aptal

130 16 3
                                    

Okula gitmek istemiyordu bugün Jongdae. Biraz çekiniyordu artık ondan çünkü ne yapacağını bilmiyordu. Kimsenin ondan hoşlanmayacağını, sevmeyeceğini kabullenerek yaşamıştı ve her ne kadar arkadaşları da olsa Tzuyu ve Sana'yı içten içe kıskanıyordu sevgili oldukları için. İmreniyordu ve onun da onlardan daha güzel bir ilişkisinin olmasını istiyordu.

Yılbaşı gecesinden sonra eve geldiğinde bütün gün hayal kurup durmuştu ama çok güvenmiyordu ve hayal kırıklığına uğrayacağını düşündüğünden kursağında kalıyordu. Tatilini de böyle düşünüp durarak geçirmişti. Normalde mesaj atar diye beklemişti ama mesaj da atmamıştı. Bu gerçekten o gün sarhoş olduğunun kanıtıydı Jongdae için, unuttuğunu düşünüyordu.

Yatakta tekrar uyumak için dönüp dururken annesi odaya dalarak perdeyi sonuna kadar açmış ve aynı şekilde Jongdae'nin üzerindeki yorganı yere fırlatarak tamamen üstünün açılmasını sağlayıp Jongdae'yi kendine getirmeye çalışmıştı. Başka türlü de gelmiyordu kendine. Annesinin ısrarlarına ağlıyormuş gibi yaparak karşılık veriyor ve 'gitmek istemiyorum' diye söyleniyordu. Annesi çoktan kahvaltıyı hazırladığı için "Senin için kahvaltı hazırladım, boşa mı hazırladım? Hadi kalk en azından kahvaltı et." Jongdae buna güvenerek kalkmış ama annesi kahvaltıyı ettirdikten sonra aynı azimle okula gitmesini sağlamıştı. Mutsuz mutsuz metronun gelmesini beklerken telefona gelen mesajlara göz ucuyla bakıp ekranı kapatıyordu cevap vermeden. Hiçbiri ondan değildi, Tzuyu ve Sana'dandı. Onları beklemeden gelmişti metro istasyonuna ama öyle sinirli ve mutsuzdu ki hiç gelmemişti aklına. Metro gürültülü bir rüzgarla birlikte geldiğinde içine girip boş olan bir yere oturmuştu. İlk duraklarda olmanın en iyi yanı buydu kesinlikle. Kulaklığını düzelterek şapkasını takmış ve başını cama yaslayıp gözlerini kapamıştı. Okulda da böyle gizlenme planları yapıyordu kendi kendine. Bir sonraki durağa geldiklerinde kalabalıklaşmıştı metro. Yanına biri oturmuş ve onu sıkıştırmıştı olduğu yerde. Jongdae kaşlarını çatarak doğrulduğunda yanınakine baktığında gülerek ona baktığını görmüştü. Bir süre gülüşünde takılı kalmıştı gözleri. Kulaklıkla dinlediği güzel şarkıya eşlik edişi film sahnelerini andırıyordu. Jongin, işaret parmağıyla kulaklığın birini çıkarıp kendi kulağına takmıştı. Jongdae kulaklık paylaşmayı hiç sevmezdi ama itiraz etmedi. Saklanmak, kaçmak istediği insan gelip buluyordu onu ve bu elinin ayağının dolanmasına sebep oluyordu. Yol boyunca Jongdae onun olduğu tarafa bakmayıp başını arkaya yasladı ve gözlerini kapadı. Birlikte dört şarkı dinlemişlerdi. Seo Taiji'yi tek kulaklıkla dinlemek çok da iyi bir fikir değildi, onu anlamıştı. Gelecekleri durak anons edildiğinde Jongin kulaklığı çıkarıp Jongdae'nin omzuna bırakmıştı. Jongdae de toparlanıp telefonunun ekranını açarak müziği durdurmuş ve ayağa kalkarak kapının önünde durmuştu. Jongin hemen arkasındaydı. Kapının yanındaki direği tutuyorlardı birlikte ama Jongin'in yakın durmak için yaptığını biliyordu. Gerilmişti. Metro sert bir şekilde durduğunda Jongdae dengesini kuramamış ve arkaya doğru savrulmuştu. Jongin, gövdesiyle onu düşmekten kurtararak gülerek bir kolunu omzuna sarmış ve kapılar açılınca onu dışarı çekmişti.

