༄༄༄
Rosé'den;
"Senin yapacağın planı seveyim ben! Hepimizi öldürtmek mi istiyorsun ya?!"
Yanımdaki Jimin'e sinirli bir şekilde tısladığımda beni umursamayarak, temkinli adımlarla ilerlemeye devam etti.
Bu hareketiyle derince bir nefes alıp verdim ve sakin olmaya çalışarak yavaş adımlarla peşinden ilerlemeye başladım.
Binanın arka kısmına geldiğimizde beni eliyle durdurdu ve ilerideki 2 adamı gözleriyle gösterdi. Eli silahlı, mafya kılıklı bu iki adam binanın arka girişini koruyor olmalılardı.
"Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz, çokbilmiş Jimin Bey?!"
Ona hâlâ sinirliydim çünkü adamakıllı bir plan bile yapmadan buraya gelmiştik. Yani tabii ki, ben de en az Jimin'ler kadar Jungkook'u o Bay Kang denilen şerefsizin elinden kurtarmayı istiyordum fakat böyle yapmamalıydık.
Sadece daha mantıklı bir plan yaparak işi riske atmadan da bu olayı çözebilirdik diye düşünüyordum.
"Rosé, hep böyle çok konuşmak zorunda mısın ya sen?! Bir sus da motorun soğusun! Bana düşünmem için zaman bırakmıyorsun ki!"
Dedikleriyle gözlerimi devirdim ve ellerimi pes edercesine kaldırdıktan sonra, önümde birleştirip arkamdaki duvara yaslandım. Pekala, bir süreliğine susmamı istiyordu ve ben bunu becerebilirdim.
Yani, sanırım...
"Ya, iyi de Jimin, Jungkook'u bu kadar çok adamın olduğu bir yerden nasıl kurtaracağız ki?!"
Sadece iki saniye falan konuşmadan durabilmişken, sinirlenmiş olacak ki anında bana doğru döndü. Yaslandığım duvara doğru gelmeye başladı ve tek elini duvara yaslayarak aramızda sadece milimler kalmasını sağladı.
Ben şaşkınca ona bakarken, o ise kulağıma yaklaşarak her harfi bastıra bastıra konuşmaya başladı. Sıcak nefesini tam dibimde hissederken, dudaklarının kulağıma hafif dokunuşları da istemsizce kalbimin hızlanmasına sebep olmuştu.
Kesinlikle Jungkook'u nasıl kurtaracağımızı bulamadığımız için korkudan ve telaştan böyle hızlanmıştı kalbim. Bunun başka bir açıklaması olmamasını umuyordum.
"Rosé, lütfen sus güzelim!"
Birkaç saniye sonra gözlerini gözlerime çevirerek bana baktı ve daha sonra ise kendini geriye çekerek benden uzaklaştı. O keskin ama bir o kadar da insanı kendinden geçirebilecek kokusu hâlâ burnumdayken, bir iki saniye boyunca kendime gelmeye çalıştım.
O adamları seyrederken ben ise hâlâ az önce yaşananların etkisindeydim. Bir an önce kendime gelmeliydim çünkü yaklaşık iki gündür aradığımız Jungkook'u bulmuştuk ve onu buradan çıkartmamız gerekiyordu.
Bay Kang denen herif, hepimizin düşmanıydı. Bundan yaklaşık iki yıl önce, Jungkook'lar para sıkıntısı çektiği için ondan borç almak gibi bir hata yapmışlardı ve o gün bugündür bu adamla uğraşıyorduk.
Borcunu çoktan ödemişlerdi ama adam, tefecinin teki olduğu için ne kadar para alırsa alsın borcun kapanmadığını ve her seferinde faiz eklediğini söyleyip duruyordu.
Birkaç ay boyunca ondan kaçmayı becermiştik ama sonunda bizi bulmayı başarmıştı. Buradan çıktığımızda nereye gideceğimizi bile bilmiyordum çünkü bizi bulduysa kaldığımız evi de bulmuş olması çok olasıydı.
Gerçi bir düşününce, buradan çıkıp çıkmayacağımız bile kesin değildi.
"Rosé, ben şu iki adamı alacağım. Sen içeri, Jungkook'un yanına gireceksin ve onu bağladıkları sandalyeden çözeceksin. Zaten öndeki adamları Hoseok ve Rita halletmeye çalışıyorlar. Ama fazla zamanımız yok, sadece birkaç dakikamız var ve olabildiğince hızlı olmalıyız."
Düşüncelerimden onun sesini duymamla sıyrıldığımda kafamı hızlıca aşağı yukarı salladım ve az önce konuşurken eliyle gösterdiği tarafa doğru baktım. Jungkook'u biraz hırpalamışlardı ve bu ister istemez sinirimi bozmuştu.
