•18•

871 230 214
                                    

༄༄༄

Jisoo'dan;

"Namjoon, neler oluyor burada?! Ne işim var benim bu yerde?! Ayrıca, ben neden düğünde değilim şu anda?!"

Jin, uyanalı yaklaşık 5 dakika olmuştu fakat uyandığından beri hep aynı soruları sorup duruyordu. Yani aslında, bu soruları sormakta haksız da sayılmazdı.

Düğün salonunun arka kapısından onu çıkarmayı başarmış ve bir şekilde eve getirebilmiştik. Eve varana kadar yüreğim ağzımda gelmiştim ama neyse ki hiçbir sorun olmadan buraya gelebilmiştik.

Şimdi ise, salonun ortasına bir sandalye koymuş ve Jin'i de onun üzerine oturtarak etrafını sarmalamıştık. Biri bana böyle bir şey yapsa kafayı yerdim herhalde diye düşünmeden de edememiştim doğrusu.

"Jisoo, bununla bir ömür yaşanmaz bak ben sana söyleyeyim! Ömrünü yer yani, bu çeneyle!"

Jimin'in dedikleri karşısında, Rosé gözlerini devirmiş ve, "Sanki sen çok az konuşuyorsun ya..." diyerek gülmüştü. Jimin, onun bu sözleriyle ona iyice yanaşmış ve sırıttıktan sonra burnuna minik bir öpücük kondurmuştu.

Onların fingirdeşmelerine karşılık gözlerimi devirdim ve başka bir yere doğru baktım. Gözüme çarpan durgun Taehyung ile beraber acaba niye böyle diye düşünürken, birbirlerine ara sıra gülümseyen Yoongi ve Jennie ile birlikte azıcık da olsa bir çıkarsama yapabilmiştim.

Taehyung, Jennie'yi seviyordu belli ki. Ayrıca, düğünde garip bir şeyler olmuş olmalıydı çünkü eve geldiğimizden beri birbirleriyle hiç konuşmamışlardı. Umarım bu sorunlarını bir an önce hallederler diye düşünürken bu sefer de gözüme Lisa ve Jungkook çarpmıştı.

Onlar da aşırı durgun görünüyorlardı ama arada sırada birbirlerine kaçamak bakışlar atmayı da ihmal etmiyorlardı. Herkes bir garipti şu anda ve bunun Jin'le alakalı olmadığından adım kadar emindim.

"Sen bana çenesi düşük mü dedin, yerden bitme?!"

Jin'in dedikleriyle beraber gülmek istesem de ortam o kadar ciddiydi ki, gülememiştim. Ama benim yerime Rosé kahkahayı basmıştı. Jimin, önce Jin'e ardından da hâlâ gülmeye devam eden Rosé'ye sinirle bakmıştı.

"Her neyse, konumuza mı dönsek acaba?!"

Ye Na'nın bıkkın sesini duyduğumda yanındaki Hoseok'ta onu kafasıyla onaylamıştı. Bu ikisinin flörtleşmeleri de gözümden kaçmıyor değildi, sadece uğraşacak o kadar başka konular vardı ki bunları düşünecek vaktim yoktu.

"Evet, dönelim tabii! Siz kimsiniz ve ben neden buradayım?! Ayrıca niye hepiniz başımda toplandınız?!"

Jin'in dedikleriyle beraber Namjoon ağzını açmış tam bir şey söyleyecekti ki, Jungkook'un ondan önce davranmasıyla ve söylediği şeyle beraber ellerimi yüzüme çıkarttım ve sıvazlamaya başladım.

"Öleceğiz ve o yüzden sana ihtiyacımız var."

Jungkook'un dedikleriyle beraber diğerleri ona şaşkınca bakmış, o ise umursamazca omuzlarını silkmişti. Tamam, dediği doğruydu ama böyle de denmezdi ki. Bu sırada Jin'in kahkahasıyla gözlerimi Jungkook'tan çekerek ona doğru çevirdim.

"Arkadaşlar, beni kaçırmak yerine ameliyat için uygun bir tarih alsaydınız ya. Bu kadar aksiyona ne gerek vardı yani?"

Young Hee, ağlamaklı bir yüz ifadesiyle kendini koltuklardan birine bırakırken, benim de ondan pek bir farkım yoktu. Bu işin içinden çıkmamız çok zordu ve hadi çıktık diyelim sonrasında ne olacaktı onu bile hiçbirimiz bilmiyorduk.

Endless LoopWhere stories live. Discover now