Bölüm 45 - Quesalid

28.7K 2.1K 4.7K
                                    

"I. Tanınmış, fakat yaşı ilerlemiş bir bilim insanı bir şeyin mümkün olduğunu söylediği zaman hemen hemen kesinlikle haklıdır. Bir şeyin olanaksız olduğunu söylediği zaman, çok büyük olasılıkla yanılmaktadır.

II. Mümkün olanların sınırlarını keşfetmenin tek yolu, onları aşıp azıcık olanaksızın içine doğru girmektir.

III. Yeterince gelişmiş bir teknolojiyi sihirden ayırt etmek mümkün değildir."

- Arthur C. Clarke'ın Üç Yasası

✧ ══════ • ♡ • ══════ ✧

"Her durumda kendi özelliğini koruyan tek renk mavidir

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Her durumda kendi özelliğini koruyan tek renk mavidir.
En koyudan en açığa kadar maviyi alın, her zaman mavi olacaktır."

-Paul Éluard

Bir dergide maviyi insanlar için bu kadar büyüleyici kılan şeyin ulaşılmazlığı olduğunu okumuştum. Çünkü mavi, doğada var olan bir renk değildir. Ağaçlarda yeşili, muz kabuğunda sarıyı, çiçeklerde kırmızıyı, yaban mersininde o garip morumsu tonu görebiliriz ancak simyacılar mavi pigmentleri elde edene kadar; binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca, mavi sadece gökyüzünde ve okyanuslarda vardı. İnsanoğlunun gözlerinde bile çok geç belirdi, altı bin yıl önce o garip mutasyon gerçekleşene dek hiç kimse gökyüzünü gözlerinde taşımamıştı.

Ve muhtemelen mavi pigment elde edilene dek kimse bu rengin gerçek olduğuna inanmamıştı. Çünkü atalarımız bu renge hiç dokunamadı. Okyanusların o büyüleyici mavisi sahile gidip de suları avuçladıklarında kayboluyordu. Gökyüzü masmaviydi fakat yukarı çıktıkça onlardan uzaklaşıyordu. Belki de antik dönemlerdeki yüksek yapılar sırf bu yüzden inşa edilmişti. Tanrıya ulaşmayı amaçlayan bir tapınak ya da Tanrıyı gökten yere indirmeye çalışan bir kibir anıtı yoktu orada, belki de yalnızca eski insanların tepelerinde uzanan gizemli maviliğe dokunabilme arzusu vardı.

Ne yazık ki bunu hiçbiri başaramadı.

Kapalı göz kapaklarımın ardında bilincim yavaş yavaş yerine geliyordu. Bir minderin üzerine uzandığımı anlamıştım, gövdemin yarısı sımsıcak bir bedene yaslanmıştı. Yanı başımda bir tartışma yaşandığını duydum. Aras ve yanılmıyorsam bizi içeri alan kadının sesiydi bu.

"...dakika oldu, neden uyanmıyor?"

"Senin yüzünden." dediğini duydum kadının. "Varlığınla buradaki enerjiyi sönümlüyorsun. Bir kara delikten farkın yok."

"Bakın fantastik kurgularınızı anlayışla karşılıyorum ama eğer ona yanlış bir şey verdiyseni-"

"Bu ne cüret, şeytan soyu?! Şifa için gelen bir insana asla zarar vermeyiz biz!"

Düşmüş Melekler SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin