bölüm dört: sarayın ortasında bir merak

113 13 15
                                    


İşte, böylece, artık sarayda konaklamaya başladım. Buna zorundaydım, Kraliçe'nin güvenini kazanmak istiyorsam eğer, öyle her kafama estiğinde çıkıp giremezdim. Zaten kendimi ispatlamak için az bir vaktim vardı, bu da Taeyeon ve Sooyeon'u göremeyeceğim günlerin kısıtlı olduğunu hatırlatıyordu bana. Onları çok özleyecektim, kim bilir nasıl uyuyabilecektim onlar yanımda değilken? Kim öpecekti alnımdan ve kim okşayacaktı saçlarımı?

Saray, elbette ki, kocaman bir yerdi. Cahil biri olduğumdan pek çok şeyi anlamıyordum, bazı konuşmalar dönüyordu ama duymamam için herkes elinden geleni yapıyordu. Kulaklarım keskindi, belki de Kraliçe onun için nasıl bir köstebek olacağımı tartıyordu böyle. Bilmiyordum sarayda işlerin nasıl işlediğini, ben geldiğimde bir şeylerin değişip değişmediğini anlamam bu yüzden imkansızdı. Belki de hiçbir şey değişmemişti.

Değişmediğinden emin olduğum tek şey, saraydaki korku ortamıydı. Herkesin suratında bir endişe maskesi takılıydı. Cümleler tartılarak kuruluyor, her hareket bir işlemden geçiyordu. Ve de Kraliçe, üzgündü, hiçbirini dinliyor gibi görünmüyordu. Yatağında yatıyor, gözlerini yumuyor yahut oturup bir şeyler yerken zorla ya da içerken minik yudumlarla suyunu kimselere bakmadan dinliyordu söylenilenleri. Kimsenin ne dediğini umursamıyordu. Kral, dendiğinde yalnızca, başını kaldırıyor ve umutla bekliyordu gelecek haberi. Ama gün sonunda gelen bu haber hep Kral'ın yine bulunamadığına dair oluyordu. Ki biliyordu da, bulunsa ihanetten yargılanması gerekecekti. Bulunursa hiçbir komutan, hiçbir soylu onun ardında durmayacaktı. Tek beklenti, endişe ortamının süzülüp gitmesiydi.

Gün içinde Kraliçe'nin odasına çağırılıyordum, genelde yemek yerken oluyordu bu. O, özel yerinde yerken harikulade yemeklerini, bense köşede sabırla onu izlerdim. Bir süre sonra, elinin tersiyle yollardı beni odama. Evet, bir odam vardı, rahat bir yatağım ve güzel kokular. Bir masanın üstünde her an beni bekleyen bir şişe su ve Kraliçe'nin özel hediyesi olan bir tas. Yine de bu odada uyurken gerçek evimi özlüyordum. Şimdi ne ayı görebiliyordum ne de o güzel yıldızları. Yanımda beni güvende tutacak, sıcak tutacak kimse de yoktu. Ülkenin en güvenli, en kalabalık binasında olsam da, kimsem yoktu. Bir de, esneyip dursam da ve gözlerim uykusuzluktan acısa da uyuyamazdım onun yüzünden. Kraliçe'm yüzünden. Aklıma gelirdi bir anda. Bir heves, bir merakla dolar ve duvarları izlemeye koyulurdum. Böyle anlarda, bazen gözlerim benimle oyun oynar ve onu görürdüm duvarın üstünde. Her zamankinden daha gerçekçi dururdu, daha canlı ve daha kanlı. Yorgun, üzgün ve korku dolu hayatını yüzünde taşıyordu Kraliçe. Akşamları, yalnız başına neler yaptığını merak ederdim. Acaba o da uyuyamıyor muydu? Kaçıp giden kralı en çok onun düşündüğünden emindim. Herkes elbet yorgunluktan uyuyakalıp bir anlığına kralı ve ülkeyi unutabiliyordu, ya da kendi sorunlarıyla baş başa kalabiliyordu. Oysa, bu zavallı Kraliçe ne yapabilirdi ki sadece onu düşünmekten başka? Bazen, yerimden kalkıyor ve odada dört dönüyordum. Şimdi, yanına gidip onunla sohbet etsem ve güldürsem ne olurdu ki? Ceza mı alırdım, suçlu mu olurdum? Bu ikimize de yarardı!

Kraliçe, ulaşılamaz biriydi. Bana hiçbir görev de vermemişti. Beni nasıl denetliyordu, ona ihanet etmeyeceğim bu süre sonunda nasıl emin olacaktı ya da ben ona kendimi nasıl ispatlayacaktım onu asla tanıyamazken, bilmiyordum. Suskundu, uzaktı herkese. Sarayın içinde prensin çığlıkları duyulurdu, asla kıpırdamazdı yerinden. Elbette susturulacağını biliyordu sonunda. Her bakımını üstlenen onlarca insan vardı sonuçta. Genç Kraliçe'm, öylece oturuyor yahut yatıyor bazen dolanıyor ama gerçekten hiçbir şey yapmıyordu.

Birkaç günün ardından, onu daha iyi anlamaya başladım.

Bir gece, onu öylesine merak etmiştim ki odamdan çıkmaya karar verdim. Ama yakalanırsam diye bir de bahanem hazırdı, tuvalete gidecekken yolumu kaybetmiştim uyku sersemliğiyle. İşte, kapılarımı açtıktan sonra, Kraliçe'mi orada görüverdim. Kapımın yanında, sırtı duvara yaslanmış ve yerde oturur bir vaziyette uyuyakaldığını gördüm. Ses çıkarmadım, yalnızca kalbimin seslerini duyuyordum. Gürültülüydü, sanki kulaklarımın tam ortasında duruyordu. Hiçbir şeyi duyamamaya başladım, o gecenin sessizliğini bile duyamadım. Sanki bir boşluk oluverdi. Kapıyı örtüm ve yatağıma geçtim. Döndüm, döndüm ve uyuyamadım. Terledim. Ayağa kalktım. Dolandım. Kapıyı tekrar açıp Kraliçe'min yanına dönmeyi o kadar çok istedim de korkudan yapamadım.

the queen's heart //yoonyulWhere stories live. Discover now