Bölüm 51 - Ateş Tapınağı

Start from the beginning
                                    

Suyun içinde süzülürken bombanın zihninin içinde tekrar tekrar patladığını işitiyordu. Bir ara dalgaların gelgit yaparak onları tekrar tabana yapıştırdığını hissetti. Sonra tekrar, tekrar, ve tekrar... Yüzeydeki ışık artık ulaşılmaz bir uzaklıkta kalmıştı. Ve Ateş orada öleceğini anladı.

Bu fikri sakinlikle karşılamıştı zihni. Kızın bedeni hala üzerindeydi, saçları tel tel suda dağılıp yüzeydeki ışıkla arasına giriyordu. İlginç bir şekilde ölümün aralarındaki düşmanlığı bitirdiğini fark etti Ateş. Her ikisi de az sonra tüm kimliklerinden sıyrılıp birer cesede dönüşecekti. Bu yüzden yana açılmış kollarını kızın beline doladı, ardından başını saçlarına gömüp sımsıkı sarıldı.

Fakat bedeni ölüm fikrini sakinlikle karşılayamamıştı. Ciğerlerindeki isyan artarken tüm hücrelerine iğneler saplanıyordu sanki. Suyun içinde süzülürken ayaklarını çırpmaya başladığını fark etti. Beyninin mantıklı düşünen tarafı geride kalmış, altında yatan ilkel içgüdüler duruma el koymuştu. Yeni bir dalganın onları tekrar tabana yapıştıracağını bile bile yüzüyordu Ateş. Ancak onun bu çabası karşısında dalgalar da sakinleşmiş gibiydi. Onlar yukarı çıkarken üstlerine bastırmak yerine kenara çekilip yol veriyorlardı. Boğulmasına ramak kala onu yüzeye çıkaran şey de bu olmuştu işte. Yaşama içgüdüsü.

Suyun yüzeyine çıktıklarında patlamanın üzerinden birkaç dakika geçmişti. Derin derin nefesler alırken etrafa anlam vermeye çalışıyordu Ateş. Yıkıma uğramış binadan yükselen alevler, suyun yüzeyine saçılmış tonlarca şey, gökyüzüne uzanan dumanlar ve mutlak bir sessizlik...

Kulakları duymadığı için yönünü bile şaşırmıştı. Nehir'in kollarından çözülüp suya gömüldüğünü fark edince kızı belinden kavrayıp yukarı çekti yeniden. Kıyıya gitmesi gerektiğini biliyordu ancak kıyının ne tarafta olduğunu çözemiyordu. Gözlerini yumup sakinleşmeye çalıştı birkaç saniye boyunca. Derin derin nefesler aldıkça algılarının açıldığını hissetmeye başlamıştı.

Gözlerini yeniden açtığında kıyının ne yönde olduğundan emindi artık. Kelepçeli koluyla kıza sarılırken diğer koluyla suyu yararak yüzmeye koyuldu azimle. Nehrin yüzeyi patlama artıklarıyla dolduğu için karşısına çıkan engelleri tutup birer birer kenara çekiyordu. Kıyıya varmasına yaklaşık on metre kala önüne bir engel daha çıktı. Hiç düşünmeden nesneyi tutup kenara çekmeye yeltendi fakat yapamadı.

Zira bu kez parmakları başka bir insanın kolunu kavramıştı. Bunun bir ölü olduğunu anlayınca hızla geri çekti elini. Nefes alıp almadığını kontrol etmesine bile gerek yoktu, ortada nefes alabilecek bir beden kalmamıştı çünkü. Sadece kopmuş bir kol vardı.

Üstelik yalnız da değildi. Etrafa göz attığında midesinin ağzına geldiğini hissetti Ateş. Ardından kapıldığı dehşetle birlikte daha hızlı yüzmeye başladı. Suyun içinde kalamazdı. Birkaç dakika önce bombanın patlamasını beklerken eşsiz bir güzelliği olduğunu düşündüğü nehir birden korkunç bir manzaraya evrilmişti.

Kıyıya ulaştığında önce kızı yüzeye çıkarmayı denedi ancak kelepçe yüzünden başarılı olamadı. En sonunda onu da kucağına alarak çıkmakta buldu çareyi. Kendini öyle güçsüz hissediyordu ki ayakta bile duramamıştı, karaya ayak bastığı anda kızla birlikte yere devrildi.

Kaç yıl boyunca orada öylece yattığını bilmiyordu. Ancak kulaklarındaki mutlak sessizliğin yerini delirtici bir çınlama sesi almıştı. Bunun bir hediye olduğunun farkındaydı, eğer daha şiddetli bir patlama muhtemelen duyma yetisi kalıcı bir hasar alırdı. Hatta muhtemelen şu anda yaşıyor bile olmazdı.

Düşmüş Melekler SenfonisiWhere stories live. Discover now