0.9

1.6K 177 137
                                    

Nefes almak her geçen gün zorlaşıyordu. Günün biri gelecek belki oksijeni bile parayla alacaktık ama bedava olsa da sanki gıdımla giriyordu ciğerlerime. Sadece ciğerlerime girmese iyiydi. Çoğu zaman beynime de oksijen girmiyor pişman olacağım şeyler yapmamı sağlıyordu.

Bazen beni kimsenin görmediğini düşünürdüm. Sanki üzerime giydiğim ateşten gömleği sadece ben fark ediyordum. Bu sıkıntı beni yakarken insanların arasından öyle geçip giderken kimse beni görmüyordu. Bunun iyi bir durum olduğunu düşünüyordum. Beni tamamen tanımayan bir insan olmadığında sanki daha güçlüydüm. Herkese oynar,herkesi kandırırdım. Bu yüzden şu an sanki çıplak kalmışım gibi hissediyordum. Tüm dünya benim etimi,kemiğimi saydam olarak görüyor gibiydi. Yürürken kafamı kaldıracak cesaretim bile yoktu. Biriyle göz göze geleceğim an yakalanacak gibiydim. Bana baktıklarında yalancı bir çocuk göreceklerdi. Güçlüymüş gibi davranan ama acınası olan, kimseye ihtiyacı yokmuş gibi ama köpek gibi birini isteyen,aşık olmadığı halde öyle davranan biri. Tüm bunları göreceklerdi.

Elimi attığım demir kapıyı zorla açarken bakışlarım hala ayakkabılarımdaydı. Sarhoş gibiydim. Eve nasıl geldiğimi,o tiyatro binasının önünden nasıl ayrıldığımı bilmiyordum. Gördüklerim aklımda replay tuşu takılı kalmış gibi dönüp duruyordu.

İyi de tüm bunlar yeni değildi ki? Neden ben yıllarca görmediğim bu gerçeği aptal bir tiyatro oyununda görüyordum? Bunu bu kadar özel yapan neydi? Sıla kendi ağzıyla bunu söylediğinde bile ciddiye almamış ben,üç günlük tanıdığım çocuğun sözlerini aklımdan silemiyordum. Ki sözler bana bile söylenmemişti.

Evin kapısını da açıp içeri girdiğimde kendimi koltuğa attım. Saat kaçtı,bilmiyordum. Gözlerimi kapatsam uykuya dalacaktım ama sanki biri bantla açık kalmaları için yapıştırmıştı. Bu durum beni düşünmeye zorluyordu. Öyle de yapıyordum. Aklıma Sıla'yı ilk tanıdığım zamanlar geliyor,çocuk olduğum o zamanlardaki benliğimi sorguluyordum. İzlediğim o aşk filmleri sahne sahne kafamda dönüyor,Sıla ve benim durumumu karşılaştırmadan yapamıyordum. İlk defa duygularıma sorduğum "Acaba?" sorusu cevapsız kalıyordu.

Telefonumu açıp sessizliği bozmak için müzik çalara girdim. Belki bu düşünmemi engellerdi. Şarkı seçmeme gerek yoktu. Çalan şarkıyı dinleye dinleye ezberlemiştim. Bu şarkıyı en son Yiğit'le dinlediğim gerçeğini göz ardı ettim. Şu an onu düşünmek sinirlerimi hoplatıyordu. Şarkı devam ederken söylenen sözleri kendime öyle benzettiğim biri söylüyordu sanki ama şarkıyı ilk defa böyle dinliyordum. Nakarat başladığında elimi yüzüme götürüp yüzümü ovaladım.

~
İnkârı bırak kabullen, kabullenmekten başka çaren yok
İnkârı bırak kabullen, kabullenmekten başka çaren yok
~

Yıllardır dinlediğim şarkı bile bana bir şeyleri anlatmaya çalışırken ben hala kabullenmemeyi sürdüren aptal herif mi olacaktım? Ulan,kişileri bırakın. Şarkı sözü bile sanki bana çalışıyordu. Herkes farkındaydı da ben mi oynuyordum kendi kendime? Sıla'nın söylediği o sözler;

"Sen iyi bir insan olduğun için bana karşı hissettiğin acımayı aşk sanıyorsun."

Öyle miydi? Ona hissettiğim şey acıma duygusundan başka bir şey değil miydi?

Kolumu gözlerimin üzerine koyarken dudaklarımdan bu gecenin son sözleri firar etti.

"Sağ ol Yunus abi. Kabullendim."




Hava durumunun insanın üzerinde etkisi çoktu. Güneşli günler insanın içini açar güne mutlu başlamasını sağlardı. Ne yazık ki hava da bugün hüzünden yanaydı. Yağmur gece başlamış olmalı ki buz olmuş kar tabakasını eritmeyi başarmıştı. Koltukta uyuduğum için camdan dışarıyı seyredebiliyordum. Sokak boş sayılırdı. Birkaç öğrenci şemsiyeleriyle yürüyordu.

Asla,belki&tamamUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum