0.3

2K 206 68
                                    




Çalan telefonumun alarmını kapattıktan sonra gerinerek ayaklarımı yer yer incelen halıya bastım. Akşamdan kalmaydım Boynumu sağa sola çevirirken çıkan seslerin sebebi de anlaşılıyordu. Çekyatta yatıp bacaklarımı karnıma çektiğimde daha çabuk uykuya dalıyordum. Uyku ne zamandır güle oynaya uğramıyordu bana. Onu yakalamam saatler sürüyordu.

Ayaklanıp odanın karşısındaki banyoya adımladım. Yüzüme soğuk suyu çarpıp biraz ayılmayı bekledikten sonra havluyla yüzümü kuruladım. Üzerimi hızlıca değiştirip dışarıya attım kendimi.

Güneş yüzünü yavaş yavaş bulutların arasından gösteriyordu göstermesine ama hâlâ soğuk mevsimin ayazı varlığını da hissettirmeyi ihmal etmiyordu. Bugün Sıla'nın yanına erken gidecektim. Akşama bir barda gecelik barmen işi bulmuştum. Yolun aşağısına inen yokuşta yürüyorken mahallenin afacanlarının futbol oynadıklarını gördüm. Biz de küçükken az terlemezdik, az anamızdan ekmek arası istemezdik bağıra bağıra. O anıları anımsayarak yürümeye devam ederken Akif abinin çocuğuna ilişti gözlerim. Ozan futbol oynayan çocuklara bakıyordu uzaktan. Arada şişirdiği yanaklarından onunda oynamak istediğini ama oynatmadıklarını fark ettim. Adımlarımı hızlandırıp yanına çömeldim.

"Abicim kaç kaç maç?"

"Bilmiyorum Han abi ben zaten futbol bilmiyorum ki. Öğretir misiniz dedim ama sen olsa olsa sütten olursun dediler. Sütten ne demek?"

"Anladım abicim. Biliyor musun,ben de bilmiyorum. Gel beraber ögrenelim."

Saçlarını karıştırdıktan sonra omzuna elimi koyarak diğerlerinin yanına doğru yürüdük.

"Gençler biz de oynamak istiyoruz. Böylelikle sayıda bir değişiklik olmayacak. Hep beraber oynadığımız bu oyununun en önemli amacı da budur:kenetlenerek bir bütün olmak, herkesin herkesten yeni bir hareket öğreneceği bir takım oyunudur. O yüzden yeniden başlıyoruz."

Bir iki şikayetçi mırıltıdan sonra yerlerine geçen çocuklar çoktan unutmuşlardı bundan öncesini. Ozan'ın bana dönüp gülerek 'sağ ol Han abi' derkenki surat ifadesi benim yüzümde de bir tebessüme dönüşmüştü.


Uzun zamandır çocukluk yapmıyordum, hayat tasdiknamemizi vermişti elimize. Kaybedenler yüksekokulundan birincilikle verilmişti ödülümüz. Acılara yatay geçiş hakkımızı kazanmıştık büyük bir zaferle. Çocuklar iyice kaynaşıp oyuna daldıklarında ilk arada yerimi başka bir çocuğa bırakıp Ozan'a göz kırptıktan sonra eve geri döndüm. Kısa bir duş aldıktan sonra yeniden evden çıkabilirdim. Durağa doğru yürümeye devam ederken ismimin seslenilmesiyle sesin geldiği tarafa döndüm. Ahmet amca koşar adımlarla yanına gelmeye çalışıyordu. Bu hızının sebebini biliyordum tabii. İki gün geciktirmiştim ya kirasını bu iki günde onuncu kez hatırlatıyordu. Her ay sabah çıkar aksama kadar evlerinin kiralarını toplardı. Bir de öyle bir eğerdi ki yüzünü, sanki tek geliri benim 2+0'lık ev bile denmeyecek viraneydi.

Yanıma ulaştığında biraz soluklanarak konuşmaya başladı. Ana fikri biliyordum ya nedense yüzünün alacağı o yalan ifade komik geliyordu. Ezile ezile istiyordu, sanki para işlerini sevmiyor mecbur kalıyordu. İnsanların bu samimiyetsiz samimiyetleri ayar ediyordu beni.


"Oğlum dün getiririm demiştin bizim şu kirayı. Unutmuş olmayasın diye hatırlatayım dedim. Hani biliyorsun sıkıştırmak istemem seni ama.."

"Yorulma Ahmet amca yarın sabah getireceğim kahveye. Kaygılanma paran kalmaz bende. Hadi Allah'a emanet."

Arkamdan sahte mahcubiyetiyle anlaşılmaz bir şeyler gevelese de dikkate almadım. Kendisine bir kızgınlığım yoktu. Aksine o zor zamanımda bana bu evi kiraya vermişti. Nedense ülkemizde tek yaşayan bekar erkeklere ev verilmiyordu. Hep bir ön yargıyla yaklaşıyorlardı. Bu ön yargıların bana karşı kırıldığını biliyordum. Şu zamana kadar tek bir yanlışım olmamıştı. Bu yüzden Ahmet amcanın bu tavırları zoruma gidiyordu. Biliyordu durumumu ama birkaç gün beklemekten acizdi.

Asla,belki&tamamWhere stories live. Discover now