ateş karınca

159 20 13
                                    

Gergin bir şekilde ayakkabı bağcıklarıyla boğuşurken düğüm yaptığının farkında bile değildi. Aslında çözmeye çalışıyordu şu an. Çözüp yeniden düzgün bir şekilde bağlayacaktı ama bağcık resmen onunla inanlaşıyordu. İçi şişmiş, daraltı gelmişti. Ağlayacak gibi olduğunda son gücüyle bağcığı çekmiş ve tık tık sökülmüştü sımsıkı olan düğüm. Ağlamaklı bir şekilde rahatlarken derin bir nefes çekti içine. Bu sefer daha sakin, daha nazik bir şekilde bağcığını bağlamış ve mermer merdivenden kalkıp evin kapısını kapattıktan sonra dışarıya fırlamıştı.

Sokağın başında bekleyen kankiletası Sana'ya kocaman gülerek ellerini sallamıştı sanki hiç görmüyormuş gibi. Sana da kıkırdamış aynı şekilde ellerini sallamıştı.

"Yine mandalina getirdim." deyip mandalinaları cebinden çıkarıp birini ona vermişti. Sana seviyordu mandalinayı ama çok yerse midesi rahatsızlanıyordu. Bu yüzden sadece bir tane yemesine izin verecekti Jongdae.

Mandalinalarını yiye yiye metroya gelip Tzuyu ile buluşmuşlardı. Hep beraber bindiklerinde Jongdae Tzuyu'ye (LAN KESME İŞARETİYLE NASI AYIRCAM) mandalina yedirmeye çalışıyordu. Tzuyu istemiyordu artık mandalina yemek. Bir haftadır her gün mandalina yedirtiyordu. "Kaç kilo aldı baban mandalinayı ya? Ye ye bitmedi. Mutant mandalina!" Hem sövüyor hem de Jongdae'nin ellerinden kaçıyordu. Pes etti Jongdae gülerek. Sana, Tzuyu'nin koluna yapışmış, kafasını da omzuna yaslamıştı. Jongdae bu görsele alışsa da içi gidiyordu. Hiç sevgilisi olmamıştı, böyle yaslanacak, sıcacık, eviymiş gibi hissettirecek biri daha önce olmamıştı. Kıskançlık hissetmiyordu ama 'keşke olsaydı' demeden de alamıyordu kendini.

Mandalina yerken ezilme tehlikesi atlatan bu üç kişilik liseli grup metrodan iner inmez bağırış duymuşlardı. Sana her ne kadar durup nededini öğrenmek istese de Jongdae ve Tzuyu hemen oradan uzaklaşmaları gerektiğini söyleyip Sana'yı sürüklemişlerdi. "Kaos Avcısı kanalına hepiniz hoş geldiniz arkadaşlar! Kanalıma abone olmayı unutmayın." İkisi de Sana'nın dediklerine gülmüştü. Sana gerçekten de bir kaos delisiydi.

Güle oynaya okula vardıklarında sohbet iyice koyulaşsa da tenefüste devam ederiz diye ayrılmışlardı Jongdae'den. Sınıfları farklıydı. Jongdae sayısal, Tzuyu ve Sana dil okuyordu.

Jongdae'nin sınıfı koridorun bir ucundaydı. Oraya yürümek ölüme yürümek gibiydi. Tavana ayak basmaya çalışanlar, birbirleriyle güreşenler, yerlerde çorapla kaymaya çalışanlar... Hepsinden teker teker sıyrılıp sınıfa ulaştığında hemen yerine geçip ders için hazırlık yapmıştı. Daha dersin başlamasına uzun bir süre vardı. Ayrıca çok da çişi gelmişti. Siyah polarının kollarını sıvayıp tuvalete gitmek için sınıftan çıktığında koridorun hemen hemen boşaldığını görmüştü. Rahat bir şekilde tuvaletin yolunu tutarken tuvaletten gelen yüksek kahkaha seslerini duymuştu. "Al işte." diye yakarırken kapıyı ittirmiş ama açılmamıştı. Biraz daha zorlayıp kapıyı açtığında kapıyı birinin tuttuğunu görmüştü. Duman altıydı bütün tuvalet. Yüzünü buruşturup içerdekilere teker teker bakmıştı. Jongin de buradaydı.

Hiçbir şey görmemiş gibi kabine doğru ilerlemeye çalışsa da bir el omzundan tutup duvara yaslamış ve gülmüştü. "Sen şimdi gidip bizi şikayet falan edersin he." Uzun boyluydu. Üst sınıf olduğunu biliyordu ve bu havalar da onun yüzündendi büyük ihtimal. "Ya bi' salın da işeyelim." deyip itmişti onu. Bu sefer poların şapkasından tutup durdurmuştu. Jongdae göz devirip derin bir nefes çekmiş -çekememiş ve öksürmüş- ona 'ne var?' şeklinde bir bakış atmıştı. "Sen şu şey değil misin?.." düşünür gibi yapıp parmaklarını şıklatıyordu. "Hatunların kankisi." Jongdae anında kaşlarını çatmıştı. Arkadaşlarına yürümelerine izin veremezdi. Daha fazla muhataba almak istemediğinden üst kattaki tuvalete gitmeye karar vermiş ve arkasını dönüp gitmek için hareketlenmişti. Yine polarının şapkasından yakalanmıştı.

"Uzun olanın numarasını versene. Offf, o güzel baca-" Tamamlamasına izin vermeden Jongdae net bir tavırla kesmişti onu. "Devam edersen yüzünü gözünü sikerim senin." demişti. Küfürü asla sevip gerekli görmezdi ama beyni buna programlanmış bir insanın anlaması için onun dilinden konuşmak gerekiyordu. Akıl ve mantıkla halledilebilecek bir şey değildi çünkü.
Çocuk, dediklerine şaşkınlıkla gülmüştü. 'Ooo' gibi tuhaf sesler çıkarmışlardı hep bir ağızdan. Jongin hariç, o sadace sigara içiyordu.

Çocuk, kaşınıyormuş gibi devam etti. "Söylesene, en çok hangisini sikmeyi seviyorsun?" Diğerleri buna katıla katıla gülüp dalga geçtiğinde Jongdae kendine hakim olamamış ve kendinin iki katı olan çocuğun üzerine atlamıştı. Yere düştüğünde yumruk yaptığı ellerini bir bir çocuğun suratına indiriyordu. "En çok senin yüzünü sikmeyi seviyorum, göt oğlanı!" diye bağırarak sinirini kusuyordu çocuğun yüzüne. Diğerleri bu şoku üzerinden bir süre atamadığından müdehale etmeleri gecikmişti. Jongin sigarasını söndürüp fırlattığında Jongdae'nin gövdesinden tutup ayağa kaldırıp ayırmaya çalışmıştı. Jongdae, Jongin'in olduğunun farkında olduğundan daha da sinirlenip çocuğa yüklenmişti. En sonunda bir arkadaşının daha yardımıyla sinirden deliye dönmüş Jongdae'yi kaldırmışlardı ancak durmamıştı. Bu sefer tekmelemeye başlamıştı. Güç bela geriye çektiklerinde Jongdae bu sefer ellerini çekmesi Jongin'e yönelmişti. Omuzlarından tüm gücüyle ittiğinde göz teması kurmuşlardı. "Bir daha, hiçbirinizin ağzında onların ismini duymayacağım." diye tehdit savurmuştu. Herkes şok içindeydi. Jongdae kapıyı çarpıp çıktı.

"Ateş karınca mı lan bu?"

---

jongdae nabı10

SURVEY + #KAICHEN Where stories live. Discover now