Metronun çıkışına doğru yürürken bir anda koşup uzaklaşsa ayıp olur mu diye düşünmeye başlamıştı. Bu düşünce yürüyen merdivenlere geldiklerinde son bulmuştu çünkü yürüyen banda geldiklerini anlamadığı için ayağı takılmıştı. Bu çocuk etrafındayken hep böyle sakar biri olacaktı anlaşılan. Jongin gülerken onu ön basamağına alıp yüzüne bakmaya başladı. Aralarındaki o uzun sessizliği bozdu. "Bak böyle benimle aynı boydasın, güreşebiliriz." Jongin'in gülerek söylediği şeye karşılık Jongdae gözlerini kısıp dizini Jongin'in karnına doğru itip komik olmadığını anlamasını sağlamıştı.
"Yine tersinden mi kalktın? Tek kelime etmiyorsun." Oldukça sabırlı ve nazik bir şekilde sormuştu. "Sana ne." Yüzüne bakmadan cevap verip önüne dönmüş ve yürüyen banttan inip çıkışa doğru yürümeye başlamıştı hızlı adımlarla. Peşinden gitmemişti Jongin. Jongdae bunun farkında değildi ve hızlı hızlı okula yürüyüp sınıfına girmişti. Sanki maraton koşmuş gibi kalbi çok hızlı atıyordu. Çantasından suyunu çıkarıp sakince içtiğinde vücudunun normal haline dönmesini bekliyordu. Üzerindeki montu çıkarıp astığında şapkasını takıp başını sıraya koyup gözlerini kapamıştı. Uyuyacaktı bugün, kalkmamaya niyetliydi. İlk birkaç ders istediği gibi olmuş, uyanmamıştı ya da kimse uyandırmamıştı. Sonrasında ise Sana gelerek Jongdae'nin başında bağırarak şarkı söylemeye başladığında Jongdae uyanıp Sana'nın saçını çekmişti sinirini belli etmek adına. "Uyuyacaktım ben bütün gün ne diye uyandırıyorsun? Git ya." Şapkasını iyice yüzüne çekip diğer tarafa dönmüş ve uyumaya çalışmıştı ama Sana izin vermeyip zorla kalkmasını sağlamış ve müjdeli haberi ona vermişti. "Bugün deneme sınavı varmış." Gülerek Jongdae'nin ifadesine baktığında Jongdae ağlayacak kadar şaşkın bir tepki vermiş ve yalandan ağlamaya başlamıştı. Sana ifadesine gülmüştü. "Zırlama. Mandalina getirdin mi?" Jongdae'nin çantasına yönelip içini karıştırırken gördüğü iki mandalinayı da alıp birini Jongdae'ye uzatmıştı. Jongdae, sertçe elindeki mandalinayı almıştı, surat yapıyordu onu uyandırdığı için. Birlikte mandalinayı sessiz sessiz yediklerinle kabuklarını avuçlarında toplamıştı Sana. "Yılbaşında nereye kayboldun sen? Birlikte girecektik." Jongdae omuz silkti. "İçmeseydin de görseydin." Sana omzuna kafa atmıştı Jongdae'nin. Elleri dolu olduğu için onlarla vuramamıştı. Jongdae çığlık atıp bir tane tekme atmıştı Sana'nın ayağına. Sana ayağa kalkıp elindeki mandalina kabuklarını Jongdae'nin üzerine doğru atıp koşarak sınıfın kapısına kadar gelip gülerek Jongdae'ye baktı. "Topla onları, köle." Sınıftan çıkıp kendi sınıfına giderken Jongdae ağlamaklı olmuştu yine. Çok mutsuzdu bugün. Yerdeki mandalina kabuklarını toplayıp çöpe atmıştı. Yerine tekrar oturduğunda kafasını sıraya koymayıp camdan dışarı bakmıştı. Gözleri Jongin'i aramıştı bir süre. Onu bankın orada, bankın tepesinde otururken gördüğünde gülümsemişti. 'Keko galiba' demişti içinden. Uzaktaydı ama yanındaymış gibi net görebiliyordu onu, belki de hareketlerini tahmin edip zihninde canlandırabildiğindendi. Kaşları çatılmıştı boynundaki kırmızı atkıyı fark ettiğinde. Yeni fark ediyordu onu taktığını. Bir küfür kaçmıştı ağzından. Bir düşününce metroda da takıyordu. Nasıl fark etmemişti böyle bir şeyi? Ondan kaçarken hiç dikkat etmemişti... Gözlerini camdan çekip sıranın üstündeki kitaba çevirmişti. Kalbi yine çok hızlıydı. O gece ona verdiği atkıyı takıyordu. Unutmamıştı galiba hiçbir şeyi. Ama hemen umutlanmak istemiyordu çünkü kırılmaktan korkuyordu. Kaygı duyuyordu bu tür konularda. Tenefüs bittiğinde deneme sınavı için hazırlık yapmıştı.
Tahmin ettiği gibi, berbat geçmişti sınavı. Hızlı hızlı çözüp bitirmiş, tekrar başını sıraya yaslamıştı. Zaten sorulara da odaklanamadığı için fazla kasmamıştı. Uyumak istiyordu sadece.

Okul bittiğinde derin bir nefes almıştı. Montunu giyip çantasını toparladığında sırtına takıp sınıftan çıkmıştı. Montunun cebindeki telefonu eline alıp ekrana baktığında ondan bir mesaj görmüştü. "Çıkışta bekle."

