32

7K 637 792
                                    

merhaba merrrraba biz geldik

gec kaldığı icin uzgunum😟😟

asssla içime sinmedi bu bölüm finale kadar kalan 3 bölümü de planladım ama bu bölümde planlarımı hiç yazamadım çünkü tahmin ettiğimden uzun oldu😭😭😢 kendime sinirliyim. belkiii bir bölüm daha uzamak zorunda kalabilir fic mutsuzum😞😟😔😭😢😕

neyse uzatmayayım(uzattı yine)

iyi okumalar!!

🐯🐰💞😙🍽
🐰📱💭😟
🐰🚗🏠👫
🐯💭🐰😭💖

Mor ve kahverengi.

Hayatta en sevmediğim şeylerdi. Belki de tek sevmediğim şeylerdi çünkü dünyadaki bütün her şeye bir şekilde katlanabilirdim fakat bu iki renge katlanamıyordum.

En azından birkaç ay öncesine kadar, aslında... Tam olarak altmış yedi gün öncesine kadar. Görmeye bile dayanamazdım, sokakta görsem sırf önünden geçmemek için yolumu değiştirir, birinin üzerindeki bu iki renkten birine değersem kendimi kötü hissederdim. Başka birine göre belki de o kadar abartılacak bir durum değildi bu, her lisede olan zorbalıkların sonucunda hayatımın böyle etkilenmesi başkalarına göre abartı oluyordu fakat kendi zihnimde işler pek de öyle değildi.

Namjoon hyungu annem bulmuştu, arkadaşının kızının onunla görüştüğünü ve hastalığının iyiye gittiğini, kızın da Namjoon hyungu sevdiğini söylemişti ve beni oraya götürmüştü. Elbette başta gitmek istememiştim çünkü o da benim yaşadıklarımı abarttığımı söyleyerek olayları başka şeylere bağlayacaktı. O zamana kadar anlattıklarımı anlayan bir tek Jimin vardı, aslında diğerleri anlamıyor değillerdi fakat ilgilenmezlerdi. Jimin bu yüzden benim için özel biriydi, hayatımdan zevk almamı sağlayan kocaman bir etkendi.

Yaşadıklarımı düşünürken aynadaki kendime bakarak güldüm çok az, elim boynumdaki izlerdeydi ve bu izlerin şu an bana ölecekmiş gibi hissettirmesi gerekirken bambaşka şeyler düşünüyor olmam beni mutlu etmişti. Tamamen bitmişti, ben bitmemiştim -mecaz anlamda- ama bu garip düşünceler bitmişti. Bu düşünceyle tam olarak on üç dakikadır aynadan kendimi izlemem de garip bir olaydı ama bunu çok önemsemedim, elimi boynumda gezdirerek sızlayan birkaç noktayı tam olarak hissetmeye çalıştım.

"Kurabiyeye benziyor." diye mırıldanıp elimi boynumdan çektim ve çıkarıp çamaşır makinesinin üzerine bıraktığım tişörtümü alarak tekrar giydim. Tişörtün geniş yakası yüzünden açık kalan boynuma ve çevresine bakarak gülümsedim tekrar, Taehyung şu an mutfakta bir şeyler yakıyordu ve benim uyandığımı daha duymamış olmalıydı, aklındaki bütün şüpheleri silmek için bir şeyler yapmam lazımdı. Hiçbir şey olmamış gibi mutfağa gidip ona yardım etmeye başlarsam bunu görmezden geldiğimi düşünüp üzülebilirdi ama bunun konuşulacak bir şeyi de yoktu ki, kararsız kalmıştım.

Belki de onun bir şeyler demesini beklemeliydim ama yine umursamadığımı düşünüp üzülebilirdi. Bazı zamanlarda aşırı hassas oluyordu ve bu da o anlardan biriydi, ne yapacağımı bilmiyordum.

"Jeongguk- Aşkım?" Odanın içinde dolandığını ayak seslerinden anladığım Taehyung, bir şeyleri devirdikten hemen sonra banyonun kapısını iki kez tıklattı, bu davranışı hoşuma gitti çünkü pek aklına gelmezdi kapı tıklatmak, öylece kapıyı açar ve girerdi. "Burada mısın?"

Kapıya doğru ilerleyip elimi kapının koluna yerleştirdim, az önceki kararsızlığım hala bir çözüme ulaşmamıştı fakat bunu düşünmeden canımın istediği gibi davranmaya karar verdim. Sonuçta, bu sefer tek değildim, Taehyung'un da ne zaman ne yapacağı belli olmuyordu.

louder than bombs | taekook ✓Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang