15. Kader

1.8K 98 13
                                    

Sultan bir elini bileğinden dizine dayamış, biraz eğilmiş ve gözünü karşıda bir noktaya dikmiş dinliyordu iki yanında sıralanmış paşalarını. Konuşmak için, hepsi sırasını sabırsızlıkla bekliyordu. Ve hepsinin dilinde aynı şey vardı: Şehzade Şahin.

''Daha neyi bekliyoruz?''

''Bu affı olmayan bir kabahat!''

''Nöbetçileri yaralamış!''

''Kafasına göre haremin içinde dolaşmış!''

''Bir kere çıktıysa yine çıkar!''

''Artık hükmünüzü verin Sultan'ım!''

Her şeyi biliyorlardı. Haremde yaşanan ne varsa dışarı sızmıştı, çünkü şahit çoktu. Hangisinin sadık, hangisinin casus olduğunu nereden bilecekti? Kulaktan kulağa yayılıp da paşalarına kadar gelmiş bile olabilirdi. Derin bir nefes alıp verdi. Elini kaldırıp hepsini susturdu.

''Evet, kafesinden çıkmış. Lakin sonra yine kendi ayaklarıyla geri döndü. Nöbetçilerde birkaç sıyrık var, o kadar. Kendini müdafaa etmek için yapmış. Başka hiç kimseye de en ufak bir zararı dokunmadı.''

''Yine de Sultan'ım, kaideler bellidir. Kafes şehzadesi asla oradan çıkamaz. Kapısının dışına bir adım dahi atmış olsa, bu büyük bir suçtur. Bu alenen size karşı gelmektir. Büyük bir tehdittir!''

''İlk kez yaptı böyle bir şeyi... Kendince geçerli bir sebebi vardı. Ayrıca hepten kendi kafasına göre ilerlemedi. Kafesten kendisi çıktı ama haremde dolaşmasına ben müsaade ettim.''

''Beni bağışlayın Sultan'ım.'' dedi, bir diğeri. ''Haddimi aşarsam, şimdiden özür diliyorum. Bu hususta sizin de kabahatiniz var. Hemen derdest edilip geri gönderilmeliydi. İnsana tek bir tecrübe yeter, artık isterse oradan çıkabileceğini biliyor. Bir sonraki seferinde büyük bir zarara sebep olup olmayacağını bilemeyiz.''

''Yapmaz! Yapmayacak!''

''Yaptı, Sultan'ım. Yine yapacak.''

Hiç konuşmayanlardan biri lafı aldı. ''Aslında Sultan'ım, bu tartışmayı yapmaya lüzum bile yok. Zaten bu vakte kadar Şehzade Mesut'un küçük olması sebebiyle yaşadı. Üstelik artık bir şehzadeniz daha var. Soyunuz sizden devam edecek. Bunu kesinleştirebilmeniz ve şehzadelerinizin önünü açmak için yapmanız icap eden şey belli. Devletin bekası için bunu yapmalısınız.''

Hepsi birbirine benzer şeyler söylüyordu. Oysaki küçük bir cezanın onlara kâfi geleceğini sanmıştı. Ama hepsinin tek bir isteği vardı. Kimileri sahiden devletin bekasının buna bağlı olduğuna inanıyor, sırf devletini düşünüyordu. Kimileri de devletten çok kendi bekasını düşünüyordu. Hiç konuşmayan baş vezirine döndü.

''Sen neden hiçbir şey söylemiyorsun Ferhat Paşa?''

Ferhat Paşa güvenilir adamlardan biriydi. Ama bununla birlikte mantık adamıydı, duygularını işine karıştırmayı sevmezdi. Sultan'ının kalbinden geçeni çok iyi biliyor ve muhakkak kendine bir destek aradığını anlayabiliyordu. Aklı başka, kalbi başka söylediği için şimdiye kadar konuşmamıştı.

''Paşaların hakkı var, Sultan'ım. Lakin unutmayın ki, son kararı verecek olan sizsiniz.''

Evet, kararı verecek olan Sultan'dı. Ama kalbinden geçeni hangisi dinleyecekti? Karşı gelip yine ağız birliği edeceklerdi. Başını çevirip birkaç adım uzaktaki paravana baktı. Halası oradaydı ve o da sessizce dinlemişti.

*****

Mehsa ve Şahin koşar adım gitmişti kapıya doğru. Artık sırılsıklam olmuş ve soğuk iliklerine kadar işlemişti. Odanın girişinde çamurlu çizmelerine uzandı Şahin. Mehsa ayağındaki çarıkları çok çabuk çıkarmıştı. Şahin'i beklerken sırtını duvara dayayıp dışarıdaki yağmuru izlemeye başladı, göğsü derin nefesleri yüzünden inip kalkıyordu.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin