BÖLÜM ON BEŞ: "HASTALIK"

797 213 382
                                    


Nasılsınız benim minik korlarım? Uzuuuun bir aradan sonra yeni bir bölümle karşınızdayızz! Umarım bölümü beğenirsiniz, sizleri çook özledim!

İyi okumalar! <3

❄❄

Elimdeki tosta bir kez daha baktıktan sonra bana zorla tost yedirmeye çalışan Alpayla gözlerimiz kesiştiğinde ona doğru derin bir nefes verdim. Bu çocuk beni cidden darlıyordu ve sevgisi bile tuhaftı.

"Rüya, yemin ederim bacım falan dinlemem kan çıkar burada! Bu ne ya bir deri bir kemik kaldın, yiyeceksin onu," Eliyle önümdeki tam da sevdiğim gibi olan çift kaşarlı tostu gösterdikten sonra parmağını beni onaylamadığını belli eder şekilde iki yana salladı. Ona ters bir bakış attıktan sonra tostu önümdeki beyaz plastik tabağa bıraktım ve çayımdan bir yudum aldım.

"Sen ye, ben yemek istemiyorum." Cümlemden hemen sonra büzülen dudaklarımla Alpay'ın sinirlenmekle sinirlenmemek arasında kaldığını görebiliyordum ama bu cidden umrumda değildi.

Furkan'ın yaptığı saçmasapan onca şeyden sonra ne iştahım ne de keyfim hiç ama hiç yoktu. Depresyona bile girmiş olabilirdim. Son bir aydır resmen yemeden içmeden kesilmiş, yaptığım hiçbir şeyden zevk alamaz hale gelmiştim. Belki de bu yüzden Furkan'ı suçlamam doğru değildi çünkü bu durum onun umrunda bile değilken onu suçlamam saçmalıktan ibaretti.

Bugün öğle arasından hemen sonraki derste onunla birlikte yapmaya çalışmaktan öteye gidemediğimiz projemizi sunacaktık. Her ne kadar bunu yapmayı hiç istemesem de hocaya o kadar yalvardıktan sonra geriye doğru bir adım atmaya çalışmam durumunda hocanın duvarda fotokopimi çıkaracağına adım gibi emindim.

Kendimi ciddi anlamda gergin ve huzursuz hissettiğim kocaman bir ayı geride bırakmıştım ve bu bir ay benim düşüncelerimdeki değişimi de beraberinde getirmişti. Evet sevdiğim birinden bir anda vazgeçmek asla ama asla mümkün olabilecek bir şey değildi ki bunu kendisini altı yıl sevmemden de rahatlıkla anlayabiliyordum ama Furkan canımı o kadar derinden yakmıştı ki artık yüzüne bakıp gülümseyecek cesareti kendimde bulmayı beceremiyordum.

Öte yandan Dilahla Onat arasındaki tuhaf gerginlik yorucu bir hal almaya başlamış, provalardaki dengesizlikler ve birbirlerine karşı tavırları hepimizin moralini bozar hale gelmişti.

Gerçi Onat Dilah'a laf atıyor, Dilah onunla ilgilenmiyor ve kızdığındaysa bize patlıyordu. Bu kısır döngünün içine sıkışmış durumdayken Azra'nın yokluğu da hepimizi derinden sarsmaya hız kesmeden devam ediyordu.

"Kızım sen aşık falan mı oldun? Depresyonda mısın? Rüya bak cidden sinirlenmeye başlıyorum, ben boğazından aşağı itmeye çalışmadan önce o tostu yiyeceksin," Üstümdeki sweatin üzerinden çıkardığım peçeteyle burnumu sildikten sonra ona yandan bir bakış attım, beni gereksiz yere darlasa da bunu sevdiği için yaptığını bildiğimden ters çıkamıyordum.

"Yemek istemiyorum, lütfen yapma ya," Tostun üzerindeki peçeteyi sımsıkı kavradıktan sonra ağzıma doğru ittirme çabası göz yaşartıcı olsa da debelenmekte ısrarcıydım.

Düşündükçe midemdeki dalgalanmayı tetikleyen onlarca şeye sahipken bir şeyler yemek umrumda olan son şey sayılabilirdi. Furkan'ı o halde görmemin üzerinden bir ayı aşkın bir süre geçse de bunun kalbimde açtığı yarayı kolay kolay kapayamayacağım net bir şekilde ortadaydı.

Azra'nın gidişi arkadaşlık ilişkilerimde de yeni bir boyuta açılmamıza sebep olmuştu. Ya kavga ediyor ya da pek konuşmuyorduk. Gerçi Umut ve Dilah'ın benimle de Onat'ın arasından su sızmıyordu ama hep birlikte oturduğumuzda aralarında mutlaka bir sürtüşme yaşanıyor, birbirilerine laf atmadan duramıyorlardı.

YANGIN #wattys2023Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα