74. Bölüm

7.4K 724 627
                                    

Ben geldimm. Biliyorum, bölüm yine geç geldi ama eve döndüm sonunda! Bölümler düzenli gelebilir, tabi hayalet okuyucularımız oy vermeye tenezzül ederse...

Bazen emeğimin karşılığını alamıyormuş gibi hissediyorum, ama olsun. Düzenli bir okuyucu ailem var burada, onları bırakamam.

Bölümün uzunca bir süre gelmemesinin sebebide biraz bu aslında. 2 yıldır bu platformdayım ama daha 500 bin bile olamadık. Geçen aylarda düzenli bölüm atmama rağmen...

Sanırım bu durum canımı sıkmaya başladı, bazıları için bir butona dokunmak zor ama benimde yazmaya teşvik edilmem lazım değil mi? Günlerce oturup bölüm yazdım, sırf sizi bırakmak istemedim diye.

Oy sınırı artık yok, isteyen verir zaten. Zorlamayacağım, bazıları beni anlamayacak ne de olsa. Büyük ihtimalle bu açıklamamı bile okumayacaklar.

Her neyse, fazla uzattım.

Umarım beğenirsiniz bölümü 🖤

Kan...

Beynimin içinde dönen düşüncelerin hepsi tek bir gerçeği kapsıyordu. Ellerimde çok fazla kan vardı.

Kanın uğursuz rengi parmaklarıma, avuç içlerime ve üzerime yeni bir deriymiş gibi dağılmış, kırmızı renk her yerime bulaşmıştı. Çok... çok fazla kan vardı. Titriyordum ama buna neyin sebep olduğunu bilmiyordum. Hatta hiçbir şey benim kontrolüm altında değildi, ne yaptığımı bile bilmiyordum.

Ağlıyordum... ama nedenini bilmiyordum. Görüş açım göz yaşlarım yüzünden bulanıktı. Titrek bir nefes alıp zar zor gördüğüm görüş alanımı inceledim. Beyaz bir odadaydım, ne çıkabiliyor, ne de hareket edebiliyordum. Öylece dizlerimin üzerine çökmüş, ağlıyordum.

Saçmalık!

En son şeytanın yanındaydım, buraya nasıl gelmiş olabilirdim?

Adım sesleri hatırlıyordum... kapımız çalmıştı. Biri gelmişti ama kim olduğunu hatırlamıyordum. Sarı saçlar ve mavi göz...

Sare!

Hayır... bunu onun yapmadığına adım kadar emindim.

Lanet olsun! Neden hiçbir şey hatırlamıyorum? Biri benimle dalga geçiyordu. Kesinlikle. "Savaş?" Aramızdaki bağı kullanıp şeytana seslenmeye çalıştım ama kimse cevap vermedi. "Lena?" Diye seslendim bu kez de. "Ryan?" Dedim kaşlarımı çatarak. "Kimse yok mu?"

Duyduğum tek ses, kendi sesimin yankısıydı...

Ayağa yavaşça kalkıp sendeleyerek ileri doğru bir adım attım. Evet, bulanık görüyordum. Hiçbir şey net değildi. Başımı arkama çevirip beyaz kanatlarıma baktım. Uçlarından kan damlıyordu.

Kimin kanıydı bu?! Acaba Sare'yle uyurken cinayet falan mı işlemiştim?

Doğru duydunuz bu arada, Sare'yle uyuduk. Bu konu sonranın konusu. Şimdi beni sinirlendirmemiş olması için dua etmem lazım.

Bir dakika... uyumuştuk?

Rüya?

"Ateş!" Diye bağırdım sinirle. "Bu numaraların sıkıcı olmaya başladı! Daha yeni bir şeyler bul"

"Ateş olduğumuda nereden çıkardın?"

Sesin geldiği yere döndüğümde Yiğit'i gördüm. Kaşlarımı kaldırıp üzerini inceledim, tamamıyla siyah giyinmişti. Yüzünde, sol kaşından başlayan ve çenesine doğru uzanan derin bir kesik vardı. İyileşmemiş, izi kalmıştı.

Dolunayın AltındaWhere stories live. Discover now