BÖLÜM SEKİZ: "BASKET"

936 345 176
                                    

Herkese selam! Bölümleri artık iki güne bir atmaya çalışacağım. Bölümü yazarken multideki şarkıyı deli gibi dinledim. Belki de aranızda sevenleri vardır:) Ve sonunda 2.5K olduk! Çok teşekkür ediyorum hepinize<3

İyi okumalar.

Kendi kendime sinirden kudururken akmakta olan burnum için en iyi çözümün burun deliklerimden beynime kadar peçete tıkmak olduğunu düşünmeye başlamıştım. Yine hangi kem gözlünün nazarını üstüme çektiğimi bilmesem de çok iyi bildiğim bir şey vardı; köpek gibi hasta olmuştum.

Her yıl beni en az iki üç kez ağırlayan biricik griple bu sefer mesafeli bir ilişki içerisindeydik. Normalde sesim kısılır veya değişir, ağzımda yara, uçuk ya da aft çıkardı ama şimdilik hafif bir öksürük ve burun akıntısıyla bu olayları atlatabileceğime inanıyordum. İşin tek kötü yanı her an ağlıyormuşum gibi akan gözlerim ve bizimkilerden yiyeceğim küçük çaplı azardı.

En azından annemden çok fazla azar işitmemiştim. Çünkü ceza olarak beni azarlamaktansa okula lahana gibi yollamayı tercih etmişti. Sınıfa yeni girmeme rağmen şu an bile oldukça asabiydim ve bugün üst üste dört ders edebiyatım vardı. Hayata lanet ede ede annemin önünü zorla kapattırdığı siyah kadife montumu, boğazımdaki siyah atkıyı, siyah eldivenlerimi ve krem rengindeki beremi çıkarmıştım. Tabii adeta bir lahana olduğum için okul sweatimin üzerine giydiğim kapüşonluyu da çıkarmam gerekmişti.

"Günaydın, ay çöreğim!" Hemen arkamdan yükselen sesle yerimden sıçramam bir oldu.Zaten hasta ve halsizdim, bir de beni korkutmak şu an günah falan sayılmalıydı. Arkamı döndüğümde beni görmesiyle birlikte şoka girmesi bir olan Dilah'la karşılaştım.

"Ulan bir gün görüşmedik topu topu. Sana ne oldu?" Muhtemelen şu an ağladığımı falan sanıyordu. Hastayken hasta olduğumun bu kadar belli olmasından nefret ediyordum. Güzel kızların çoğu hastayken burun uçları kırmızı ve tatlı tatlı gezerlerdi ama ben mezarımdan çıkmış gibi gözükürdüm. Hayat da bize böyle davranıyordu işte.

"Kanka hafif bir grip. Vallahi yok bir şey," Dilah bana iyice yaklaşarak elleriyle yüzümü tuttu. Önce sağa, sonra sola sonra da tekrar sağa çevirdi.

"Bir şey yok mu? Kızım yüzün ağlama duvarı gibi olmuş, bu nasıl hastalık?" O azarlayan bir anne edasında konuşurken kapıdan giren Azrayla işte şimdi başlıyoruz demeden edememiştim.

"Dilah! Naptın kıza?" Azra sevinçli sevinçli girmesine rağmen beni görür görmez yanıma gelmiş ve tipimle dalga geçmeye başlamıştı. "Üzerinden tır falan mı geçti?"

"Ya yapmayın, yemin ederim ağlarım bak. Yüzümün haline bakın ve bana acıyın. Allah'tan uçuk falan çıkarmadım ha, dilinizden düşemezdim," Sesimi aşırı yükselterek konuşmamaya dikkat ediyordum çünkü katıldığımız ses elemelerini geçtiysek eğer sesim bana cidden lazım olacaktı.

"Kim ağlatıyormuş seni?" Kafamı sağa çevirdiğimde Furkan'la karşılaşmam bir oldu. Yemin ederim, bahtsız bedevi sözünün kavramlardaki karşılığı beni göstermek için falan vardı.

"Kimse ağlatmıyor ya. Hastayım biraz, uğraşıyorlar işte." Azra yanıma gelip yüzüme dik dik baktıktan sonra sağ elimden tuttu ve sanki dans ediyormuşuz gibi beni bir tur kendi etrafımda döndürdü.

"Biraz mı hastasın? Allah aşkına nasıl becerdin bu kadar hasta olmayı?" Furkan sonunda çantasını kurcalamayı bırakıp yüzüme baktığında Azra'nın dediği şeye onay verdiğini belirten bakışlarını yüzüme dikmişti. Allah'ım hadi arkadaşlarım azarlıyor ama ne olursun, sevdiğim çocuktan da azar yemeyeyim ya.

YANGIN #wattys2023Where stories live. Discover now