"Öyle değil Jin, yani bu senin ameliyatla halledebileceğin bir şey değil. Şöyle ki..."

•••

"Namjoon, siz kafayı mı yediniz?! Ne saçmalıyorsunuz ya?! Paralel evrenlermiş, ölecekmişiz ve sadece bunu gerçek aşk önlermiş falan... Bence hepiniz psikolojik bir destek almaya gidin, size önerebilmek için başka bir şey gelmiyor çünkü aklıma!"

Yaklaşık bir saattir, olan biteni Jin'e anlatmaya çalışan Namjoon'un sabrının yavaş yavaş tükenmeye başladığını hissediyordum. Jin, ısrarla onu anlamamak için uğraşıyordu ve bu durum, gittikçe çok daha zor bir hal alıyordu.

"So Hee, ne kadar üzülmüştür şimdi... Sizin, aptal oyunlarınız yüzünden ben düğünümden oldum ve gerçek(!) aşkımı yapayalnız bırakmak zorunda kaldım! Siz de hâlâ gelmiş bana burada saçma sapan şeyler anlatıyorsunuz ya!"

Dedikleriyle beraber, her ne kadar bunu söylemek istemesem de kendimi tutamadım ve konuşmaya başladım. "So Hee, düşündüğün gibi biri değil Jin... Seni sevdiğini hiç sanmıyorum çünkü bunu kulaklarımla duydum."

Bana karşılık histerik bir şekilde gülmüş ve ayağa kalkarak, tam önümde durmuştu. Gözlerinden okunan siniriyle beraber, derin bir nefes alıp verdi.

"Sana neden inanayım ki?! Yeni tanıdığım birine neden inanayım yani?! Sonuçta Namjoon'la olan nişanlılığınız konusunda da yalan söyledin! Bir daha yalan söylemeyeceğini nereden bileceğim ben?!"

Açıklamama bile izin vermezken, sertçe omzuma çarpmış ve kapıya doğru ilerlemişti. "Namjoon, bunca yıllık dostumsun diye buna sesimi çıkartmıyorum ama eğer bir daha böyle bir şey yaparsan, dostluk falan dinlemem bundan emin olabilirsin!"

Arkasından seslensek bile bizi takmamış ve kapıyı sertçe çekip gitmişti. Bunca sorunla bizi baş başa bırakıp çekip gitmişti işte... Gidişiyle beraber gözlerimin dolduğunu hissederken, yaşadıklarımızdan hangi birine üzülsem bilememiştim doğrusu.

Diğerleri şaşkınlık ve çaresizlikle birbirlerine bakarken Jennie'nin, "Şimdi ne yapacağız?! Bitti mi yani her şey?! Adam, dinlemedi bile bizi! Onu nasıl ikna edeceğiz ki?!" diyerek üst üste söylendiğini duymuştum.

Gözümden bir damla yaş istemsizce akarken, daha fazla orada duramayacağımı fark ederek kendimi balkona attım. Benim arkamdan, bundan sonra ne olacağıyla ilgili tartışmaya başladıklarını duymuştum fakat onları umursamamıştım.

Bunca belirsizliğin arasına bir yenisi daha eklenmişti Jin'in gidişiyle. Emin bile olmadığımız son umudumuz da onun yüzünden tuzla buz olmuştu.

Bütün bu yaşananlara inanmak istemiyordum, öleceğimize inanmak istemiyordum ama ölüm, o kadar yaklaşmıştı ki... Yakında kapımızı çalacaktı ve biz ne yapacaktık bilmiyordum.

Onlarla tanıştığımdan beri rüya görmüyordum. Sanki yavaş yavaş silinmeye başlıyorduk gibi hissediyordum. Bu evrenden ve belki de diğer evrenlerden... Evet, ölüm hep vardı ama onu beklemek bir insanın yapabileceği en zor şeylerden biriydi.

Kim öleceği günü sabırla ve korkusuzca bekleyebilirdi ki?

Jin'i durduramamıştık, gitmişti ve belki de yeniden bir nikah günü alıp evlenecekti So Hee'yle. Sonrasında düşündüğü gibi bir hayatı olmayacaktı asla. Tabii bir düşününce, o kadar uzun bir zamanı da olmayacaktı aslında.

Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında neye ağladığımı bile kestiremiyordum artık. Kalbimi hızlandıran adam ellerimden kayıp gittiği için mi yoksa çok yakında hep beraber öleceğimiz için mi ağlıyordum işte bundan emin değildim.

Minik bir hıçkırık, ağzımdan firar ederken içeriden gelen tiz sesle beraber korkuyla arkamı döndüm. Gelen ses Rosé'ye aitti ve, "LİSA!" diye bağırmıştı. Gözlerim yerde yatan Lisa'ya doğru kaydığında, sertçe yutkundum.

Alelacele içeri girerken, ağzından ve burnundan kan gelen Lisa ile beraber daha da şiddetli ağlamaya başlamıştım. Kızların da benden bir farkı yokken; Taehyung, Lisa'yı kendine getirmeye çalışıyordu ama nafileydi çünkü şu anda kendine gelemeyecek kadar kötü bir haldeydi.

Ölüm, sonunda kapımızı tıklatmıştı ve biz içeri gir bile demeden girmeyi tercih etmişti...

O an kulağıma Jungkook'un çaresiz ve bir o kadar da mazlum sesi gelirken, kalbimin paramparça olduğunu hissettim. Canım yanmıştı, bir şeyler yapmak istiyordum ama elimden de hiçbir şey gelmiyordu.

"Hayır, hayır... Ben birini daha kaybedemem Lisa, bu sefer olmaz! Bu sefer, izin veremem buna..."

༄༄༄

Endless LoopWhere stories live. Discover now