Bay Kang şu anda burada değildi. Önde 4 adam, arkada da 2 adam bu eksi püskü binayı koruyordu. Burayı ise, Jimin'lerin eski bir tanıdığından öğrenmiştik. Birkaç tane adres vermişti ve diğer yerlere baktıktan sonra en sonunda geldiğimiz bu yer, Jungkook'u sakladıkları yerdi.
Zamanında Jimin'ler bize bu adresi veren adamın hayatını kurtarmışlardı ve bu adam, Bay Kang'ın düşmanlarından biriydi. Yani, aslında 'düşmanımın düşmanı dostumdur' düşüncesinden dolayı bize yardım etmeyi kabul etmişti.
Jimin, adamlara doğru ilerlerken beni görmemeleri için temkinli adımlarla açıkta kalan pencereye doğru ilerledim. Pencere çok yüksekte olmadığı için içeriye girmem çok kolay olmuştu.
İçeriye girdiğimde Jungkook'un yorgun gözleri bana dönerken önce şaşırmış ardından da sinirle fısıldamıştı. "Ne işin var senin burada?! Rosé, çık buradan içeri girecekler şimdi!"
Onu umursamadan hızla elindeki ve ayağındaki ipleri çözmeye başladım. O, hâlâ bana sinirle bakarken kalkması için elimi uzattım ve onu ayağa kaldırdım.
Adamlar onu biraz hırpaladıkları için ayakta kendi başına doğru düzgün duramazken, yardım etmek amaçlı kolunun altına girdim ve ona destek olmaya çalışarak tekrardan pencereye doğru ilerlemeye başladım.
Hoseok ve Rita, öndeki üç adamı; Jimin ise, arkadaki iki adamı halletmeye çalışırken bir eksik olduğunu fark etmemle kaşlarımı çattım. Önde 4 adam olması gerekiyordu ve şu anda sadece 3 kişilerdi.
O zaman, o bir kişi neredeydi?!
Tam bu sırada içeriye tam da düşündüğüm gibi o eksik olan dördüncü kişi girerken, Jungkook benden ayrılmış ve hızlıca silahlı olan adama doğru ilerlemeye başlamıştı.
Ben korkuyla adamın silahına bakarken, Jungkook korkusuzca adama atılmış ve silahın yere düşmesini sağlamıştı. Düşen silaha doğru ilerledim ve ne olur ne olmaz diye durduğu yerden aldım.
Her ne kadar hırpalanmış olsa da düşmanları karşısında asla güçsüz durmayı sevmeyen Jungkook, sanki hiç dayak yememişçesine adama saldırıyordu.
Sonunda adamı yere serdiğinde ayağa kalktı ve bana doğru ilerleyerek kolumdan tuttu. Hızla her ikimizi de çıkışa doğru ilerlettiğinde, Hoseok'la Rita'da bize doğru geliyorlardı.
Arka kısımdan yani Jimin'in olduğu kısımdan çıktığımızda ağzı yüzü birazcık kan içinde kalsa da adamların işini bitirebilmesi rahat bir nefes vermeme sebep olmuştu.
Neden onun için bu kadar endişelendiğimi ise asla anlayamamıştım.
Hepimiz hızla binadan ve bu ortamdan uzaklaşırken, elimdeki silahı bir kenara fırlattım. Bundan sonra ne yapacağımızı düşünüyordum ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Bundan önce iki kere yerimizi değiştirmiştik ve şu anda hiçbirimizde ne para ne de sığınacak bir ev kalmıştı.
Ailemin yanına gidemezdim, zaten Güney Kore'de değillerdi ve aramızın çok iyi olduğu da söylenemezdi. Aynı şekilde Rita'nınkilerde Amerika'da yaşıyorlardı ve zaten Rita'yı çok umursamadıkları için onu yurt dışına göndermişlerdi. Jimin, Jungkook ve Hoseok'un ise aileleri yoktu çünkü yetimhanede büyümüşlerdi.
Yani kendi başımızın çaresine bakmak zorundaydık ama bunu nasıl yapacağımızı ya da nereye sığınacağımızı hiç ama hiç bilmiyordum.
Evet bir şekilde kaçabilmiştik o adamların elinden ama devamında nereye gideceğimizi ya da bu durumdan nasıl kurtulacağımızı hiçbirimiz düşünmemiştik.
En kötüsü ise, karanlık yavaş yavaş çökmeye başlamıştı ve hava gitgide soğuyordu. Umarım bir an önce ne yapacağımızı bulurduk, aksi takdirde işimiz oldukça zor demekti.
༄༄༄
YOU ARE READING
Endless Loop
Fanfiction"Sadece sen değil, rüyanda hikayelerini gördüğün herkes sırayla ölecek. Belki bir intihar, belki de bir trafik kazası... Ama bir şekilde hepsi ölecek!" ༄ Sonsuz Döngü • Bts❦Bp ༄ Jinsoo • Liskook • Jirosé • Yoonnie ༄ Başlangıç Tarihi: 08.05.2020 ༄ Bi...
