bölüm on iki: masum bir kağıt parçası

63 5 14
                                    


Terk edilmiş, kırık ve eski bir vagon. Üstünde yeşil, yırtık bir kumaş parçası. Tekerleği yerinden çıkmış ve yerde yan yatmış. Çalılar ve bitkiler etrafını kaplamış. Terk edilmiş, kırık ve eski bu vagonu görene kadar Kraliçe'm hiç konuşmadı benimle. Bana verdiği atın üzerinde, onun ardında ilerliyordum. Atı sürerken benim gibi değildi, sırtı dik, başı ileri bakıyordu. Yüzünü göremiyordum, bana da bakmıyordu hiç. Yanına yanaşmaya yeltenemiyordum, zaten azıcık yetişsem o hızlanıyor beni yine ardında bırakıyordu. Karanlık gitgide koyulaşıyor, elimizdeki gaz lambaları pek bir işe yaramaz oluyordu. Gece soğuktu bir de, arada titrediğini görüyordum. Dudaklarımda bir gülümseme onu izliyordum, düşünüyordum ve hayal ediyordum. Yoona, diyordum kendime, ya kralı aramaya değil de seni etrafta gezdirmeye çıkmış olsaydınız... Hmm? Gülümsüyordum uyumayan rüyalarıma. Kraliçe'm benimle buralara kadar gelmeye zahmet etmiş, görevlerini ve yorgunluğunu geride bırakıp atına atlamış diye hayal ediyordum. Sırtında ipekten bir şal vardı Kraliçe'min, elbette gösterişliydi fakat onu sıcak tutup tutmadığından emin olamıyordum. Titrediğinde düşünmüştüm. Demiştim ki kendime, Yoona, belki de eline bir şiş bir tığ alırsın, Kraliçe'n için en güzel yünlerden kalın bir şal örersin. Ama, işte... Terk edilmiş, kırık ve eski bu vagonu görene kadar sessiz sedasız atlarımızda ilerlemiştik.

"Ona ait olabilir diye düşünüp durdum ama bayağı eski duruyor. Yakın zamanda bırakılmış bir şey değil." Atını durdurup etrafına bakınınca yüzünü görebilmiştim kızıl ışığın ardında, pek uzakta. Başımla onayladım onu, bir şey söylemek istemedim. O da konuşmak istemiyordu zaten. Açıklama, sadece, açıklamalar. Uzak.

Bir süre daha böyle ilerledik, bir keresinde bizim gibi kralı aramakta olan iki askerle karşılaştık. Selam verdiler, yolumuza farklı yönlerde devam ettik. Pek bir şey olmadı, iki üç kere esnedim fakat bir şey demedi. Acaba bütün yolculuğumuz boyunca böyle mi olacaktı, böyle mi olacaktık? Kralı bulunca neler olacaktı? Affedilecek miydi? Ona ne olacaktı, kraliçeye, Yuri'ye? Su sesleri gelmeye başlayınca kulağımıza bana döndü yüzünü, "buralarda kamp kuralım. Sabah yola devam ederiz, suyumuz da olur."

Atından indi, yularını eline aldı ve benim de aynısını yapmamı söyledi. Birkaç dakika boyunca böyle yürüdük, düz ve güzel bir yer bulabilmek için. Yine konuşmuyordu, yine aynı sorularla doluydum ve yine hiçbirine cevap bulamıyordum. Bir yanım durup bırakıp her şeyi, geriye doğru Taeyeon'a doğru Sooyeon'a doğru koşmak istiyordu; ya da güçlü biri olsaydım belki Kraliçe'min elini tutardım ki bana dönsün, yüzüme gözlerime baksın, ki bağırsın bana ve kavga edelim, tartışalım. Fakat rüzgârda süzülen bir yaprak gibi davranıyordum, neden?

"Yoruldun mu," diye sordu ben bir ağacı elimle kontrol ederken. "Esnedin birkaç kere."

"Geç oldu majesteleri," dedim. Yüzü de kendisi de pek uzaktaydı benden. "Bu ağaca bağlayabiliriz atları, sağlam duruyor. Ben yemlerini ve sularını ayarlarım."

"Tek çadır getirdim," dedi. Bana yaklaştı ama yüzüme bakmadan atının yularını bağlamaya koyuldu. Başı eğik, ben onu gizlice -olabildiğince- izliyordum. Konuştuklarımız konuşmadıklarımızla doluydu, böyle olunca konuşmuş sayılır mıydık ki? "Sürekli iki tane ile uğraşmayalım diye."

"Siz nasıl uygun gördüyseniz efendim."

Güzel bir yer belirleyip çadırı kurduk, sessizce. Çantaları çadırın içine taşıdı, atların yanında gökyüzüne bakıyordum. Ay ve yıldızlar odamdaki küçük pencereden göründükleri gibi görünmüyorlardı. Daha özgür fakat çok daha uzakta ve ulaşılamaz. Bir resim gibiydiler odamdaki pencerede, şimdi ise kâinatın ta kendisi.

"Yoona," diye seslendi bana. Çadırı işaret etti, "gel hadi. Hava soğuk ve geç oldu."

"Elbette, majesteleri," dedim onun ardından çadıra girerken. Adımla seslenmişti bana, sadece adımla. Başka bir şey kullanmadan, sanki o akşamki gibi. Bana sarayında verdiği odaya geldiği ve adını söylediği gün gibi... Fark etmemişti belli ki, belki de o kadar çok uykusu gelmişti ki konuştuklarını duymuyordu bile.

the queen's heart //yoonyulWhere stories live. Discover now