3.BÖLÜM: "KAZA"

1.2K 271 116
                                    

^^ Selam okurlarım :)) Bugün de yeni bir bölümle karşınızdayım. Keyifli okumalar... ^^

Ups! Tento obrázek porušuje naše pokyny k obsahu. Před publikováním ho, prosím, buď odstraň, nebo nahraď jiným.

*Neyin altında saatlerce durmak istersin? diye sorsalar, yağmurun altında derim

Ups! Tento obrázek porušuje naše pokyny k obsahu. Před publikováním ho, prosím, buď odstraň, nebo nahraď jiným.

*Neyin altında saatlerce durmak istersin? diye sorsalar, yağmurun altında derim...*

Kocaman ve bir o kadar da ıssız olan sokakta yürüyordu tek başına... Onur'un ısrarlarına rağmen, teklifini kabul etmemişti ve yalnız gitmek istemişti. Hâlâ içinde bir korku vardı tabii. Ya Berk'le karşılaşırsam? diye düşünmeden edemiyordu.

Olduğu yerde durdu... Yağmurun yağmaya başladığını fark etti. Üstünde yine ince bir hırka vardı ve şimdiden üşümeye başlamıştı. İçinden, Keşke onunla gitseydim, diye düşündü ama artık geçmişti. 

Adamın telefon numarasını almıştı. Daha doğrusu adam, zorla tutuşturmuştu eline numarayı. Cebindeki numarayı çıkarıp, numaraya uzun uzun bakmak istiyordu ama yağmurda ıslanabileceğini düşündüğünden çıkarmıyordu.

Şemsiyesi yanında değildi yine...

Daha iyiydi, yağmurun altından ıslana ıslana yürümeyi seviyordu çünkü. Az önce kaldırımdan ve binaların altından yürüyordu ama şimdi, kendini yola atmıştı. 

Tabii, arkadan bir arabanın gelip, kendisine çarpacağını bilemezdi.

Arkasından bir ışık görür gibi oldu, ama umursamadı... Her şeyi akışına bıraktı... Zaten araba çarpsa ne olurdu ki? Onun ruhu ölmüştü, sadece bedeni sağdı. 

Kafasını, arabanın geldiği yöne çevirdiğinde kaldırıma geçmek için bir kaç adım atmayı denedi ama çok geçti.

Önce gözleri, yavaş yavaş kararmaya başladı. Kendisine çarpan adamın, ''Pardon... İyi misiniz?'' dediğini duyabiliyordu ama ona cevap veremiyordu. Sonunda, daha fazla dayanamadı ve kendini bıraktı...

***

Gözlerini açtığında kendini, küçük bir odada buldu. Buram buram kokan ilaç kokusu, şimdiden midesini bulandırmaya başlamıştı bile. Yavaşça gözlerini araladı ve gözlerini, bulunduğu odada gezdirdi.

Hastaneydi burası... 

Yani; hastaların, onun gibi kaza yapanların, ya da sağlık problemi olanların gelip tedavi olduğu yer...

Neden buradayım? diye düşünürken, odanın kapısı aralandı ve içeri genç bir adam girdi. O da ne? Onur'du bu. 

Ağır adımlarla Hayal'in yanına yaklaştıktan sonra, derin bir iç çekti ve Hayal'in serumuna elindeki küçük şırınga vasıtasıyla bir ilaç kattı. Hayal ise, onun neden burada olduğunu ve -asıl önemli soru- kendisinin neden burada olduğunu sorgularcasına, boş gözlerle Onur'a bakıyordu. 

Sonunda ağzından zorlukla, birkaç kelime çıkarabildi. ''Ne oldu bana?''

''Kaza geçirmişsin. Sana çarpan kişi de, kaza yaptığı yere en yakın hastaneye -yani buraya- getirmiş seni. Ben de haberi alır almaz, hastaneye geldim. İyi misin? Kendini nasıl hissediyorsun?''

''Teşekkür ederim, iyiyim...'' dedi ve nefesini verdikten sonra, ağzından bir sözcük daha çıktı. 

