"Şu kendini beğenmişliğin beni gıcık ediyor!" Chaemin tekrar bağırınca ortam daha çok gerildi. Kimse aralarında girmeyince Seoyoon hayalkırıklığıyla diğer kızlara baktı.

"Hepiniz böyle mi düşünüyorsunuz?" diye sorduğunda kızların hepsi bakışlarını kaçırmıştı. Seoyoon bana da bakınca başımı sağa sola sallayarak tebessüm ettim. Benden cesaret alarak diğerlerine döndü tekrar. "Ne haliniz varsa görün. Size ihtiyacım yok." dedi ve yanıma geldi.

Erkekler de oynamayı bırakmış buraya bakıyorlardı. "Seninle birlikte oynayabilir miyim?" dedi Seoyoon, sesi kırgın geliyordu.

Kucağımdaki topu ona uzatırken, "Tabii." dedim. Kızlar bizi umursamadan takımları tekrar kurdu ve oynamaya devam etti.

Seoyoon biraz kendini beğenmiş olabilirdi ama bu aşırı değildi ve beni rahatsız etmiyordu. Etrafındaki insanlarla konuşan ve şakalaşan biriydi, diğer sınıflarda da bir sürü arkadaşı vardı. Sınıftakiler onu kıskanıyordu çünkü sınıfın yakışıklılarıyla çocukluk arkadaşıydı.

Kim bu yakışıklılar diye soracak olursanız, dersten önce yolumu kapatan dört kişilik gruptu. Lee Felix, Hwang Hyunjin, Han Jisung ve Kim Seungmin. Bana soracak olursanız hepsinin farklı bir havası vardı ve hoş çocuklardı ama yakışıklı demek için biraz erkendi. Belki birkaç sene sonra söyleyebilirdim bunu. Daha 16 yaşındaki veletlere yakışıklı demek içimden gelmiyordu.

Seoyoon burnunu çekince ağladığını fark ettim. Ağlayan insanları sakinleştirmeye çalışmaktan nefret ediyordum ama öylece bırakamazdım. Of.

Elimi sırtına koyup hafifçe ovaladım. "Kendini boşuna üzme. Yarın hiçbir şey yokmuş gibi seninle konuşmaya devam edecekler nasılsa. Üzüldüğünle kalacaksın." dedim sessizce. Gerçi sesli konuşsaydım da duymazlardı, oldukça gürültülü bir şekilde oynuyorlardı.

"Onlar konuşsa da ben konuşmayacağım." dedi ağladığı için titreyen sesiyle.

Aynen, kesin konuşmazsın. Sanki bu ilk kavganız, bilmesem inanırım söylediklerine.

"İyi misin?" Yanıbaşımızdan gelen kalın sesin sahibine çevirdim başımı. Felix ve Jisung Seoyoon'a üzgün bakışlar atıyorlardı. Seoyoon başıyla onayladı ve gözlerini sildi.

"İyiyim." dediğinde eğilip yerdeki topu aldım ve Seoyoon'a baktım.

"Yüzünü yıka istersen." dedim. Başıyla onaylayıp bileğimi tuttu ve yanımızda duran arkadaşlarına baktı.

"Oyununuza devam edin. Ben Hyejin ile takılacağım." dedi ve beni peşinden tuvalete doğru çekmeye başladı. Kucağımdaki topu son anda Felix'e attığımda Felix refleksle yakalamıştı.

Seoyoon yüzünü yıkarken peçete alıp ona uzattım. Alıp yüzünü kurulamaya başlayınca kollarımı göğsümde birleştirmiş ve aynadan kendime bakmaya başlamıştım.

"Sen iyi birisin Hyejin." diyince başımı ona çevirdim. Aynadan kızarmış gözlerine bakıyordu. "Dışarıdan göründüğünün aksine."

"Dışarıdan nasıl görünüyorum ki?" diye sordum.

"Sanki birisi sana bir şey diyince açılıp vuracakmış gibi duruyorsun ama aksine, tatlı dille cevap veriyorsun. Ayrıca çok naziksin. Benimle mecburiyetten burada olmana rağmen şikayet bile etmiyorsun."

"Mecburiyetten burada değilim. Kendi isteğimle duruyorum."

Çünkü ağlayan birinin yalnız kalmasına dayanamıyorum.

"Gerçekten diğer kızlar gibi düşünmüyor musun yani?" diye hevesle sorunca başımı aşağı yukarı salladım. "Birinden bunu duymaya ihtiyacım vardı. Belki biliyorsundur, çok fazla arkadaşım var ama hepsi beni Jisung ve diğerleriyle konuşmak için kullanıyor."

Another Day | SeungminWhere stories live. Discover now