76. Bölüm

8K 560 577
                                    

Ben geldimm! Şimdiden söyleyeyim, bu bir telafi bölümüdür ve neredeyse 2 bölüm uzunluğundadır. O yüzden yavaş yavaş okuyalım olur mu?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn.

İyi okumalarr 🤍

Savaş'tan;

Amara'nın ölmesine dakikalar kala...

Sona yaklaştığımızı anladığımdan beri üzerime bir ağırlık çökmüştü. Bu sorumlulukların ve eşimin her geçen gün daha kötüye gittiğini görmemin verdiği ağırlıklı duygulardı. Şu birkaç aydır normal yaşamayı denemiştik, meleğime normal bir hayat sunmak için elimden geleni yapmıştım ama kader işte, her zaman bizden yana olmadığını acımasızca gösteriyordu.

O ıssız ormanda geçirdiğimiz zamanların çeyreği bile normal değildi. Ben günlerce eşimin başında beklemiştim, geceler boyu onu izlemiştim çünkü bilmiyorduk, bedeninde taşıdığı iki ruhun ona nasıl bir zarar vereceğini bilmiyorduk. Ona bir şey olacak diye gözüme aylarca uyku girmemişti. Aylarca gözlerimin önünde acı çekmesini izlemiştim. Bu bile bizi yıldırmamıştı. İkimiz birlikte olduğumuz sürece yapamayacağımız bir şey yoktu.

Ama şimdi ona ulaşamıyordum. Bu da kaderin küçük bir oyunuydu işte. Sanki sınıyordu bizi.

Sınamasındı. Beni hayatımla bile sınayabilirdi ama meleğimle olmazdı.

İzin veremezdim.

Bazı şeyleri engelleyemiyorduk. Bunu hayatıma giren bir meleğin bana göstermesi ise şaşırtıcıydı. O başıma gelen en güzel şey olmuştu tanıştığımız andan beri. En önemlisi ise artık eşimdi. Aslına bakacak olursak, meleğimin bir kere gülümsemesi için yapamayacağım şey yoktu.

Büyücü sarayının karanlık duvarları ardında elimde kanla kaplı bir kılıçla yürürken bunları düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Ya ona bir şey olursa? Bu cümle içimi kemiriyordu. Kesinlikle sonum gelecekse, bu yüzden gelecekti. Bu düşünceme gözlerimi devirdim.

Eğer bu dünyadan gidecek olursam, Ateş'in işini bitirdikten sonra olmalıydı. Meleğimin güvende oluğunu gördükten sonra olmalıydı. Onu yalnız bırakmamak için ise her şeyi yapacaktım. Derin bir nefes alıp kılıcımı öldürdüğüm yaratığın üzerinden çektim. Dişlerimi sıkıp Batu denen komutana döndüm. "Bu yaratıkların sonu yok mu?"

Kan kokusundan hepimiz bunalmıştık ama çıkışı bulamıyorduk. Zaten meleğimi burada yalnız bırakıp gitmezdim. Sare'yle birlikteydi. Onu bu aptal sarayda tek başına bıraktığım için pişmandım. Anlık gelen istekle yaptığım yanlışlar çok sinir bozucuydu.

Kana bulanmış kanatlarımı esnetmek için açıp kapadıktan sonra yüzümü buruşturdum. Her yerimiz kan olmuştu. Batu önündeki yaratığa kılıcını saplayıp bana döndü. "Nereden geldikleri hakkında bir fikri olan?" Diye sordu, yanındaki Hera ve Berk'e. Onlardanda cevap alamayınca homurdanarak önüne döndü. "Anlaşılan burada kapana kısıldık"

Sinirle soluğumu dışarı verip duvara yaslandım. Meleğimi göremeyince huysuz bir şeytan olduğum doğruydu, kim eşi yanında yokken mutlu olurdu ki zaten? Büyücülerden nefret etmeye başlamıştım Ateş sayesinde. O etrafta görünmediği için rahat değildim, aksine tedirgindim. Ya meleğimin yanındaysa?

"Siktir," Diye mırıldandım dudaklarımı dişleyip. Meleğimin yanındaysa eğer lanet falan dinlemez bu sefer gerçekten öldürürdüm onu. "Leo!" Diye seslendim Narisime. Hemen buraya gelse iyi ederdi.

"Emrinizdeyim efendim" küçük perinin ortaya çıkmasıyla nefesimi yavaşça verdim. "Bana eşimi bul" dediğimde isteğimi ikiletmeden yerine getirdi. Etrafa tuhaf bakışlar atarak gözden hızla kaybolmuştu.

Dolunayın AltındaWhere stories live. Discover now