Tzuyu ve Sana kendi sınıflarının önünde Jongdae'yi bekliyordu. Onların yanına suratsız bir şekilde gidip mesajı onlara göstermişti. Tzuyu, "Ne yapacakmış ki?" diye sorduğunda Jongdae omuz silkmişti. "Bekleyecek misin?" dedi Sana. Beklese miydi? Kararsızlığına gülerek bakmıştı Sana. "Hiçbir şey anlatmıyorsun bize, küfür edeceğim en sonunda o olacak." diye çıkışırken yumruk yaptığı elini omzuna indirmişti yavaş bir şekilde. "Bugün skype açalım." demişti ikisine bakarak Jongdae. Kabul etmişlerdi. "İyi. Gidin siz, ben bekleyeceğim." Hiç istekli durmuyordu Jongdae ama huysuzluğundandı sadece.

Onların sınıfı üst katta olduğundan merdivenin karşısındaki duvara yaslanıp beklemişti. Geçerken illaki birbirlerini göreceklerdi. Beş dakikaya yakın nefesi titreyerek beklediğinde merdivenden indiğini görmüştü Jongdae. Hızlıca derin bir nefes çekip çeki düzen vermişti kendine. Jongin konuştuğu arkadaşıyla konuşmayı keserek Jongdae'ye bakmış, arkadaşına 'görüşürüz' diyerek veda etmiş ve Jongdae'nin yanına gelip kolunu omzuna atmıştı. Jongdae geri çekilip kolunu ittirmişti. "Uzak dur." Jongin gülmüştü sadece. Birlikte merdivenden inerken konuşmamışlardı. Okuldan çıkıp soğuk havayla temas ederken Jongdae "Oha." demişti. "Bu ne soğuk?" Jongin, Jongdae'nin montunun şapkasından tutup kafasına geçirirken iyice başını sarması için yüzüne doğru çekiştirip gülerek ona bakmıştı. Önceki bağcığı bağlarken yürümeyi kesmiş, Jongdae'nin önünde durmuştu. Bağladıktan sonra Jongdae hiç beklemek istememiş ve attığı adımla Jongin onu durdurmuştu. "Bugün ne bu asabiyet?" Hala nazik davranıyordu. Her zaman böyle biri olup olmadığını sorgulamıştı Jongdae. Ama bu hali kalbine hiç iyi gelmiyordu. Oyun da olabilirdi, yapmadığı şey değildi sonuçta.
"Her zamanki halim." demişti Jongdae düz bir ifadeyle. Burnu akmaya başlamıştı. Ufak bir şekilde çekmişti burnunu Jongin'in yüzüne bakarak. Jongin gülümsedi. "Her zaman böyleysen yandık desene." Jongdae göz devirdi. "Her zaman yanımda olmayacağın için sorun yaratır mı bu?" demişti tek seferde. Jongin bir şey demedi, kolunu Jongdae'nin omzuna atıp yürümeye başlamıştı. Jongdae kolunu ittirmişti tekrar. Birlikte metroya kadar yine sessiz sessiz yürümüşlerdi. Okuldan binince dolu oluyordu, ayakta kalacaklardı büyük ihtimalle. Jongdae bunu düşünürken soğuktan titrediğinin farkında değildi. Metro geldiğinde birlikte binip bir yere yaslanmıştı Jongin. Jongdae de hiç istemeyerek de olsa önünde durup yanındaki direği tutmuştu. "Sıcakmış içerisi. Isındın mı?" diye sormuştu. Jongdae kafa sallayıp burnunu çekmişti. Başını öne eğip yüzünü gizlemeye çalışıyordu. Böyle çok yüzyüzelerdi ve gerilmişti. Jongin, "Atkın çok güzel kokuyor, biliyor musun?" dediğinde Jongdae kafasını kaldırıp yüzüne bakmıştı. "Sen de böyle mi kokuyorsun?" deyip Jongdae'yi çantasının kolundan tutup kendine çekmiş ve şapkasını çıkararak koklamıştı Jongdae'yi. Jongdae anında ellerini Jongin'in göğsüne hafifçe vurup geri çekilmiş ve kaşlarını çatmıştı. "Metrodayız, farkında mısın?" diye çıkıştı ona fısıldayarak. Jongin güldü. "Başka yerde olsak izin verecek miydin?" Jongdae kafasını iki yana sallayarak reddetti. Jongin'in ineceği durak anons edildiğinde Jongdae önünden çekilmişti geçmesi için. "Hiç gitmek istemiyordum." deyip Jongdae'ye bakmıştı. Jongdae ters bir şekilde tekrar Jongin'e baktığında ağzına gelen küfürü geri yutmuştu. Hala aptal gibi Jongdae'nin yüzüne bakıp gülümsüyordu. Jongdae derin bir nefes vererek başka tarafa bakmış, "Görüşürüz." demişti. Kapılar açıldığında Jongin, Jongdae'nin yanağından bir makas alıp koşar adımlarla inmişti metrodan. Kaşları çatılmış, Jongin'e doğru bakmıştı. Kapılar kapanana kadar Jongin ona el sallamıştı sinir bozucu bir şekilde gülerek. "Aptal." diye dudaklarını oynatmıştı Jongdae. Anladığını biliyordu. Kapılar kapandığında kalbi ağırlaşmaya başlamıştı. Ne yapacaktı bununla?

/////////////////////////////

duygulandınız değil mi? evet YAZDIM!

SURVEY + #KAICHEN Where stories live. Discover now