0.2

2.7K 210 25
                                    


Sigaramın dumanı puslu havaya karıştığında düşünce sarmaşığına bir yeni zehirden dal daha ekliyordum. Balkon demirlerine yaslanmış uzaktaki belli belirsiz evlerin aydınlattığı ışıklar vardı. Bir de kalbimin sönmüş alevinin alazları. İkisi de birbirinden karanlıktı.İkisi de birbirinden harap. Kalbimde bir yangını taşıyordum sanki. Çok önceleri yanmış külleri kalmıştı geriye. Savursam çoktan dağılıp gideceklerdi ama ne bunu yapmaya gücüm ne de ona son darbeyi vuracak metanetim vardı. Aslında biliyorduk ikimiz de eski günlerin gelmeyeceğini. Zamanın ardına bakmadan acımasızca akrebini alıp kosarak uzaklaştığını. Çoktan unutmuştuk dertsiz öylesine geçirdiğimiz alelade günleri. Her gün yanına gidiyordum yüzüme umuttan bir maske takarak. Saatlerce oradan buradan konuşuyorduk. Minnetle kapanıyordu kirpikleri yer yer dökülmüş gözleri. Fazla konuşacak mecali bile yoktu. Rengi her gün biraz daha soluyordu. Güneş her gün sanki biraz daha parlaklığını yitiriyordu. Bir müddet vakit geçirdikten sonra dönüyordum bu ıssız haneye. Sobayı yakmıyordum ki düşünebildiğim tek şey birbirine vuran dişlerimin acısı olsun. Unutayım, uyuyayım, un ufak olayım. Ama yeter ki bitsin. Her gün bilindik sahneye açılıyordu gözlerim. Bu masalın mutlusu olamayacağım gerçeğini indiriyordu hayat sert bir tokat gibi tüm gerçekliğiyle. Duraktayken anahtarla kazıdığım yerleri sayıyordum. Acımı sayıyordum, gizli akıttığım göz yaşlarımı. Atacak çizik yeri kalmadığında başka bir alana gidiyordum. Beklediğim durak bile benden almıştı acının payını. Üzerine kazınan her çizgi birilerinin ömründe de eksiliyordu. Sayıları sevmiyordum. Eksilen şeyleri...

İki yol ayrımı vardı hayatta;Doğum ve ölüm. Doğduğumuzda diğer durağa doğru yürümeye başlıyorduk. Yürüyor, yürüyorduk. Duraklar da avutmuyordu bizi. Çünkü hayat durmana izin vermiyordu. Her dönemeçte bir diğeriyle karşılaştırıyordu. Garip oyunu andırıyordu. Canlarını kaybetmemek için ürke ürke yürüyordun, atlıyordun engellerden. Ama başaramıyordun. Takılıp düşüyordun çıkamayacağın bataklıklara. Elini uzatmıyordun. Biliyordun, kimse çıkarsız sana omuz olmuyordu. İnsanlık onlar için yalnızca kendilerini kandırdıkları bir kılıftı. Es kaza bir iyilik yapmaya görsünler hemen karşılığını almak için zihinlerinin çarkları işliyordu.

Gecenin soğuğu iyice içime işlediğimde donan tek şey bu emanet bedenimdi. Keşke düşüncelerimi de dondursaydı bu soğuk.

Balkon kapısını kapatıp içeri girdim. Kapatmasam da içerinin de dışarıdaki ayazdan farkı yoktu. Süngeriyle birlikte gençliğimin de çürüdüğü kahverengi koltuğa oturdum. Bu eve taşındığımda da eskiydi zaten şimdi iyice çöpe dönmüştü. Benim işimi görüyordu ya önemli değildi. 2+0'lık evimde çok eşya yoktu. Oturduğum odada koltuk ve ortada sehpa vardı. Televizyon gibi gereksiz ev eşyaları yoktu. Bu yüzden her gece oturur evin en sevdiğim şeyi olan manzarayı izlerdim. Karanlık tüm şehrin üzerine çökmüş herkes evlerine çekilmişti. Tüm müsibetlerin gece çökünce ortaya çıkmasını sevmezdim. Yalnız olmak insanı düşünmeye itiyordu. Sıla'yı düşünüyordum. Kendimi düşünüyordum.

Her gün yaptığım şeyleri yapmış sabah işe gitmiştim. İşten çıktığım gibi Sıla'nın yanına hastaneye gitmiştim. 1 yıldan fazladır kanser tedavisi görüyordu. Sıla'la lise zamanı tanışmıştık. O zamanlar ailemle yaşadığım mahallede komşumuzun kızıydı Sıla. Haliyle çocukluktan beri tanırdık birbirimizi. Lise zamanına kadar birbirimizi abi kardeş gibi gördüğümüzü sanırdım. Meğersem duyguları farklıymış. İlk açılan o olmuştu. O zamandan beri de ayrılmamıştık. Mutlu sayılırdık.

Hastalığını ilk fark ettiğimizde Sıla 18 yaşındaydı,ben de 19'undan gün almıştım. O zamandır durumumuz buydu. Tek annesi vardı yanında. Annesi ile babasının uzun zaman çocuğu olmamıştı. Sıla doğduğunda anası da babası da yaşı ilerlemiş insanlardı. Babası öldüğünde Sıla 12 yaşında falan olmalıydı. Anasının çalışacak hastane parasını karşılayacak durumu yoktu. Biz de sevdiğimiz kızı yarı yolda bırakamazdık. Biz mahallede abilerimizden böyle öğrenmiştik. O zamandır hem çalışıyor hem de ona destek oluyordum. Telefonun cılız sesi odayı kapladığında içimi bir korku kapladı. Gece gelen telefonlardan hayır gelmezdi. Aklımda sadece hastaneden gelme ihtimali vardı. Bu yüzden ellerim titreye titreye aldım telefonu. Gördüğüm isimle rahat bir nefes aldım.

Asla,belki&tamamWhere stories live. Discover now