Bizim şirketimiz ise finansal alanda gelişmiş ve bu tarz holdinglerle oldukça büyük işler yapabilen bir şirketti. Yoongi, üretecekleri araba motoru konusunda kendine güvenmekte haklıyken; Taehyung'da bu işin sonunda olur da zararlı çıkarsak şirketin yaşayacağı sorunlar için endişelenmekte haklıydı.

"Kimsenin sizin yeteneklerinizi hafife aldığı yok bundan emin olabilirsiniz Min Yoongi! Aksine, yetenek konusunda eksiğiniz yok fazlanız(!) var bile diyebiliriz!"

Taehyung'un Yoongi'ye hafiften laf sokmasıyla beraber olduğum yerde birazcık dikleştim. Olaylar kızışıyordu ve sanırım benim bir şeyler yapmam gerekiyordu.

Taehyung'da Yoongi'de birbirlerinden nefret ederlerdi ve her nerede olurlarsa olsunlar bunu göstermekten asla çekinmezlerdi. Aralarında, benim bilmediğim başka bir sorun mu var acaba diye düşünmeden de edemiyordum doğrusu.

Alaycı bir gülümseme Yoongi'nin dudaklarını esir alırken, Taehyung'a doğru keskin ve sinirli bakışlarını yönlendirdi. "Teşekkürler fakat ortalığı karıştırma konusundaki yeteneğinizi hiçbir şekilde geçebilmem mümkün değil Kim Taehyung!"

Odada benim haricimdeki diğer kişiler onları şaşkınca izlerlerken, ben ise bu olayın içinden nasıl çıkabiliriz diye düşünüyordum. Bu sırada, aklıma gelen fikirle beraber hızlıca Lisa'ya doğru baktım.

"Lisa, bize iki alt sokaktaki kafeden atıştırmalık bir şeyler alıp gelebilir misin? Bir şeyler yedikten sonra devam edebiliriz toplantıya. Bu sırada Taehyung'da diğer işlerinin başına döner. Değil mi Taehyung?"

Gözlerimi Lisa'dan çekerek, Min Yoongi'ye sinirle bakan Taehyung'a doğru çevirdim. Geçen birkaç saniyenin ardından ona da mantıklı gelmiş olacak ki beni kafasıyla onayladığında, tekrardan Lisa'ya doğru döndüm.

"Tabii Jennie Hanım, hemen gidiyorum."

Sandalyesinden kalkarak kapıya doğru ilerlediğinde, rahat bir nefes verebilmiştim. Şu anda Taehyung'da Yoongi'de birbiriyle muhatap olmazken şu krizi kısa bir süreliğine de olsa atlatabildiğimiz için mutluydum.

❦❦❦

Lisa'dan;

Hâlâ üzerimdeki şaşkınlığı atamamışken bir yandan da şirketin çıkış kapısına doğru ilerliyordum. Az önce o odada olanlar neyin nesiydi hiçbir şey anlamamıştım.

Zaten geçen gün gördüklerim beni yeterince şok ederken, bugünkü de üstüne eklenmişti. Ama bugün anlamıştım ki Young Hee haklıydı. Kesinlikle, Jennie'nin ya da Taehyung'un Min Yoongi ile bir sorunu vardı.

Kafamı iki yanıma sallayarak, düşüncelerimden arınmaya çalıştım ama ne yaparsam yapayım bir türlü arınamıyordum. İki gündür aklıma sürekli Taehyung ve Jennie'nin öpüştüğü anlar geliyordu.

Kıskanmak gibi değildi bu, sonuçta ben onun hiçbir şeyiydim ve onu kıskanmaya da hakkım yoktu. Sadece... Böyle bir görüntü görmeyi beklemediğimden olsa gerek kalbim kırılmıştı sanırım.

Taehyung'dan hiçbir zaman bir beklentim olmamıştı benim. Bu halimle bana bakmayacağından adım kadar emindim çünkü. Aslında, bakmasını da istemiyordum. Onu uzaktan sevmek kalbim ve yaşamım için çok daha iyiydi kesinlikle.

Hafif yağmur çiselediği için su damlaları bulaşmış gözlüğümü çıkarttım ve üzerimdeki gömleğime sildim. Sanırım bu en nefret ettiğim durumlardan biriydi.

Yağmur yağarken, gözlükle dışarıda olmak...

İki alt sokağımızda olan bu kafenin daha önceden ismini duymuş olsam da gitme fırsatı hiç yakalayamamıştım. Atıştırmalıklarının nasıl olduğunu bilmiyordum ama Jennie önerdiyse bir bildiği vardır diye düşünüyordum.

Ayrıca ortalığı sakinleştirmek için mantıklı bir hamle yaptığını söyleyebilirdim. Tabii getir götür işçisi olan bana da, bu mantıklı plan çerçevesinde ne deniyorsa onu yapmak düşüyordu.

Kafenin önünde durduğumda şirin bir yer olduğunu fark ettim. Daha fazla zaman kaybetmeden kapıya doğru ilerledim ve ittirerek içeriye girdim.

Kahverengi ve bej renginin hakim olduğu kafe gerek, içerisindeki masa ve sandalyeleri; gerekse, duvardaki tablo ve çeşitli aksesuarlarıyla oldukça hoş görünüyordu.

Her girdiğim yeri böylesine incelemek saçma takıntılarımdan biriydi ve ben buna istesem de engel olamıyordum. Tam bu sırada duyduğum bir sesle beraber kafamı oraya doğru çevirdim.

"Hoş geldiniz efendim, nasıl yardımcı olabiliriz?"

Kahvemsi saçlı, güzel bir kadının tebessüm ederek bana yönelttiği soru karşısında aynı onun gibi gülümsedim ve tezgaha yani onun yanına doğru ilerledim.

"Ben atıştırmalık bir şeyler alacaktım. Tatlı ve tuzlu hepsinden az az olsun lütfen."

Dediklerimle kafasını sallayarak arkasını döndü ve tahminimce atıştırmalıkların muhafaza edildiği yere doğru ilerledi. Tam bu sırada depo yazan kapının içerisinden başka birinin çıkmasıyla istemsizce ondan tarafa doğru döndüm.

"Ye Na, Namjoon mesaj atmış. Dün olduğu gibi yine konuşmamız gerektiğini hatta bu sefer daha da ayrıntılı bir şekilde konuşmamız gerektiğini yazmış."

Bıkkın sesi ve yorgun yüzüyle bana atıştırmalık bir şeyler hazırlayan kişiye, yani az önce adının Ye Na olduğunu öğrendiğim kişiye bakarak söyledikleriyle beraber elindeki kolileri tezgaha bıraktı. Bu sırada beni daha yeni fark etmiş olacak ki, gözleri yavaşça bana doğru kaymaya başladı.

"Hoş gel-"

Sözünü yarıda keserek şaşkınca bana bakarken, istemsizce kaşlarımı çattım. Bana neden böyle baktığını anlayamazken, benim için daha da garip olan bir kelime döküldü şaşkın dudaklarından.

"Lisa?!"

༄༄༄

Endless LoopDonde viven las historias. Descúbrelo ahora