bölüm altı: kraliçem

98 10 64
                                    


Kraliçe'm uzun bir süre boyunca suskun kaldı. Onun suskunluğunda konuşmak bir günahtı benim gibiler için, Kraliçe'min suskunluğunda ben uzun bir süre boyunca suskun bekledim. Sessizlik pekâlâ rahatça düşünmeye yardımcı bir eldir, fakat, düşünmek her zaman güzel kapılar açmaz. Düşünmek, aslında, bir hastalıktır kendi kendine. Benim için, en azından. Bir gün ışığını alırım ben ve onu döve döve dönüştürürüm yanarak kül eden bir dal parçasına. Düşündükçe adım atar insan. Düşünceler bir saray gibi büyük bir yerde dolaştırır, sen adım attıkça daha çok kapı açılır. İlk kapıdan bir bahçe çıkmıştır belki, ikinci kapı sana hediye verebilir veya üçüncü kapıda istemediğin kadar zenginliklere ulaşabilirsin. Belki de dördüncü kapı da güzel açılır, seni sıcacık bir buhar banyosuna davet eder. Fakat, her zaman her kapı güzelliklere açılmaz. Bir sonraki kapı zindana açılır. Bir sonraki kapı idama. Bir sonraki kapı yokluğa. Bir sonraki kapı hiçliğe, belki. Ne kadar güzel kapı açarsan başlarda, bir sonraki kapının korkunçluğu o kadar artar. Elin gitmez. Titrer. Alnın terler. Başın ağrır. Dizlerin tutmaz. Kalbin atmaz belki. Belki o sonraki kapı yine güzel bir şeye açılacaktır da korkudan ölür gider insan kapının önünde. Zindan, idam, yokluğun kendisi, hiçlik öldürmez de... Onların varlığı öldürür insanı. Kraliçe'min suskunluğunda ben uzun bir süre boyunca suskun oturup düşündüm. Suskunluğum dışarıdaydı, oysa içimde sesler hiç dinmemişti. Ve hatta, her zamankinden çok daha gürdüler. Kraliçe'min suskunluğunda açtığım güzel kapıların bittiğini anladım. Kraliçe'min suskunluğu, açılacak tüm diğer kapıların korkunçluklarla dolu olduğunu öğretti bana.

Bir gün geçti. İki gün geçti. Bir hafta geçti. Bir ay geçti. Ben saraya alıştım, saray da bana alıştı. Görenler artık kimsin nesin diye sormaz oldu. Bahçede dolanıp çiçekler kokladım. Birkaç kez Taeyeon unnie ve Sooyeon unnie'nin ziyaretine yürüdüm. Arada bir, şöyle bir yürüyüşe çıkıp, birkaç kişinin sohbetlerine kulak misafiri oldum. Duyduklarımı bir yardımcıya söyledim ki iletsin Kraliçe'me. Yalnız, Kraliçe'min önüne ben hiç çıkamadım. Beni istemedi tahtının önüne, beni çağırtmadı odalarına. Artık burada çalışan diğer herkes gibi, ben de onun görevli bir kuluydum.

Aylar geçti. Soğuklar, sıcaklara döndü. Kışlar baharlara. Güneş sıcacık, doğa rengarenk oldu. Benim dünyam, birkaç ay öncesine göre çok değişmişti. Devletin de öyle olacak ki, bazı şeyler yavaş yavaş düzene girmeye başlamıştı. Suçlar azaldı, isyanlar azaldı. Kral ortada yoktu fakat Kraliçe geri dönmüştü.

"Kraliçe hasta yatıyor," diye duydum birinden. Bir kadındı, sesi yorgun. Belli ki sarayın hemşirelerinden biri. İşim buydu, insanları dinlemek. Kraliçe'den bahsediyordu, çöktüm yerime sessiz, dinledim. Dudaklarım kapalı, kulaklarım açık. Dudaklarım da artık kulak olmuş gibi. "İyi bir doktor lazım ola. Çağırtın birilerini."

"Hâlâ da iyileşmedi mi? Nasıl olur? Her şeyi denedik!"

"Bahar iyi gelir diye düşündüm. Aylardır hasta. Zehir midir bilmem. Yalnız, dikkat et. Majesteleri ister ki kimse bilmesin hastalığını. Aman insanlar duyarsa yine bozulur devletin hali! İnsanlar Kraliçeleri ayakta ülke yönetiyor sanıyor, bırak sansınlar. Başka biri hastaymış gibi haber eyle."

"Anladım, hemşirem."

"Bir de... Gariptir ki, majesteleri uzun zamandır bir şey istiyorlar."

"Nedir?"

"Yoona. Şu kız. Hırsız olan. Odama yollayın dediler, fakat... Hasta Kraliçe'yi öyle herkes göremez. Tüm kış yalvardı da dediğini anlamamış gibi yaptım. Ama artık tutamıyorum. Yataktan kalkmaya çalışıyor."

"Ay! Ay! Neden söylemedin bana? O kıza karşı garip bir sevgi besliyor. Kız da bayağı marifetli çıktı, Prensimize de bakıyor arada. Yürümeyi öğretiyor ona. Gizli gizli. İzin veriyoruz. Hemen hazırlar yollatırım kızı odasına majestelerinin. Buralarda bir yerlerdedir kızcağız."

the queen's heart //yoonyulWhere stories live. Discover now