı kolyeye baktım.
Tabii ki de geri vermeye çalışmıştım ama beni zorlamıştı ve kolye bende kalmıştı.
Nasıl takmamamı bekler ki?
"Konuyu Değiştirme Bieber!" Dedim onu azarlarmışçasına.
"O gün senin yanına geldim ama Bell beni eve sokmadı."dedim beni terk ettiği günden bahsederek.
"Giderken camda gördüğüm kızla mı aldattın beni?" Deyip onu Köşeye sıkıştırdım.
Hiç inkar etmedi. "Evet ." dedi direk. Harika! Eski sevgilim ne kadar da dürüstmüş.
"Ama o günden sonra birdaha kimseyle birlikte olmadım." diye de eklediğinde göz devirdim.
Oh be! İçim rahatladı!
"Sana komik bir şey söyleyebilir miyim?" Dedim hüzünle gülümserken.
Kafasını yukarı aşağı salladığında dudağımı dişledim ve derin bir nefes aldım.
"O gün beni kafeye çağırdığında evlenme teklifi edeceğin gibi aptal bir fikre kapılmıştım." deyip kendimi iyice batırdım.
"Bunun neresi komik ki?" Dedi kolunu omzuma atıp.
"Ben seninle evlenmenin hayali ile her gece Kafamı yastığa koyuyorum."
Sahi mi Bieber? Sahi mi?
"Onun için mi beni terk ettin, doğru komik olan kesinlikle bu."
Onu daha da gömmek istesem de kalbim sanki el vermiyordu.
"Ee" dedi bir an konu atlatarak. "Sınavlarım nasıl ?"
Göz devirdim ve omzumu kolundan kurtarıp ayağa kalktım.
"Harika." deyip nereye koyduğumu hatırlamadığım çantamı aradım.
"Bu kadar mı?" Dedi merakla. "Sadece kuru bir harika mı?"
Tek Kaş'ımı kaldırdım. "Ne yapmalıyım Bieber ?" Ellerimi belime attım. "Justin sınıfımı geçiyorum ve harika bir hayata sahibim hepsi senin sayende!" Dedim dalga geçerek.
Ardından yere düşmüş çantamı aldım.
"Ben gidiyorum ." dedim.Ona imalı bir bakış atıp.
"Tanrı Aşkın'a!" Dedi ayağa Kalkıp aniden bileğimi tutarak.
"Anlasana seni özlüyorum!" Birand'a bağırdı.
"Garip ve iğrenç bir şekilde sensiz Hiçbirşey düzgün olmayacakmış gibi geliyor!" Dedi. Ups! Bieber. Yanlış zamanlama.
"Alışırsın Bieber." Dedim bileğimi kurtararak.
"Benim alışmam zaman aldı, ama alışıyor insan."
"Alışamam, ben sen değilim." dedi biranda.
"Anlamıyor musun! Hala anlamadın mı?" Biran Kollarından tuttu ve beni sarstı.
"Ben bir katilim! Baş belası Bir katil!"
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum . "Seni istesem gözümü kırpmadan öldürürdüm. Ayrıldığımız ilk gün bunu yapabilirdim."
Birand'a beni serbest bırakıp ittirdi.
"Yapmadım. Yapamadım!"
Eli biran sehpanın Üzerindeki vazoya gitti ve sinirle vazoyu kavrayıp duvara fırlattı.
Vazo Tuzla buz olurken Justin bir kez daha bağırdı.
"Sen benim görevimsin Des!" İşaret parmağını omzuma batırdı.
"Asıl görevim seni Öldürmek! Bunun için para aldım!"
Bir an durdum ve bütün dünya ile irtibatımı kestim.
Justin'in sesi dışında herşey boğuktu. "Benimle olmazsan ne olacak sanıyorsun ki! Üniversiteyi bitireceğini mi!"
Kahkaha attı.
"Seni öldürmem için tutan adam başka birini tutacak ve o adamın benim gibi sana aşık olacağını sanmıyorum!"
Dedi sadistçe. Etrafındaki kimseye güvenme .
Bu ilk kuraldı.
"Daniel ya da Ağabeyin! Hiçbiri! Hiçbiri değil!Belkide yetim değilsindir Destiny! Ne dersin?"
Hafif kırık gülümsediğinde ne demek istediğini sezmeye çalıştım.
"Ne?" Deyip bir adım geriledim. "Neden bahsediyorsun?"
"Çok korumasızsın! Ve ben olmadan hayatta beş Saniye duramazsın!"
Bu sefer sehpayı tekmeledi.
"Senin iyiliğini Düşünen bir tek ben Varım Des!" Dedi bana doğru bir Adım atıp.
"Seni kimin tuttuğunu söyle!" Diye bağırdım ses tellerini yırtarcasına.
"Baban." dedi hızla. "Öz baban Elizabeth."
Size Özlü bir söz ya da edebiyatımsı bir genelleme Söylemek isterdim.
Acı sözleri.
Haykırış ya da ne bileğim bir kaç şairane cümle.
Ama yapamazdım.
Bir kelime edemezdim.
Yetim olmadığıma mı sevinmeliydim? Yoksa babayımda tüm dünya gibi bana düşman olmasına mı?
Tek kelime etmedim.
Daha öz babamı tanımıyordum.
Ve o beni Öldürmek için Sevdiğim Adam'ı tutmuştu.
"Şöyle bakma ." dedi Justin'in boğuk sesi."Senin Yanımda olduğumu unutuyorsun."
Kafamı salladım ve elimin tersi ile akmasına ramak kalmış göz Yaşımı sildim.
"Sana Herşeyi anlatmamı ister misin?"
"Evet." Dedim bir an sonra durdum. "Ya da koca bir hayır."
Yere yığılmak istiyordum ya da Justin'in belinde olan ve buradan görünen silahını Alıp kafama sıkmak.
"Ne diyeceğimi bilmiyorum."
Deyip çantamı fırlattım. Zıplayarak ağlamak ve şu lanet Kafamı koparmak istiyordum.
"Lanet olsun ki Ölmek istiyorum!" Dedim çığırarak ardından Bana kaygılı bakan Justin'e döndüm.
"Öldür beni! Herkes mutlu olur sende paranı alırsın!"
Saçlarımı çekiştirdiğimde bağırdı. "Saçmalama seni aptal ! Sevdiğim kadını vurmam!"
Dedi bana doğru gelerek. Onu durdurmak için Hiçbirşey yapmamıştım.
Kollarını bana doladığında kokusunu alabiliyordum.
Tek istediğim ise babamı öldürmekti.
Kendi babamı.
Kulak kabartmadan Justin'in boğuk sesini dinledim.
"Ve aşk..Görevi öldürdü.."

🐽🐽🐽🐽🐽🐽🐽🐽🐽🐽🐽🐽🐽💧💧💧💧💧💦💧💧💧💧💧💧💧
Bir bölüm sonu ve ben birşey istiyorum.
Benim için Tanım videoyu yapabilecek Var mı ama isteyen. :D
Diğer Sınırı geçmediniz ama olsun paylaşmak istedim...
SINIR:
+80
YORUM:
+35
;)

Trouble Killer...(Justin Bieber FanFiction)Where stories live. Discover now