Bölüm 44 - Alef

Comincia dall'inizio
                                    

Beni sabah uyandıran şey de bu sıcaklık oluyor işte. Kolumu kaşıyarak yatakta doğrulup Aras'a bakıyorum. Kaşları hafifçe çatılmış, kirpikleri gördüğü kabustaki canavarlara savrulan kılıçlar gibi kıpırdanıp duruyor. O kılıçlardan birini elime alıp ona yardıma gidebilmeyi öyle çok isterdim ki...

Acaba Aras'ın kabusuna girmeyi başarsam ne olurdu? Hiç şüphesiz beni klasik kedi yavrusu tutuşuyla ensemden tutup dışarı atardı. Sanırım kabuslarda da farklı olmazdık biz. O beni bir şeylerden korumak için yalanlar söyleyip canımı yakar, karşılık olarak belanın ortasına balıklama dalıp onu çileden çıkarırdım. En sonundaysa gelip beni kurtarır ve ondan habersiz iş çevirdiğim için bir güzel azarlardı. Zaten bizim ilişkimiz de kısaca bu değil mi?

Acı acı gülümsüyorum. Bana Tinúviel diyen bir adamdan ne bekliyordum ki? Elbette onunla takım arkadaşı olmama izin vermeyecekti, Aras'a yardım edebilmek için edeceğim yardımın kendisinden bile büyük savaşlar vermek zorunda kalacaktım. Tinúviel sevgilisi Beren için ölümsüzlüğünden vazgeçmişti. Ben de eninde sonunda bu Şeytan için kanatlarımdan vazgeçecektim.

Eğilip ufak bir öpücük konduruyorum alnına. Ardından yataktan kalkıp annemin güne başlangıç paketi olarak sunduğu klasik ev işlerine başlıyorum. Etrafı toplamam birkaç dakika bile sürmüyor, çamaşırları akşamdan yıkayıp şöminenin önündeki yastıklara serdiğim için sadece toplama kısmı kalıyor bana. Mutfağa geçip bir şeyler atıştırdıktan sonra buzlukta bulduğum kemikli etleri çıkarıp meşhur kemik suyuna çorba için hazırlıklara girişiyorum.

Kemiklerin kaynaması en az iki saat alacaktır, bu esnada içerideki canavarın bir şeyler yemesi lazım. Bilinci pek de yerinde olmayan bir adama çorba dışında bir şey yedirmeyeceğim için mercimek çorbası yapıyorum bu kez. Elimde tepsiyle içeri döndüğümde beni ateşi biraz daha yükselmiş bir canavar karşılıyor. Onu yerinde doğrulttuktan sonra çorbayı içirip -bu kez tüm kaseyi bitiriyor- doktorun bıraktığı ilaçları içiriyorum.

Pansuman malzemelerini elime alırken aklıma annemin babam vurulduğunda hazırladığı karışım aklıma geliyor. Yeniden mutfağa koşturup dolaplarda malzemeleri aramaya başlıyorum. Neyse ki zor bulunan şeyler değil, zeytinyağı, bal, zencefil ve bir parça sarımsaktan oluşuyor. Muhtemelen sürerken canı yanacak ama babamda ne kadar işe yaradığını hatırlayınca işe koyuluyorum.

Zeytinyağını ısıtıp diğer malzemelerle harmanlayarak karışımı hazırlamam çok uzun sürmüyor. Tavadaki kremi ufak bir kaseye döküp biraz soğumasını bekliyorum. Ardından içeri geçip pansuman malzemeleriyle birlikte Aras'ın yanına oturuyorum.

Ateşten sayıklamakla meşgul olduğu için varlığımı fark etmiyor bile. Yarasını saran bandajı dikkatlice açıp kenara koyuyorum. Dikiş izlerini gördüğümde içim cız ediyor. Bu yarayla bu kadar sağlam durmayı nasıl başardı ki? Beni kaçırıp buraya getirirken ve sonrasında defalarca kez kucağına almıştı, geldiğimiz gün kapı kırdı, üstüne iki gün öncesinde kırk dakika boyunca karın altında koştu bu adam.

Onun karların üzerinde diz çöktüğü anı hatırlayınca zihnimde bazı taşlar yerine oturuyor. Muhtemelen Aras'ın yarası o esnada kanamaya başlamıştı, vakit kaybetmeden kasabaya inmesi bu yüzdendi. Orada bir doktor bulup dikişleri yeniletmiş olmalı, fakat yolda kaza yapınca taze dikişler tekrar açıldı...

İç çekerek batikonu bulup yarayı temizliyorum önce. Ardından hazırladığım karışımı alıp yavaşça yaranın üzerine yayıyorum. Karışım tenine değdiğinde tüm vücudu kasılıyor, kolumu kavrayıp öyle bir sıkıyor ki acı dolu bir çığlık fırlıyor dudaklarımdan.

Düşmüş Melekler SenfonisiDove le storie prendono vita. Scoprilo ora