~11~

1.6K 165 41
                                    

Gecenin şu geç saatlerinde ortak salonda kimselerin olmaması gerekirken Harry, şöminenin başında mayışmış bir şekilde kahvesini içiyordu. Ateşin birbiri üzerinde ki dansını izlerken düşüncelerinde kaybolup gidiyordu. Zira geçen gün profesörle konuştukları fazlasıyla aklına takılmıştı. Oturmayan şeyler vardı ve bunları tek başına çözebileceğini sanmadığından dert ortağı arkadaşlarını, Ron ve Hermione'yi, bekliyordu. İçinde bulunduğu durumlar o kadar karışmıştı ki kendinden bile şüphe etmeye başlamıştı ve ne olursa olsun asla şüphe etmeyeceği tek kişi de Herm'di. Tabii ki bu mükemmel düşüncesinde tek bir sorun vardı.. Ron ve Herm'in Hogwarts'da olmayışı.. İkili ortak salonda ki kavgadan bir gün önce Kovuk'a gitmeye karar vermişlerdi ve o zaman için bunu iyi karşılayan Harry şimdi keşke gitmeselerdi diye düşünüyordu. Zaten koskoca ortak salonda tek başınaydı ve yanlızlık hissini üzerinden atamıyordu, iyice delirmiş gibi hissetmeye başlamıştı.

Kuzgun kafayı yemesine ramak kalmışken kapı açılmış, Pansy Parkinson'un odaya bitap bir şekilde girmesiyse uyuşukluğunu saniyeler içerisinde üzerinden atmıştı. Pansy içeriye girer girmez kendini yere atarken Harry adeta ışık hızında yerinden kalkmış, koşarak Pansy'nin yanına gitmişti. Aynı zamanda da sormadan edememişti, bu hali de neydi böyle?

"Parkinson, iyi misin?!"

Pansy enerjisini konuşmak yerine nefes almadan yana kullanmış ve sadece kuzgunun gözlerine bakmakla yetinmişti. Hayatı boyunca nefret ettiği Potter şuanda ona doğru eğilmiş meraklı gözleriyle vereceği cevabı bekliyordu ama Harry çoktan cevabını almıştı. Pansy'ninse cevaplayamadan gözleri kapanmıştı. Harry bir elini kafasının altından nazikçe geçirip diğer eliyle de bacaklarını kavramış ve Pansy'i kucağına almıştı. Kendini yere atan kızı yürütecek değildi sonuç olarak.. Adımları merdivenlere yöneldiğinde nereye getireceğini bilmediğinden yavaşlamıştı. Kızların tarafına çıkamazdı, erkeklerin tarafında bir kızın ne işi vardı?..

Harry bu ikilemi düşünmek yerine en mantıklı bulduğu şeyi yapmış, adımlarını Malfoy ve Zabini'nin odasına çevirmişti. Hızlı bir şekilde merdivenleri tırmandıktan sonra koridorda ilerlemiş ve odanın önüne gelmişti. Aslında buraya gelmek yerine hastane kanadına gitse daha mı iyi olurdu diye düşünüyordu ama çoktan varmıştı bir kere.. Kapıyı tıklama gereği duymadan dirseğiyle açtığında ayağıyla da kapıyı itmişti. İçeriye girdiğinde manzara karşısında kaşları çatılmış gözler, kuzgun ve kucağında ki küt saçlı kıza sadece bakmakla yetiniyordu.

"Boş boş bakmak yerine bir yatağı boşaltsanız!"

Blaise sevgilisinin halini gördüğünde ışık hızında ayaklanmış ve yatağını boşaltmıştı.

Sarışın Harry'nin odasına Pans'la gelmesini sindirdiğinde arkadaşının halini anca idrak edebilmişti. Yatağından kalkıp onlara doğru ilerlerken Harry, Pansy'yi yatağına yatırmıştı.

"Pans bebeğim!!"

"Dinlensin Zabini, şuan konuşmakta zorlanıyor."

Blaise endişeyle sevgilisinin yanına oturup elini tutarken Harry'de son bir kez Pansy'e bakıp daha iyi olduğuna kanaat getirdiğinde gitmeye karar vermişti. Keza burada kalması saçmalık olurdu. Parkinson'um nasıl olduğunu elbet öğrenecekti zaten.. Harry gitmek için arkasına döndüğünde dibine girmiş bedene çarpmış ve dengesini kaybetmişti. Kendini kontrol edebilmek, dengeyi yeniden sağlamak için uğraşmıştı ama çoktan bedeni yere doğru inişe geçmişti bile..

Saniyeler içinde Harry sırtında bir sızı, düştüğü için duyulması gereken tok bir ses beklerken onu belinden yakalayan bir sarışın ve ne ara kolunu boynuna doladığını bilmediği kendisini bakışırken bulmuştu. Harry film sahnelerinde ki pozisyonu bizzat yaşarken ona doğru dökülen sarı saçları geriye doğru düzeltmemek için mücadele veriyordu.

Eighth Year LoveWhere stories live. Discover now