2.0

1.3K 177 129
                                    

"Sence yakışmış mı? Alışılmışın dışında ama ben beğendim. Ne bileyim?"

"Çok güzel."

Gerçekten çok güzeldi. Birkaç dakika önce gördüğümde şok olmuştum. Bunu dışarıya da yansıtmış olmalıyım ki Sıla kendinden emin olmadan soruyordu. Bunun için hiç tereddüt etmesine gerek yoktu ki. Uzun, yapay saçlar ona çok yakışmıştı. Hastanenin iki kişilik eski banklarında sakince otururken baharın esintisi saçlarında dolaşıyordu. İster istemez gülümsedim çünkü eskilerden tanıdık görüntüsü bana iyi hissettirmişti.

"Gerçekten güzel mi?"

Üzerindeki kaktüslü hastane pijamalarıyla Sıla o an en güzel şeydi. Gülümsüyordu ve bu beni öyle çok mutlu ediyordu ki kıpırdanıp duruyordum.

Çok uzun zaman olmuştu. Onu böyle gülümserken, gözlerinin içi parıl parıl parlarken görmeyeli sanki bir ömür olmuştu. Oysa beni dün gece aradığında ve yarın yanına gelip gelemeyeceğimi sorduğunda telaşlanmıştım. Ona bir şey olabileceği düşüncesi gecenin o saatinde hastaneye gitmeme sebep olacaktı ki Sıla saçmalamamamı söylemişti.

"Eski kumral saçlarını da çok seviyordum ama siyah sana çok farklı bir hava katmış."

Süt beyazı tenine siyah peruk çok zıt kalıyordu. Zıtlıkları severdim.

"Üniversite öğrencisi bir kız geldi hastaneye. İsmi Sude, çok sevimli bir kız. Bir kulüpleri varmış. Onkoloji hastaları için bir sürü güzel şey hazırlamışlar."

Sıla uzun peruğun ucunu kavradı. Yapay saçlarıyla oynamaya başladı. O an aklıma geldi. Bu eskiden çok yapardı. Eskiden uzun, kumral saçlarını konuşurken asla rahat bırakmazdı. Onun için bir alışkanlıktı ama kanser ondan bu küçük şeyi bile almıştı.

"Neler hazırlamışlar?"

Kocaman gülümsedi. Kalbim sıkıştı. Onu böyle görmeyi çok fazla hayal etmiştim.

"Çocuklar için oyuncaklar getirmişler. Çok sevindiler. Sabah sesleri odamdan duyduğumda merak ettim ama kimse benim odama gelmemişti. Sonra Sude geldi. Bir görseydin Han. Öyle yaşam doluydu ki, öyle çok kendine güveni vardı ki."

Gözleri yavaşça ince bacaklarının üzerindeki ellerine kaydı. Birkaç saniye sessizlik olduğunda konuşmak istesem de ağzımı açmadım.

Baharın gelişinin haberi olan ağaçlardan dökülen çiçeklerden biri Sıla'nın ellerinin tam üzerine düştü. Beyaz çicek, beyaz teniyle aynı renkteydi. Avuç içine çiçeği aldığında onu izlemeye devam ettim.

"Kendimi çok kötü hissettim. Çok kıskandım, çok öfkelendim. Hayat neden ona verdiğini bana vermemişti?"

Sıla hep üniversite öğrencisi olmanın hayalini kurardı. Kendi kendine yetebilen, güçlü bir kadın olacağını söylerdi. İlk teşhis koyulduğunda her şey çok daha kötüydü. Kabullenmiyordu. Kim kabullenirdi ki? Bir gün söylediği hiç unutmadığım sözü vardı.

Ben güçlü olmak istiyorum, tuvalete bile birinin kolunda gitmek değil. Ben yaşamak istiyorum, bu hastanede çürümek istemiyorum. Tedavi olmak istemiyorum. Bunu bana yapma, Han.

O gün hayatımda en çok çaresiz hissettiğim gündü. Tedavi olmak istemiyordu. Kemoterapi saçlarını döküyordu. Hepsini teker teker topluyordu. Kazıtmak istemiyordu. Her saç teline birer birer ağlıyordu.

"Ama Sude çok iyi biri." Konuştuğunda eskilerden çıkmamı sağladı. Minnettar oldum. Eskiler canımı yakıyordu. "Onu terslesem de gitmedi. Peruğu benim için seçti. Bana çok yakışırmış."

Asla,belki&tamamWhere stories live. Discover now