16

627 57 20
                                    

Jin daha duyduğu haberi sindiremezken gürültüyle çalan kapı sesiyle irkilerek girdiği derin düşüncelerden çıktı.
Namjoon ondan cevap alamayınca telefonu kapatmış, Jin öylece elinde tuttuğu telefona bakıyordu.

Seungmin ölmüştü. O, hapishanede ölmüştü hem de. Kim, öylesine güçlü bir adamı üstelik devletin yerinde öldürmeye cesaret edebilirdi? Hiç kimse! Sadece dışarıdan birisi bunu yaptırabilirdi. En az onun kadar güçlü olan bir kişi!

"Şu lanet kapıyı açacak mısın artık?" diye salondan ona bağıran Yoongi ile yutkunarak cevap vermeden kapıya ilerledi.

Beyninde dönmeye başlayan düşünceler onu rahat bırakmazken, olabilecek her türlü düşünce onu rahatsız ediyordu. Beyni yanmak üzereydi. Ölmesi umrunda değildi o adamın ama arkasında bıraktığı yıkımı toplamak yine ona düşüyordu.

Kapıyı açtığında karşısında ona sevimli bir şekilde gülümseyen Jimin ile gözlerini kırpıştırarak aklındaki düşünceleri atmaya çalıştı. Dikkatini vermeliydi ama boş bir yüz ifadeyle ona bakmaktan kendini alamıyordu.

Hastanede neden ısrarla yanından ayrıldığını sorgulamaya başlamıştı o anda. Ölüm emrini vermek için miydi? Mümkün müydü böyle birşey?

Elindeki pasta kutusunu yüzünün hizasına kadar kaldırıp ona gülümseyen çocuğa anlamsızca bakmaya devam ederken "Jimin? Ne işin var burada?" diye sordu.

Jimin davet beklemeden içeriye girerken konuşmaya devam etti.
"Biliyorum bana kızgınsın ama lütfen beni de anlamaya çalış sevgilim. Seninle bu şekilde uzak kalmak hiç hoşuma gitmiyor" dedi ve yanağına küçük bir öpücük kondurduktan sonra salona geçip "Merhaba millet" diye bağırdı.

Hoseok ona ters ters bakıp "Ne işin var senin burada? Neden geldin?" diye sordu kaba olmayı umursamadan.

Jimin onu duysa da bakış açısında o çocuk vardı. Yanından ayrılmasının üzerinden saatler geçmesine rağmen neden hala oradaydı? Neden gitmemişti? Farkında olmadan sıktığı çenesi ve keskin bakışlarıyla Soobin'i rahatsız etmeyi başarmıştı. Ondan bakışlarını kaçırıp yere diken çocukla sinirli bir nefes verdi.

Hoseok'u duymazdan gelerek "Sen hala burada mıydın?" diye sorduğunda Hoseok "Sanane? Benim misafirim o. Asıl senin ne işin var?" diyerek onu yanıtladı.

Içeriye giren Jin, Hoseok'un dediklerini umursamadan Jimin'in yanından geçip "Işin var zannediyordum" dedi aynı yerine otururken.

Jimin elindeki pastayı mutfağa bıraktıktan sonra salona girerek Jin'in oturduğu koltuğun yanındaki boş yere oturdu.

"Hallettim" dedi kısaca.

Diğer kişilerin arasındayken ilişkileri ve sorunları hakkında konuşmak istemiyordu Jimin. Özellikle ortamda onu adeta tehdit eden Hoseok ve Soobin varken.

"Sevindim halledebilmene" derken sesi öylesine soğuk çıkmıştı ki Yoongi bile gözlerini Hoseoktan kısa bir süreliğine çekerek ona bakmıştı.

Jimin boğazını temizleyerek sanki son tartışmaları yaşanmamış gibi davranmayı seçti. Bunun en iyi yolu da Hoseok'a sarmaktı.
"Nasıl oldun Hoseok? Daha iyi misin?"

"Sen gelene kadar iyiydim aslında" diye cevap verdi yapmacık bir şekilde.

Jimin ona ve kendisine olan dinmez kinine şaşırıyordu. Jin ile sevgili olmalarına rağmen neden kendisine bir şans vermediğini anlayamıyordu. Tamam, bir hata yapmış olabilirdi ama bu kadar büyütülecek bir şey miydi?

Soobin "Ben gitsem iyi olur hyung" dedi gergin bir şekilde Jin'e bakarken.

Jimin'in onu hedef alan bakışlarından oldukça rahatsız olmuşken, daha fazla orada kalmayı gergin vücudu kaldıramazdı. Ne zaman gözleri Jin'e doğru kaysa, Jimin'in bakışları yüzünden suçlu hissediyordu.

Fake Love #JinMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin