23: The End

588 47 34
                                    

3 Mayıs
Saat: 13.42

Ölümün ayak seslerini duyuyordum. Ayaklarını yere vurarak odama yürüyor ve kapıyı açıyordu. Gürültülü nefes alışverişlerini kulağımda hissedebiliyordum. Yorganıma biraz daha gömüldüm. Buna hazır değildim.

"Uyan seni azgın sürtük."

Ah, evet ölüm konuşabiliyordu.

"ALEXA!"

Tanrı aşkına bu kızın hiç acıması yok muydu? Zaten sabah uyumuştum.
"Mads, siktir git," diye mırıldandım yastığıma doğru. Saçımı suratımdan itip yastığıma sarıldım.
"Yine sabaha kadar Calum'ın yanında mıydın sen?" dedi kendini yanıma atarken. Başımı hayır anlamında salladım ve suratımı buruşturdum. Burada bile değildi ki. 4 gün önce 1 haftalığına ablasının yanına gitmişti ve ben onu çok özlemiştim.

"İlla beni uyandıracaksın yani," dedim ve gözlerimi açıp biraz daha dik bir poziyona geçtim. "Tabi, görevim bu. E niye uyumadın peki?"
Başımı ona çevirdim. Kıkırdadı. "Rakuna benziyorsun," dediğinde gülümsedim. Bu sabah baya enerjikti.

"Criminal Minds izlemeye başladım da, sabaha kadar oturmuşum öyle."

"3. kere baştan izlemeye mi başladın?" dedi şaşkınlıkla. Dudağımı ısırıp başımı salladım. Aniden sırıttı ve koluma vurdu.
"Sen şuna Calum olmadan uyuyamadım demiyorsun da." Yüzüme en şerefsiz gülüşümü yerleştirdim. "Yani şimdi onun da etkisi yok değil."
Madison lafım ile kıkırdarken ayağa kalktım. "Madem uyandırdın, kahvaltı  da hazırlamışsındır," dedim saçımı tepede uyduruk bir topuz yaparken.
Bana orta parmak çıkarttı ve kıkırdadı.

"Gerçekten hala ayıcıklı iç çamaşırı mı?"

"Bu bir hayat stili."

Ona orta parmak çıkarıp odamdan çıktım. Lavaboya girip koca aynadaki yansımamla karşılaşınca tepki vermedim. Eh, bu suratı nereden  baksanız 22 yıldır görüyordum. Artık alışmam gerekmişti.
Patlamak üzere olan mesanem beni iyice sıkıştırdığında üfleyerek klozete oturdum. O sırada aklıma gelen düşünceyle neredeyse kendi tükürüğümde boğuluyordum.

Yunan tanrısı kılıklı Calum Thomas Hood her gün bu yüzü görerek uyanıyordu.

İşim bittiği gibi kalkıp yüzümü yıkadım ve aynada yeniden kendimle göz göze geldim. İçim çekilirken yüz maskemi çıkarıp suratıma sürdüm ve yeniden salona döndüm.

"Alexa!"

"Ses tellerine sıçtığım bağırma artık- ay bana kahve mi yaptın!" Sesimin aniden yapmacıklaşmasına göz devirdi ve kahvesinden bir yudum alıp temiz tabakları dolaplara koymaya başladı. Kendi kendime dans ede ede soğuk kahveme ilerledim. yeni aldığımız bar taburelerinden birine oturdum. Kahvemden bir yudum aldıktan sonra konuştum. "Baristaların senden öğrenecek çok şeyleri var." Lafıma karşılık kahkaha attı ve bulaşık makinesinin kapağını kaldırdı. Şerefsizin kızı gerçekten güzel kahve yapıyordu. Kahvesinden içtiğinde kapı çaldı. Yüzümü ekşittiğimde kapıya doğru ilerlerken bağırdı. "Claire ve Heaven gelecekti. Claire bulduğu gelinlikleri bize gösterecekmiş!" 

"Ah benim küçük rahibem evleniyor," diye bağırdım sahte gözyaşlarımı silerken. Claire burada olsaydı büyük ihtimalle el havlusuyla bir güzel döverdi. Kendisine rahibe denmesinden nefret ediyordu. "Alexa, burada bir kutu var. "

Kaşlarımı çattım ve yerimden kalkıp yanına gittim. Kutunun üstünde beyaz ufak bir kağıt yapıştırılmıştı ve mavi dolma kalemle ismim yazıyordu. Gözlerim faltaşı gibi açılırken Madison kutuyu almak için yere eğildi. 

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 24, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

genesis | hoodWhere stories live. Discover now