6

10.8K 1.5K 965
                                    

on my pillow,
can't get me tired,
sharing my fragile truth,
that i still hope the door is open.

-kim taehyung, sweet night

🐰🐥🕜🌉🐱🐯
🐰🐯🤘🍫☇

Kokulara karşı fazla hassas bir bünyem vardı. Hem severdim hem de sevmezdim ve bu bana biraz garip gelirdi. Severdim çünkü hep insanlar üzerinde farklı etkileri olduğuna inanırdım, sevmezdim de çünkü bazen kötü anılarımı bana hatırlatırlardı ya da hoşuma gitmezdi bir şekilde.

"Bu nedir?" dedim Jimin'in elindeki yiyeceğe bakıp. Beni gecenin 01.43'ünde acıktığını söyleyerek dışarı çıkarmıştı. Şimdi ise elindekini kokluyordum ve çikolata kokusu almıştım sadece ama içinde başka bir şeyler de var gibiydi.

"Bir çeşit atıştırmalık, çikolata soslu kek gibi düşünebilirsin."

"Çikolata severim."

"Biliyorum, bunu senin için aldım."

Gözlerimi elindeki çikolataya batırılmış kek toplarına çevirdim. Elimi sürmek istemiyordum çünkü az önce paraya dokunmuştum, ellerim fazla kirliydi. Onun elinin temiz olduğuna inandığım için ağzımı açıp bekledim.

"Al bakalım." dedi ağzıma yaklaştırdığı çikolataya batırılmış kek topuyla.

Biraz sessiz durup denizi izledik. Yıldızların birbirine olan yakınlıklarını düşünürken Jimin'in sesini duydum.

"Eğlendin mi bugün, yıldızım?"

Cevap vermedim.

Saat 13.00'da Taehyung ile meydanda buluşmuş, tam olarak 13.27'de alışveriş merkezine ulaşmış, 13.38'de biletlerimizi alıp -o internetten almıştı ve biz de sadece kağıt olarak çıktısını almış olduk- patlamış mısır için oluşturulmuş sıraya girmiştik. 13.42'de patlamış mısırlarımızı almış ve bekleme salonu denilen yerdeki koltuklara oturup sohbet etmiştik. Onunla konuşmak hoşuma gidiyordu. Bunu fark etmiştim, evet. Bazı fikirlerimiz birbirine zıt olsa da -yani, bu bir mecaz, fikirlerimiz zıt demek fikirlerimizin aynı olmadığı anlamına gelir- genel olarak aynı şeyleri seviyor ve yapıyorduk.

Orada beklerken bana saçını boyatacağından bahsetmişti.

"Sence hangi renk yapmalıyım, Jeongguk?"

Biraz şaşırmış bir şekilde ona baktım. Kafasına taktığı mavi şapkasıyla oturuyordu ve ben bir an için terleyip terlemediğini düşündüm. Çok umursamadım çünkü şapkasının olması daha iyiydi, benim için. Yoksa gözlerine bakamıyordum ve bu beni huzursuz ediyordu.

"En sevdiğin renk ne?"

"Gri."

"Gri yapabilirsin o zaman, eğer istersen."

Dudakları dikdörtgen şeklini alana kadar gülümsedi. Kafasını aşağı ve yukarı sallarken mutlu hissetmiştim. Artık saçları mor olmayacaktı ve ben onun yanında, onunla konuşurken daha rahat hissedecektim.

"Sen hiç boyadın mı saçını?" diye sordu.

Üç saniye düşündüm. "Evet, iki bin on sekiz yazında, pembeye boyamıştı Jimin. O da laciverte boyamıştı. Benim saçım biraz hassasmış bu yüzden hemen dökülmeye başladı, bir daha da hiç boyamadık."

İlgiyle beni dinlerken gözleri saçlarıma gitti. Birkaç saniye -bu sefer sayamadım çünkü burnuna bakıyordum- duraksadı, hemen ardından sinema salonu görevlisinin bizim filmimizin başlayacağını söylemesiyle ayağa kalktık.

louder than bombs | taekook ✓Where stories live. Discover now