BÖLÜM ÜÇ: "AF"

1.5K 428 198
                                    

Sabah sabah okula gitmek cidden çekilecek gibi değildi. Ders çalışmayı baya bir seven ben bile cidden arada okuldan soğuyordum. Gerçi okuldan soğumamı gerektirecek bir sebebim yoktu. Sadece birkaç gün önce tekme attığım çocuğun bana gelip sataşmasından veyahutta disipline gitmekten birazcık korkuyordum. Eğer böyle bir şey yaşanırsa fuzuli bir disiplin cezası almış olurdum, bu da beni aşırı şekilde üzerdi.

Hava fazlasıyla soğuktu, burnumun ucu adeta donmak üzereydi. Kendimi her ne kadar sarıp sarmalamak istesem de, okula girdiğimde Furkan'ın yanında kat kat olan üstümü çıkarmak ciddi anlamda eziyet içeriyordu. Gerçi Furkanla geçirdiğim her an bana hem eziyet oluyordu hem de hayatımın en güzel anlarını yaşatıyordu.

Yine de Furkan beni izlerken üzerime giydiğim on kat kıyafeti çıkarmamak için; okul sweatimin üstüne kalın mor montumu giyip, boğazıma da bej rengi olan atkımı ağzımı örtecek şekilde takmıştım. Çok fazla üşüyen biri değildim, en azından kendi kendimi ısıtabiliyordum. Kulaklığımda çalan şarkı bana huzur verirken, keşke Ankara' ya sonunda yağan kar ve onun muhteşem soğuğu yüzüme bir kez daha çarptı.

Ellerim cebimde basbaya kardan adam gibi yürürken, kulaklıklarımın aniden kulağımdan çekilmesi üzerine neye uğradığımı şaşırmıştım. Yavaşça çekilmiş olsa da yine de acayip şekilde irkilmiştim. Karşımda duran surat beni daha da fazla tedirgin ederken, cidden dayak yiyeceğimi falan düşünüyordum. Ama paniğimi veya korkumu ona yansıtmasam daha iyiydi. Karşımda duran kişi birkaç gün önce ayağına tekme attığım Alpay'dan başkası değildi.

"Merhaba, Rüya?" Adımdan emin olamayan bir ses tonuyla bana selam verdiğinde, beni dövmekten çok benle tanışmaya gelmiş gibi hissetmiştim.

"Merhaba, Alpay?" Ona aynı ses tonuyla cevap verdiğimde gülümsedi. Yaptığı veya söylediği şeylerden dolayı onu pek sevmiyordum ama cidden sevimli ve içten bir gülümsemede bulunmuştu.

"Adımı da öğrenmişsin, fıstık," dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Konuşmama dahi fırsat vermeden, kelimeleri ağzıma tıkarak konuşmaya devam etti. "Beni yanlış anlamanı istemem. Güzel kızsın ama buraya sana sarkmaya gelmedim. Sadece birkaç gün önce söylediklerimle seni rahatsız etmiş olabileceğimi fark ettim."

"Evet, rahatsız olmuştum. Boşuna ayağına vuracak değilim ya," dediğimde ikimiz de gülmüştük.

"Hala acıyor ya, güzelsin ama üzersin sanırım," demesiyle ona göz devirdim. İstemsizce hala sinirliydim ve ona iyi davranmayı kendime saygısızlık olarak görüyordum.

"Peki, sabahın bu saatinde, kulaklıklarımı aniden kulağımdan çıkarıp beni durdurma sebebin yaptıklarını bana hatırlatmak mıydı?" dediğimde yüzünü kırıştırmıştı. Sanırım özür dilemeye çalışıyordu ama garip egosu ona izin vermiyordu. Bu durum beni içten içe güldürse de ona yansıtmamaya çalışıyordum.

"Ya anlasana, şey yapmaya çalışıyorum işte," Ellerimi ona 'Ne?' der gibi doğrulttuğumda tekrar, "Ya işte şey, sanki anlamadın. Önemli olan niyet değil miydi ya?"

"Düzgünce özür dileseydin, seni affetmeyi bilmem ama en azından senden nefret etmekten vazgeçebilirdim. Ama egon özür dileme izin veremiyor sanırım," Bu dediğimle kaşları çatıldı ve bıyık altından bir gülümseme yolladı.

"Özür dilerim, güzellik. Özür dilediğim ilk kız falansın ama olsun, gururu bir kenara bırakmak lazım demek ki," Ona kafamla onay verip, kulaklıklarımı geri taktım. Tekrar yürümeye başlayıp yanından ayrılmak istiyordum. Aslında sevimli bir insan olduğu belliydi ama sanırım kızlara nasıl davranacağını bilmekle ilgili ciddi sorunları vardı. Ya da hayatı boyunca hiçbir kızdan reddedilmeyecek olan güzel suratına güvenmişti.

YANGIN #wattys2023Where stories live. Discover now