2.1

1.3K 182 156
                                    

Hepimiz aynı ses tellerine sahibiz ama hepimizin farklı bir sesi var. Eşsiz, kimseye benzemeyen sesler kaplıyor dünyayı. Bu milyarlarca ses arasından bize yakın olanı bulmak ise çoğu zaman çok kolay oluyor. Tanıdık seslerin varlığı insanı rahatlatıyor. Büyük bir kaosun içinde olsak bile başucumuzda bize fısıldayan ses, bizi sakinleştirebiliyor.

Beni uyandıran şey de tanıdık seslerin kulaklarıma dolmasıydı. Pencereye pıt pıt düşen yağmur damlalarının arkasında duyduğum bu tanıdık iki sesten biri beni huzur dolu bir havuza atıyordu ama diğeri ise içimdeki tüm üzüntüyü ve öfkeyi ortaya çıkarıyordu. İki ses annem ve Yiğit'ti. Hangisinin huzur dolu olduğunu tahmin etmek ise hiç zor değildi.

Gece yalnız yatmadığım yataktan tamamen yalnız bir şekilde kalktığımda sırtımdaki ağrı bantları varlığını belli etti. Doğrulup yatağın kenarına düzgünce oturdum. İçeriden gelen sesleri duymaya çalışıyordum ama kelimeler anlamsızdı. Yiğit'in sesinin arasına karışan annemin sesi beni rahatsız ediyordu. Annem evime gelmezdi. Babamın onda oluşturduğu korku yüzünden tek çocuğuna sırtını dönmüştü. Şimdi gelmiş olmasında bende sadece kötü duygular uyandırıyordu. Bir şey olmuştu ve bu şey eminim çok canımı sıkacaktı.

Ertelemenin bir işe yaramayacağı karşılaşmayı yaşamak için ayağa kalktım. Yiğit'i daha fazla rahatsız etmeye de gerek yoktu. Hiç tanımadığı birinin yanında rahatsız hissediyor olmalıydı. Daha önce ona ailemden bahsetmemiştim. Onlara olan tutumumu bilmiyordu.

Yarı açık kahverengi kapıyı sonuna kadar açıp odadan çıktım. Sesler koridorda daha belirgindi. Salondalardı.

"Ben Han'ı uyandırayım. Zaten kalkardı o bu saatlerde."

Yiğit'in sesini net bir şekilde duyduğumda salonun kapısının girişindeydim. Yıkamaya bile zaman bulamadığım yüzümü ovuşturarak içeri girdim. İkisinin de bakışları beni buldu.

"Gerek kalmadı." dedim Yiğit'in yüzüne bakarak. Annemin suratına bakmak hiç içimden gelmiyordu. Birkaç gündür hissettiğim huzurun sonu da işte böyle gelmişti. Bana bu kadarı bile çoktu.

"Annen olduğunu söyleyince kapıyı açtım. Tam da sana haber vermeye gelecektim."

"Sorun yok." dedim hafifçe gülümseyerek. Bir şeyler rahatsız olduğumu anlamıştı ve sorunu kendisine yoruyordu. Halbuki onunla hiç mi hiç alakası yoktu.

"O zaman ben sizi yalnız bırakayım. Zaten okula gitmem lazım." Yiğit anneme başıyla selam verdiğinde ben de anneme baktım.

Her zamanki gibi görünüyordu. Annemi doğduğum günden beri renkli kıyafetlerin içinde görmemiştim. Her zaman yas havasındaymış gibi siyahlar içindeydi. Siyah baş örtüsü, siyah kumaş pantolonu, üzerinden çıkarmadığı uzun paltosu. Annem her zaman böyleydi. Hiç onunla birbirimizi anlamazdık. O benim anladığını sanırdı ama annem beni hiç düşünmezdi. Biraz basmakalıp bir insandı. Büyütüldüğü çevre gereği kuralcıydı ve doğrularının dışına hiç çıkmazdı. Her zaman iyi niyetli olduğunu söylerdi ama insanları yargılardı. Küçük bir çocuğun başını okşardı ama o küçük çocuk büyüyüp saçlarını kırmızıya boyattığında ona yargılayıcı bakışlarını dikerdi. İnsan insana yardım etmeli derdi, kendi ırkından olmayanı hor görürdü. Dışında iyi ama içinde kötüydü. En nihayetinde annemdi. Ben herkesi doğruları, yanlışlarıyla kabul ederdim. Annem beni etmemişti.

"Tanıştığımıza memnun oldum, Hatice Teyze."

Ben gözlerimi hiç çekmeden annemi izlerken Yiğit evden çıkıp gitmişti bile. Bana bir şey söyleyecek gibi olsa da halimi görünce çıkıp gitmişti.

"Bu çocuk kim? Arkadaşın olduğunu söyledi ama senin böyle arkadaşların olmaz."

"Yiğit'in neyi varmış?"

Asla,belki&tamamWhere stories live. Discover now