bitmeyen mandalina terörü

151 18 8
                                    

Mandalina kabuklarını soya soya okulun kapısından geçtiğinde elindeki kabukları atmak için çöp kovası aramıştı kapının girişinde. Hemen bulduğunda ise çöpün başında beklemiş ve tamamen mandalinayı soyduğunda çöpleri atıp mandalinayı ortadan ikiye bölmüştü. Bir yarısını diğer eline almış ve dişleriyle mandalina dilimlerini teker teker çıkarıyor ve yiyordu.

Babası, akşam eve mandalina getirmişti ve sürekli yemeleri için ısrar edince Jongdae de okula getirme kararı almıştı. İki tanesini yolda yemiş ve metroda yanına oturanlara ikram etmişti. Çok severdi böyle şeyleri, ikram etmek, güler yüzlü olmak falan. Hatta inecekken biri ona fıstık vermişti karşılığında. Karşılık beklemeden yapsa da bunu düşünmeleri aşırı hoştu.

Öyle ki mandalina hâlâ bitmemişti. Birkaç tane de Tzuyu ve Sana'ya ayırmıştı. Onlarla da yiyecekti. Koridor öyle gürültülü ve hareketliydi ki yüzünü buruşturdu. Sabah sabah bu enerji nereden geliyordu ki? Aslında Jongdae de arkadaşlarını görünce böyle delirecekti, hayvan gibi de gürültü yapacaklardı. Elindeki son kalan mandalina dilimlerini ağzına atarken telefonunu çıkarmış ve arkadaşlarının nerede olduğunu öğrenmek için mesaj atmıştı gruplarına. İşte, kalabalık bir yerde yürürken dikkatsiz olmanın azizliği, birine çok sert bir şekilde çarpmıştı. Ya da biri ona çarpmıştı çünkü omzu yerinden sökülmüş gibi hissetmişti.

İçinden her ne kadar sövse de arkasını dönmüştü özür dilemek adına. Tabii çarptığı kişiyi görene kadar aklında özür dilemek vardı. Bu yüzden sövmeye devam etti ve ondan özür bekledi. "Önüne baksana." Bunu ciddiyetle söylememişti Jongin. Kızmamıştı da. Hatta Jongdae'nin canının yandığını hissetmişti. "İyi misin? Bi' rengin soldu. Çok mu acıdı kolun?" Anlaşılmıyordu ne anlamda söylediği. Dalga mı geçmişti güçsüzlüğüyle? Buna karşın kaşlarını çatmıştı. Bir şey söylemeden arkasını döndüğünde Jongin çarptığı omzundan tutup tekrar kendine çevirmişti. "Özür dilerim, benim hatam." demişti. Bunu ilgiyle söylemişti. Jongdae de hemen yumuşamamıştı. Bu zamana kadar mesajlaşarak konuşsalar da kalbini kırmıştı. Bu şekilde konuşunca da kalbinin kırıldığının bir kez daha farkına varmıştı. "Affetmiyorum." diye dikleşti. İlk defa konuşmuştu ona karşı. Korkunç bir şeydi yüzüne bakıp konuşmaya çalışmak, bunu anlamış oldu. İnternetten konuştukları gibi değildi ya, kanlı canlı konuşmak utanç vericiydi.

Jongin gülümseyerek tek eliyle omzuna masaj yapmaya çalışmıştı. Jongdae elini ittirmişti. Kaba da olsa bundan pişmanlık duymadı. "Dokun diyen oldu mu sana? İyiyim ben, bir şey olmadı. Buldozer değilsin ya." Jongin kahkahayı basmıştı. "Buldozer." diye de dediğini tekrar etmişti. Jongdae'nin bunca kabalığına karşılık bu şekilde rahat olması canını sıkmıştı. Nasıl böyle kalbini kırmamış, ona çirkin dememiş ve küfür etmemiş gibi davranabiliyordu? "Komik mi?" demişti Jongdae. Diğer elindeki mandalinayı da yemeye başlamıştı. Cevap beklediği için sormamıştı, sadece saçma bir şekilde gülmesini engellemek için söylemişti. "Komik. Üzerindeki polar daha da komik. Böyle ikonik şeyleri nereden buluyorsun?" Eğlenerek söylemişti. Bak, yine kalbi kırılmıştı. Bunları severek almıştı Jongdae. Ceketiyle önünü çekiştirip gizlemeye çalışmış, bir şey demeden arkasını dönüp hızla yürümeye başlamıştı. Hâlâ anlamamış mıydı gerçekten kırılgan olduğunu?
Böyle aptal biriyle nasıl konuşmuştu ki? Kendinden utanıyordu gerçekten.

Mandalinasını yerken sınıfa girmişti. Sınıf bir anda ona dönünce o da öylece, "Ne bakıyorsunuz?" deyip yerine oturmuştu. Yerine oturduğu sırada yanına biri oturduğunda hiç o tarafa bakmadan kim olduğunu anlamıştı. Yüzünü cama dönmüş ona bakmamaya çalışıyordu. "Çok mızmızsın. Arkadaşların sana nasıl katlanıyor?" dediğinde hemen ona dönmüş ve poposuyla onu itmeye çalışmıştı sıradan. "Sana ne arkadaşlarımdan?" Yerinden gram oynamamıştı. Aynı şekilde Jongin poposuyla Jongdae'yi itmiş ve sıradan yere uçmuştu. Jongin kahkaha atarak Jongdae'ye uzandığında Jongdae onu ittirmişti. "Buldozer!" diye de eklemişti. Jongin katıla katıla gülmüştü. "Özür dilerim, ekselansları. Ben tam bir buldozerim." Hâlâ yerde olan Jongdae'yi karşı gelmesine rağmen yerden kaldırıp sıraya oturtmuştu.

"İnsan gibi konuşmaya geldim. Böyle huysuzlanmayı kes de konuşalım." Neyi konuşacaktı ki? Konuşmasındı, istemiyordu. Yüzünü yine cama doğru dönmüş ve istemediğini yeterince belli etmişti. Jongin, Jongdae'nin yanağını sıkıştırıp kendisine dönmesini sağlamıştı. "Arkadaş olalım Jongdae. Niye böylesin?" Kimse arkadaş olmak için bu kadar ısrarcı ve istekli değildi Jongdae'ye karşı. Hiçbir zaman da olmamıştı. Onun yanında olan sadece Tzuyu ve Sana'ydı.

"Arkadaşa ihtiyacım yok. Birilerinin de benim arkadaşlığıma ihtiyacı yoktur. Ayrıca sen kabasın ve kırıcısın." Bunları söylerken kendisinden utanmıştı çünkü ona kaba derken kendisi de kaba davranıyordu. Ama başka ne yapabilirdi?

"Ben sana demiştim ama mizacımın böyle olduğunu. Böyle biri değilim, arkadaş olursak anlayacaksın." Jongdae omuz silkti. İstemiyordu. "Neden benimle arkadaş olasın ki?" diye soru yöneltmişti. Bir sebebi yoktu ona göre. Sadece internetten konuşan aynı okuldaki iki yabancıydı. Sürekli de tartışmışlardı. Jongin açıklama yapmadı. "Çıkışta durağın orada bekle. Sana çay ısmarlayacağım, biraz da sohbet ederiz. Tamam mı?" Cevabını beklemeden kalkmıştı. Jongdae o iki saniye içinde düşünmüş ve aceleyle kolundan tutup ona dönmesini sağlamıştı. Çantasından hemen mandalina çıkarıp ona uzatmıştı. Evdeki mandalinaların bitmesi gerekiyordu.

SURVEY + #KAICHEN Where stories live. Discover now