0.1

7.3K 255 88
                                    

Kaybetmek ne hissettirir? Daha doğrusu kaybetme ihtimalinin varlığı?

Kaybetmek, kapanan kapılarda nedensizce beklemektir derler. Açılmaz kapı, bilirsin, beklemekten de yorulmuşsundur artık ama kabullenip devam etmek de istemezsin. Derler ki:"Yaralı bir kuşu alıp iyileştirmek için ona zaman ayırdığında yavaş yavaş sürenin dolduğunu hissedersin."Kum saati görevini tamamlayacak kuş yaraları sarılmış iyileşmiş bir şekilde son kez senden tarafa kanat çırpacak. Kalbinde de ince bir sızı vardır belli belirsiz. Alışmışsındır ona. Bir yandan onun için mutluluk öte yandan alışılmışlığın verdiği güzel bir avuntudur. Kalbini sanki ikiye bölmüşlerdir. Kuş artık yoktur. Bu sefer sen de kalan yaraları sarmaya çalışırsın. Ama bu çoğu kez o kadar da kolay olmaz. Bir başınayken hep zor gelir her şey. Yaşamak, devam etmek, nefes almak. Bu yalnızca kendi içinde yaşadığın sancılardır. Kimseye de bahsedemezsin. Normal, stabil hayatını yaşıyor sanırlar. Hele hele bu başka birinin hayatıysa ve sen elinden gelen bir şey olmadığının farkındaysan yapabildiğin tek şey tüm gücünle sıktığın yumruğun olur. Düşünmemek, yoksaymak, ötelemek ne kadar daha nefes almanızı sağlar?

Sigaranın dumanını havaya üflediğimde düşünmekten başımın ağrıdığını hissediyordum artık. Saatlerdir durakta bekliyordum ama iki kere bilerek geçip giden otobüsleri durdurmak için kaldırmamıştım elimi. Mahallede ellerimi ceplerini sıkıştırıp yürümek hep kolay gözükmüştü. Yok saymak ise hep bardağın dolu tarafından bakmak gibi kendimi avutucu. Bir otobüs daha durakta durduğunda bunu da boşverip oturmaya devam etmek istedim ama işin sonu yine aynı yere varacaktı. Gitmesem,onu görmesem durum daha çekilebilir bir hale gelmeyecekti. Bu yüzden dudaklarımın arasındaki ucuz sigarayı bitmemiş olsa da bir yere atıp eskimiş spor ayakkabılarımın tabanıyla söndürdüm. Ayağa kalktım. Ara sokakta kaldığı için çok kalabalık olmayan durakta bir iki tane liseli olduğu belli olan kızlar vardı. Onlar otobüse bindiğinde ben de adımımı merdivene attım. İkisi kartlarını basıp otobüsün arka taraflarına doğru ilerlediğinde elimi cebime atıp kartımı aramaya başladım. Kim bilir yine neredeydi? Nihayet elimde hissettiğinim sert dokuyla kartımı çıkaracaktım ki sokaktan gelen yaşlı amcayı gördüm. Otobüsün geldiğini görmüş yaşlı bedeninin izin verdiğince koşmaya çalışıyordu. Oysa hasta olduğu her halinden belliydi. Bu otobüs de hastane güzergahında olduğu için büyük ihtimal hastaneye gidecekti.

"Davetiye mi verelim bizim oğlan? Binmeyeceksen uzaklaş."

Otobüs şoförünün sesini duyduğumda yaşlı amcaya bakmayı bırakıp ona döndüm. Ben burada beklemesem amcayı beklemeden gideceğini biliyordum. Adamın tabi yaşından dolayı ücretsiz bineceğini biliyordu. Bu yüzden bekleme zahmetine bile girmezdi. Böyle de şerefsizlerdi.

"Bekliyorum birader. Bir sorun mu var?"dedim onun konuştuğu üslupla. Bunun gibiler ancak bundan anlarlardı. Karşılarında ezilip büzülmeyecektin ki bir de onlara üstüne basamayacaktı.

"Evladım,yardım et de çıkayım şu merdiveni."

Amca nihayet geldiğinde şoförü bırakıp ona yardım ettim. Şoför arkamdan sabır nidaları çekerken ben de kartımı basıp otobüsün orta kısmına geçtim. Mecbur ayakta duracaktım. Gerçi önemli de değildi ya bu bile dert sayılmazdı.

Otobüs her zamankinden kalabalık ya da az değildi. Her gün en az iki kez bindiğim için insanları bile tanımaya başlamıştım. Cam kenarındaki demiri tuttum. Üstteki kulpları tutunca çalışmaktan zorlanan kaslarım ağrıyordu. Bu yüzden bu kısma geçiyordum. Otobüs yolculuğunda yapılması gerekenler ile ilgili kitap bile yazabilirdim. İnsanların uzmanlık alanı bir spor bir ders falan olurdu benimkisiyse otobüstü anasını satayım. Hayatı burada bile düşük standartlarda yaşıyorduk.

Asla,belki&tamamWhere stories live. Discover now