21

11.1K 988 1.8K
                                    

MERHABAAAA!!!🍓🍓🍓🍓🍓

nasılsınıızz🐨

kaossuz full taekooklu bir bölümle geldik!! kaos olmadığında yorum yapmadığınızı fark ettim ama😳 o yorumlar da genelde küfür olduğundan cok hosuma gitmiyor😳 bu uuupppuuuzuuun bölüme tatlı yorumlarınızı bekliyorum ben yine😳

ve texting bölümünü çoğu kişi sevmiş sanırım bu ficten ayrılmak hiiiç istemediğim için araya öyle birkaç bölüm daha serpiştirebilirim... keşke hiç bitmese😔

yazım yanlısları... dalga gecmeyin kelimelerimle kızıyorum😡 ne olmus yani birkaç harf yer değiştirdiyse😡

neyse yine uzatıyorum🐰🐯

iyi okumalar!!🍓

-

Yağmurlu havaları severdim.

Yağmurun sesi, kaldırımlara ve kaldırım ile yol arasında kalan o oval çukurlara biriken suya düşerken damlaların çıkardığı ses hoşuma gidiyordu. Yağmurlu günlerde kafamı camdan çıkarıp öylece sokaktaki insanları izlemek ve hiçbir şey düşünmeden sadece bakmak zihnimi rahatlatıyordu. Tabii, elbette bu rahatlatma mecazi bir anlam taşıyordu, başka bir anlamı olamazdı ki zaten. Yani... Mecaz anlamları sevmeye başlayıp bir de bunları kullanmam beni şaşırtıyordu, değişimimin sadece hislerimle ve bazı alışkanlıklarımla kalmayıp bir de düşüncelerime ve konuşmalarıma yansıması garip hissettirse de korkmuyordum. Hem Namjoon hyung, hem de tatlı sevgilim Taehyung bana kendimi iyi hissettirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı ve bu çabalarının sonucunu da olumlu olarak alıyorlardı. Artık beni ve beynimi yoran alışkanlıklarımın yerini daha rahatlatıcı eylemler almaya başlamıştı ve bu zaman geçtikçe benim de hoşuma gidiyor ve daha kolay benimsememi sağlıyordu.

Hayatımdan memnundum, babamla aram biraz daha iyiydi, en azından artık yanında daha rahattım ve bu onu mutlu ediyordu. Annem sürekli Taehyung'un ailesiyle tanışmak için fırsat kolluyor -yani, sürekli bana ne zaman onlarla tanışabileceğini sorup duruyor ve Taehyung ile bu konu hakkında konuşmamı istiyordu- ve onunla daha iyi tanışabilmeyi dilediğini söyleyip onu eve davet etmemi istiyordu. İstemiyor değildim ama zaten bir kere tanışmışlardı işte, o günden aklımda kalan tek şey odamda öpüştüğümüz anlar olsa da birbirlerini görmüş ve adlarını öğrenmişlerdi, bu insanların tanışma anlayışına uymuyor olabilirdi ama ben tanışmanın tamamen bu olduğunu düşünüyordum.

"Jeongguk-ah!" Sokağın başından yankılanan sesle irkilerek gözlerimi üç defa kırpıştırdım. Ayaklarımın dibindeki su birikintisine bakmayı bırakıp kafamı yukarı kaldırdım, görüş açıma giren Taehyung, benim ona bakmamla beraber adımlarını hızlandırıp neredeyse koşacak hale gelmişken kaşlarım endişeyle çatıldı. Yerlerin ıslak oluşu ve onun ayakkabılarını tam giymeyi sevmemesi, üstüne bir de koşması onun düşebileceği ihtimalini aklıma getirirken ellerimi yerleştirdiğim ceplerimden çıkarıp ona doğru adım atmaya başladım, ne hızlı ne de yavaş olan adımlarımla ona ilerliyordum, aramızda saniyelik yaptığım hesaplamalarla üç adım kala birden sendelemesiyle kollarımı öne uzatarak onu tuttum. Ellerim hızlıca beline yerleşti, onun elleri de omuzlarımda dururken çatık kaşlarımla sımsıkı kapattığı gözlerine -aslında, teknik olarak göz kapaklarına- bakıyordum.

"Niye koşuyorsun?"

Düşmediğini anladığında gözlerini kocaman açarak ayaklarının üzerine bastı ve kafasını aşağı eğerek açık olan bağcıklarını ayağını sağa sola sallayarak oynattı. Omuzlarını bir defa silkerek kafasını tekrar kaldırıp bana baktığı sırada bir adım atarak bana yaklaşmıştı.

louder than bombs | taekook ✓Where stories live. Discover now