'' Sayenizde. ''

Aslında bu kelimeyi, içinden söylediğini zannediyordu ama yine yanılıyordu. 

''Ne demek... Bu benim işim. Hastalarımı iyileştirmek, benim görevim. Hele ki tanıdığım biriyse -sizin gibi- daha çok sorumluluğum var demektir.''

Onur, Hayal'i tanıdığı biri olarak görmeye başlamıştı bile. Hatta kendisini, ailesinden bile yakın hissetmişti ona. İçindeki bu hissi hiçbir şekilde herhangi bir nedene bağlayamıyor, ona nedensizce yakın hissediyordu kendini. Üstelik daha yeni tanışmışlardı, tesadüf çıkarmıştı onların birbirlerinin karşısına. Fakat her tesadüfün de bir nedeni vardı, nedensiz bir tesadüf olamazdı şu hayatta. Onların tesadüfen karşılaşmalarının da bir nedeni vardı, bunu kuşkusuz ileride anlayacaklardı.

Hayal, çoktan gözlerini kapatmış ve kendini, uykuya teslim etmişti bile. Bu sırada Onur, hastane odasından çıkmıştı ve kendi odasına gitmişti. 

Üzerindeki beyaz önlüğü çıkarıp, sandalyesine astı ve kendini, sandalyeye attı. Çok uykusu gelmişti, çünkü saat 23.00 olmuştu ve hatta geçmişti bile. 

O sırada o da yavaş yavaş kapanan göz kapaklarına hakim olamamış, ve kendini uykuya teslim etmişti...

***

Onur, göz kapaklarını araladığında saat 10.12'ydi. Hastanede uyumuştu ve her yeri ağrıyordu. Hafifçe esnedikten sonra, hemen aynanın karşısına geçti ve dağılmış olan saçlarına şekil verdi. Çünkü bu haliyle çok çirkin görünüyordu ve bu şekilde değil Hayal'in karşısına, koridora bile çıkamazdı. Çünkü hastanedeki herkes, onu karizmatik bir doktor olarak tanıyordu ve fikirleri değişmemeliydi. Yani Onur, hastanede çok konuşulan, karizmatik bir doktordu diyebiliriz.

Dün akşam sandalyesinin omuzlarına astığı beyaz önlüğünü aldı ve üzerine giydi. Elindeki küçük tarağıyla, saçına son bir düzeltme yaptıktan sonra odasından çıktı. Gözü, koridorda dolaşan bir hemşireye iliştiğinde hemen hemşirenin yanına gitti ve Hayal'in durumunu sordu. Daha önce hiçbir hastasıyla bu kadar ilgilenmemişti...

''Merak etmeyin Onur Bey, hastanın durumu şu an iyi.''

''Nasıl merak etmeyeyim ya? Sen, benim o kıza karşı...'' dedi ama devamını getiremedi Onur. 

Nasıl yani, aşık mı olmuştu o kıza? Yani, Hayal'e ? 

Hayal'in bulunduğu odanın kapısı açık olduğundan ve Hayal de o katta bulunduğundan, Onur'un söylediklerini duyabildi. Ağlamaya başladı birden. Neden ağlıyordu ki şimdi? Bunun cevabı çok basitti... Çünkü daha önce hiç kimseden bu kadar ilgi görmemiş, hiç kimse tarafından bu kadar sevilmemişti... Ama Onur, ona sevginin ne demek olduğunu öğretecekti. Her ne kadar o da hiç sevmemiş ve sevilmemiş olsa bile...

___

Herkese yeniden merhaba! Okunma sayısı aşılmadı ama ben bu bölümü, içimden geldiği için yazdım. Ve bir karar aldım ! Bundan sonra her bölümü, bir kullanıcıya ithaf edeceğim. Bu hikayemi okuyup yorum yapan kullanıcılara ithaf edeceğim. Bu bölümü,  

@Sahinnsena098  adlı kullanıcıya ithaf etmek istedim.

Ama bu, diğer okurlarımı unuttuğum anlamına gelmiyor tabii ki. Onlara da diğer bölümlerde yer vereceğim. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, hoşçakalın...

Hayal | +18Kde žijí příběhy. Začni objevovat