48. Bölüm

11.9K 887 293
                                    

Ben geldimmm. 2021'in ilk bölümüyle sizlerleyimm. Ama hikayeye geçmeden önce,

Ekranın üzerine yavaşça dokunun, altta bir yer çıkacak. Sol tarafta, en köşede bir yıldız var. Onun üzerine bir kez basın.

Artık okumaya başlayabilirsinizz.

İyi okumalarrr ❤

Savaş yavaşça geri çekildi ve boğazını temizleyip konuşmaya başladı. "Üstünü giyinsen iyi olur..." dediğinde kaşlarımı çattım. "Bir yere gideceğiz"

"Nereye?" diye sorduğumda kapıdan çıkmadan kısa bir cevap verdi.

"Gidince görürsün" Cevabıyla gözlerimi devirip odanın köşesindeki siyah dolaba ilerledim. Söylese ölürdü sanki...

Üzerimi giyip koridora çıktığımda, Savaş beni duvara yaslanmış bekliyordu. Koridorda ilerlemeye başladığında bende arkasından onu takip etmiştim.

Sarayın çıkış kapısına geldiğimizde kaşlarımı çattım. Bir süre sonra ise, en son kapıdan çıkarak kalabalık halka karıştığımızda Savaş'ın yanına daha çok yaklaştım.

Sıra sıra dizilmiş dükkanları büyük bir ilgiyle inceledim. Buraya geldiğimden beri Saraydan başka bir yere çıkmamıştım.

Savaşı gören herkes ona merakla bakıyor ya da selam veriyordu. "Sanırım burada çok fazla tanınıyorsun..." diye mırıldandığımda, kalabalığın gürültüsünden sesimi nasıl duyduğunu anlamasamda gülerek cevap verdi.

"Bazen prens olduğumu unutuyorsun" dediğinde gözlerimi devirdim. Gerçekten unutuyordum...

Yanıma gelip elini belime koydu ve ona yaklaşmamı sağladı. "Kaybolacaksın şimdi" Dudaklarımı birbirine bastırıp önüme döndüm. Tezgahları ve dükkanları incelemekten yürüyemiyordum.

Birine yanlışlıkla çarpmamla duraksayıp çarptığım kişiye baktım. Ben durunca şeytanda durmak zorunda kalmıştı.

Çarptığım kişinin yüzüne mahcubiyetle bakarak mırıldandım. "Pardon" dediğimde sarı saçlı, muhtemelen yirmili yaşlarında olan adam ilk bana sinirle döndü, sonrada arkamda ki Savaşı görmesiyle kaşlarını kaldırdı.

Neden sinirlenmişti ki? Pardon da demiştim, bu kadar büyütülecek bir şey yoktu...

Adamın bakışları şeytanı görmesiyle değişmişti. Sinirli değil daha sakin bakıyordu. Başını bana çevirip "Sorun değil" dedikten sonra hızlıca kalabalığa karışarak gözden kayboldu.

Şaşkın bakışlarımı şeytanın yüzüne çevirdim. "Yanlış bir şey mi yaptım?" diye sorduğumda başını olumsuz anlamda salladı.

Mavi ve siyah kaplamalı, küçük bir kulübenin önünde durduğumuzda başımı sağ yatırıp gözlerimi kısarak klübeyi incelemeye başladım. "Neden buraya geldik?" diye sorduğumda, şeytan cevap vermeden kulübenin kapısını açtı ve beni içeriye doğru itekledi.

Kaşlarımı çatıp içeriye doğru bir adım attım. Savaşta arkasından kapıyı kapatıp kulübenin içine girmişti.

İçerideki Raflarda yer alan, farklı boyutta şişelerin içindeki renkli sıvıları gördüğümde kaşlarımı kaldırdım. Burası neresiydi?

Odanın köşesinde ki siyah kapı açıldığında, gözlerimi raflardan ayırdım ve içeri giren adama baktım. Savaşa bakıp sırıtıyordu. Arkamda duran şeytan hareketlenip adamın yanına gitti. "Oğlum nerelerdesin sen ya?" adam konuştuğunda Savaş sırıtarak elini adamın omzuna koydu.

"İşler çoktu bu aralar uğrayamadım" dediğinde anlamaz bir şekilde yüzlerine bakmaya devam ettim. Sanırım arkadaşıydı...

Adamın gözleri beni buldu. "Bahsettiğin kız o mu?" diye sorduğunda Savaş gülümseyerek başını salladı.

Dolunayın AltındaWhere stories live. Discover now