—Iğrenç gözüküyorum. Dedi.

—Bu halinle bile güzelsin. Diye fısıldadım.

Moon Hyuna

Aptaldı. Onu aldattığımı mı düşünüyordu? Bir de söylediği şeyler?

Aptal. Birazcık bu konu hakkında düşünse zaten olayı çözerdi. Beni uyandırsa dahi şu ana kadar bu olay halledilmiş olurdu.

Yüzüme bakmamasının nedeni belli olmuştu.

—Ben de seni aldatmadım Hyuna. Marissa odaya birden daldı. Yorgun ve bitkindim. Düşünemiyordum. Beni aldattığına inanmıştım. Bana günlerce soğuk davrandiktan sonra evimizden çıkan bir erkekle karşılaşmıştım. Boynunda morluklarla ne bekleyebilirdim? Diye sordu.

—Boynundaki izler fardı. Ve inan o çocuğun bu eve girdiğinden haberim bile yok.

—Bir kadeh içtikten sonra gideceğini söyledi. Gerçekten halim yoktu onu odadan kovmaya. Bir kadeh içtim. Içine muhtemelen bir şeyler karıştırmıştır. Kucağıma çıktığı sırada onu kucağımdan indirmek için onu tutmuştum hatta o sırada o da telefonuyla fotoğraf çekmeye çalışıyordu. Sen girdin.

Kafamı salladım.

—Profesör seni çağırıyor diye sınıfa geldiklerinde profesörün odasına gittim. Kapıyı kilitledi. Ardından basının döndüğünü sandım. Bana tutundu. Ben de refleksen onu tuttum. Yere düştük. Onun üstüne düştüm. Üstünden kalkacakken izin vermedi. Bir kaç bir şey oldu. Sonrasında onu duvara fırsattım. Kendime gelemedim. Ben uzun zaman sonra ilk defa başka bir erkeğin... her neyse. Kendimi kirli hissettim. Düzgün düşünemiyordum.

Dilini yanağında gezdirdi. Sinirlenmişti.

—Sana nasıl analtacağımı bilemedim. Sınıfta ondan sesim yükseldi. Tamamen suçlu psikolojisi. Üstüme gelme diye. Işe de yaradı. Sana anlatmalıydım. Çekinmemeliydim. Evet bunun farkındayım. Ama ilk defa başıma böyle bir şey geldi. Diyip ağlamaya başladığımda beni kendine çekti.

—Özür dilerim. Özür dilerim. Senin yanında olmalıydım. Ben bilmiyordum. Aklıma böyle bir şey gelmemişti Hyuna. Özür dilerim. Diye mırıldandı saçlarıma öpücüklerini sıralarken.

—Yanlış anlaşılmalar tamamen halledildi mi şimdi? Diye sordum boğuk sesimle.

—Bundan sonra birbirimizi dinleyelim Hyuna. Ne olursa olsun.

—Ben de öyle demiştim. Dedim.

—Özür dilerim. Diye fısıldadı tekrar.

—Ben de özür dilerim Jungkook. Anlatmam gerekirdi.

—Şimdi insanlara yaptıklarını ödetme vakti Hyuna. Dedi.

—Profesör, Marissa ve Damien. Bizi bozmaya çalışan kimseye izin yok Jungkook. Biz bugünlere kolay gelmedik.  Bir kaç aptal yüzünden bozulmamalı.

—Bozulmamalı sevgilim dedi beni onaylarken.

—Banyo yapıcam. Çok fazla içtim. Dedim kollarından çıkarken.

—Birlikte yapalım dedi ve beni kucağına aldı.

—Yorgunum Kookie diye mırıldandım.

—Biliyorum. Ben de çok yorgunum. Dedi.

Evet gerçekten yorgunduk. Birbirimizden ayrı kalmak kesinlikle bize iyi gelmiyordu.

...

Profesör sürekli olarak benim olduğum tarafa bakıyordu. Jungkook da bunu farketmiş ve kesinlikle onu şu sınıfın ortasında öldürmemek için zor duruyordu.

Bense hiç bir tepki vermeden anlattığı dersi dinliyordum. Yine göz göze geldiğimizde tek kaşımı kaldırarak baktım.

Gülücekken sınıfta olduğunu hatırladı. Bu tavrına ben gülerken yyüzüklerimle oynuyordum.

Hangi yüzle bana bakmaya devam edebiliyor anlamıyordum. Sonunda gözlerini çektiğinde kafamı yana yatırarak kütlettim.

Dark Lord'a küçük bir hediyem vardı.

—Delireceğim. Diye mırıldandı Jungkook.

—Ben de pek sakin değilim. Dedim.

Bacak bacak üstüne atarken bana çevirdi bakışlarını. Elini bacağımın üstüne koyarken bunu yalnızca gerginliğini azaltmak için yaptığını tahmin edebiliyordum. Odağını başka yere vermek istiyordu.

—Fazla kısa değil mi? Diye sordu aniden.

Eliyle ne kadar kısa olduğunu ölçüyordu.

Bu tavrı komik gelmişti.

—Kısa. Ama oturduğum için de öyle dedim.

—Bu bacaklarını herkes görmek zorunda değil Hyuna diye fısıldadı.

Buna istemsizce kıkırdarken elimi ağzıma kapattım.

—Çok sevimlisin ısırmak istiyorum dedi.

Ona bakarken şuan bunu yapmaması için içinden dua ediyordum. Tabi ki onu  durduran bir şey olmadi.

Kitabı kaldırırken çoktan dişleri yanağına geçmişti. Bu benim gülmemi artırırken karnım kasılmıştı gülmemi tuttuğum icin.

Kitabı indirdim. Hiç bir şey olmamış gibi davranırken o eteğimi aşağıya çekmekle meşguldü.

Arada böyle çocukça hareketleri hoşuma gidiyordu. Tatlı kıskançlıkları.
Kıyafetlerime karışmazdı. Kendisi zaten sürekli yanımda olduğu için herhangi bir şey olduğunda karşı tarafı öldürmeye hazırdı.

Benim rahatlığım için çabalaması tatlıydı. Kendisi yokken de bir şey demezdi genelde. Güçlerimize güveniyorduk. Eh yanılmıyorduk da.

Son derste bittiğinde Jungkook kitaplarını toplarken fısıldadı. Bu yüzümde bir gülümseme oluşmasını sağlamıştı.

—Hadi Dark Lord'a küçük bir hediye verelim.

Dark Lord ~Jeon Jungkook Where stories live. Discover now