14

729 56 41
                                    

"Ne demek ortada yok?"

"Gelmedi hyung. Telefonuna da ulaşamıyorum kavga ettiğiniz günden beri"

Jin sinirle telefonu sıktı. Geceden beri zaten patlama noktasındayken, Yoongi'ye ulaşamıyor olmak bir üst seviyeye taşıyordu onu.

"Evinde saklanıyordur piç kurusu!" dedi dişleri arasından.

"Hyung, kameralara baktım. Açık ve net kundakçılık. Adamı tanımıyorum, zaten kimliğine ulaşacak kadar da net değil görüntü" dedi Yoongi'ye olan nefretini belirten sözlerini duymazdan gelerek.

Jin derin bir nefes alıp verdi ve uyuyan kardeşinin yüzüne baktı. Hayatında yaşadığı en büyük korkulardan birisiydi kesinlikle dün gece. Onu kaybetmeye o kadar yaklaşmıştı ki, kendisini sürekli ona bakmaktan alamıyordu. Gözleri uyuduğunu bilse bile hep üzerindeydi. Sanki anlık da olsa uzaklaşsa, kardeşini ondan alacaklar gibi hissediyordu. Haber alınamayan Yoongi ise onun sabrını zorluyordu. Onu bulmak zorunda olduğunun farkındaydı.

"Sen adamın fotoğrafını gönder bana. Jimin geldi sabah, Hoseok'u ona bırakıp Yoongi'nin yanına gideceğim. Bugün gelmem işe muhtemelen. Halledebilir misin müdürü?"

"Hyung zaten bütün evrak işlerini bana yaptırıyorsun. O yüzden çok da bir şey fark etmez" dediğinde gözlerini devirdi ve telefonu kapattı.

O sırada elinde kahvelerle kapıdan giren Jimin'i gördü. Dün gece onu öylece bırakmış olmasına rağmen haberi alır almaz gelmiş ve hastanede o saate kadar onunla beklemişti.

Yanına gelerek kahve bardağını masaya koydu.
"Kolun nasıl? Acıyor mu?" diye sordu parmaklarını hafifçe bandajın üzerinde gezdirirken.

Jin sadece başını iki yana salladı ve koltuğa oturup onu da yanına çekti. Bilinçli olarak yaptığı bir şey yoktu. Tamamen bedeni onu yönlendiriyordu. Yüzünü saçları arasına gömüp kokusunu içine çektiğinde yorgunluğu kendini iyice belli etmeye başlamıştı.

"Biraz uyumaya ne dersin? Uzaklaşmak istemezsen buradan bir oda ayarlayabilirim" dedi Jimin sevgilisinin belini hafifçe okşayarak.

Jin ise gözleri kapalı, burnunu vr dudaklarını Jimin'in saçları arasında gezdirirken "Yapmam gerekenler var. Hoseok uyanmadan gidip gelsem iyi olur" dedi mırıltı şeklinde çıkan sesiyle.

Jimin " Ne yapacaksın? Yardım edeceğim bir şey var mı?" diye sordu başını kaldırıp.

Jin gözlerini açıp Jimin'e baktı. Yüzleri arasındaki birkaç santimlik mesafeyi aşarak dudaklarına küçük bir öpücük kondurup geri çekilerek gözlerine bakmaya başladı. Sarı saçlı çocuğun gözlerinde oluşan parlama o kadar hoşuna gidiyordu ki sanki kendi yaptığı bir sanat eserini inceliyor gibi derin derin bakıyordu.

Tek eli vücudunu sararken, diğeriyle Jimin'in sarı saçlarıyla oynamaya başlamıştı.

"Yoongi'yi bulmam lazım. Biliyorsun tartıştık biraz ve... Sanırım bu yine kendini hayattan soyutlamasını sağladı"

"Nasıl yani? Sadece tartıştınız mı? Bu yüzden nasıl?"

Jin onun şaşkınlıkla kocaman olmuş gözlerine ve açık kalan ağzına bakarak güldü. Öyle bir durumda bile kendisini güldürebildiğine inanamıyordu. Tepkileri bir çocuğun masumluğuna sahipti.

"Onun elinden çok değerli bir şeyini aldım Jimin. Bana karşı da çıkamaz üstelik. Kendisini kötü hissettiğinde kendi kabuğuna çekilir genelde ama Hoseoktan da uzaklaşacağını düşünmemiştim" diye yanıtladı onu.

Jimin anladığına dair kafasını salladı ama çok da bir şey anlamamıştı. Aralarında olana karışmamaya karar vermişti evlerini ziyaret ettiği gece. Tekrar Hoseok ve Yoongi'nin olayında olduğu gibi kötü duruma düşmek istemiyordu.

Fake Love #JinMinWhere stories live. Discover now