"Yeni evine hoşgeldin" Mert'in konuşmasıyla başımı hızla ona çevirdim ve dudaklarımı ıslattım. Ne kadar da emindi burada sonsuza dek kalacağıma, buradan kurtulduğum zaman surat ifadesini görmek istiyordum.

Yanlış bir şey söylememek için dudaklarımı dişledim.

Kapılar açıldığında başımı kaldırdım ve dimdik durdum. O kraliçeden korkmuyordum bunu herkesin görmesi lazımdı.

Karşımda tahtta oturan oldukça genç bir kadın görmemle bakışlarım direk oraya kitlendi. Ben çakma kraliçeyi yaşlı ve çirkin hayal etmiştim ama bu kadın oldukça güzeldi.

Onunda keskin bakışları beni bulduğunda ani bir titreme bedenimi ele geçirdi. Biraz korkmadım desem yalan olurdu ama ne olursa olsun bunu dışa vurmayacaktım.

Kendimden emin bir şekilde önünde durdum. Tahtta oturmuş kısık gözlerle beni süzüyordu. Bende onu.

Göz göze geldiğimizde bakışlarımı kaçırmadan gözlerine bakmaya devam ettim.

Avcılara bakışlarını gözlerimden çekmeden emir verdi. "Dışarı çıkın" sesi büyük salonda tiz bir şekilde yayılmıştı.

İçeride bir hareketlenme olduğunda gözlerimi gözlerinden çektim ve oraya baktım. Avcılar dışarıya çıkıyorlardı. Sadece içeride bir kaç muhafız, Mert, Savaş ve onun yanında gördüğüm kız kalmıştı.

Mert yanımdan ayrılarak annesinin yani çakma kraliçenin yanına gitti. Bütün gözler artık benim üzerimdeydi.

Kraliçenin Mert gibi siyah saçları ve gözleri vardı. Beyaz teni ise vampir olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

"Sonunda seninle tanışabildik koruyucu" tiksinirmiş gibi ağzından çıkan sözler hedefini bulmuştu.

Gülümsedim ve ona karşılık verdim kesinlikle sessiz kalmayacaktım ve onu kışkırtmaktan çekinmeyecektim. "Demek çakma kraliçe sensin" dediğimde bana sinirli bir bakış attı. Onu sinirlendirmeyi başarmıştım.

Bana bir süre baktı. Sanki büyü yapmaya çalışıyordu. Başıma keskin bir ağrının saplanmasıyla nefes alamadım. Belli etmemeye çalışarak gözlerimi kapattım.

"Aramıza katılmanı isterdim ama ne yazık ki seni kontrol edemiyorum" Dedi ve gülümsedi. "Bu da diğer güzel bir özelliğin, planım gayet iyi işliyor" dediğinde kaşlarımı çattım. Beni kontrol edememesi iyi bir şeydi ama o sevinmiş ve planının işlediğini söylemişti. Neler dönüyordu burada?

Anlamamış bir şekilde başımı istemesemde Savaşa çevirdim. Ya onu da kontrol ediyorsa? Lanet olsun! ben bunu nasıl düşünmemiştim. Tam bir aptaldım.

Üzgün gözlerle onu inceledim. Sonrada sinirli bir şekilde kraliçeye döndüm. Gücünün kontrol etme olması işimizi çok zorlaştırıyordu. Her şeyi yoluna sokacaktım.

"Sende çok yakında bize katılacaksın" tekrar konuştuğunda onu dikkate almadım. Hayal kurmaya devam edebilirlerdi. Tek çözmem gereken şu kontrol büyüsünü nasıl ortadan kaldıracağımdı. Ondan sonra Savaşı kurtarabilirdim.

"Kendine kraliçe diyorsun ama aslında gücünü kullanan aptal bir vampirsin" dedim ve bana ölümcül bakışlar göndermesini umursamadan devam ettim. "Buranın tek gerçek kraliçesi vardır ve o da krallıkta yaşamaktadır..." Başımı hafifçe kaldırdım."Sen kendi kendini kraliçe ilan ettin ama bu çok kısa sürecek" Bakışlarımı Merte çevirdim. "Tadını çıkarsan iyi edersin" dediğimde Mert bir anlık afalladı ama sonra eski haline döndü.

Kraliçe ise bana ateş saçan gözlerle bakıyordu. Sanırım istediğimi elde etmiştim. "Götürün ve zindana atın" dediğinde gülümsedim.

"Gerçekleri duymak zor gelmiştir" dedim mırıldanır bir şekilde. Duyduğuna emindim.

İki kolumdan muhafızlar tarafından tutulmamla öne doğru bir adım atmak zorunda kaldım. Büyük taht salonundan çıkmadan önce Savaşa kısa bir bakış attım. Seni kurtaracağım Şeytan, sadece biraz daha bekle...

Derin bir nefes alarak alt kata inmemizi izledim. Sonunda büyük ve soğuk zindanın önünde durmamızla gözlerimi kapattım. Soğuk olmak zorunda mıydı?

Muhafızların beni içeri ittirmesiyle yere düşmekten kurtulamadım. Kanayan ve çizilmiş dizlerimle ellerimi önemsemeden ayağa kalktım, zindanı kilitleyip çıkan muhafızları izledim.

Yorgun gözlerle karanlık zindanı süzdüm. Akşam olduğu için hava soğuktu. Çok üşüyordum, buradan hasta olmadan çıkmam bir mucize olacaktı...

Bakışlarımı zindandan çekerek, duvar kenarına baktım. Oraya ilerleyip sırtımı yasladım ve yere çömeldim. Biraz uyumanın iyi geleceğine inanıyordum. Çünkü çok yorulmuştum. Buradan çıkmam için güce ihtiyacım vardı.

Her zaman yaptığım gibi beyaz kanatlarımı etrafıma sardım. Gözlerimi kapadım ve şeytanı düşündüm...

Ben tam uykuya dalacakken zindanın kapısının açılmasıyla bıkkınlıkla gözlerimi açtım. Gelen kişiyi gördüğümde ise gözlerimi devirdim. Mert...

"Annenin bitiremediği sözlerini tamamlamaya geldiysen hiç boşuna uğraşma, seni dikkate almıyorum" dedim ve bakışlarımı suratından çektim.

Söylediklerime sırıttıktan sonra konuşmaya devam etti "Hâlâ anlamadın değil mi?" Kaşlarımı çattım. "Anlasan bu kadar sakin olmazdın zaten" Neyden bahsediyordu?

Zindanın içinde yürümeye başladığında adım sesleri duvarlarda yankılandı. "Aslında zekisin senin şimdiye kadar çözmen gerekirdi"

Anlamaz gözlerle yüzüne baktım. "Bizim koruyucularla işimiz yok Dolunay" Dedi ve devam etti. "O kadar aptal ve safsınız ki, sizi oyaladığımızın farkında değilsiniz"

Dedikleriyle kaşlarım daha fazla çatılmıştı. Bizi ne için oyalıyorlardı? Hiç bir fikrim yoktu... Tek bildiğim Buradan bir an önce kurtulmam gerektiğiydi...

............

Dındındın.

Evet, fikirlerinizi alabilir miyim bebeklerim 💕

Birde haftaya cumartesiye kadar yeni bölüm atamayabilirim bebeklerim ara tatile girdik ve benim bunu değerlendirip eksiklerimi tamamlamam lazım.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum ❤

Hepinizi çok seviyorum sonra görüşmek üzere 😘 😘

Devam edecek...

Dolunayın AltındaWhere stories live. Discover now