44. Zaman

569 58 25
                                    

Elini yüzüne siper edip ufka doğru baktı. Güneş tepede, hava sakindi. Gözlerini yumdu, rüzgârı hissetti, tam istediği gibiydi. Üzerinde durduğu kayanın yüksekliğini kontrol etti, fazlasıyla yeterliydi. Bir dizini kırıp eğildi ve arkasında duran kanatların iki ucuna kollarını yerleştirip ayağa kalktı. Kalbi heyecandan deli gibi atsa da sakindi, kendine güveniyordu. Derin bir nefes alıp verdi ve kendini boşluğa bıraktı.

İşler yolunda gitmişti. Kuş gibi süzülüyordu denizin üstünde. Amacı kıyıdan uzaktaki kayanın üzerine varmaktı. Yine bir kuş gibi alçalıp oraya inecekti. Ancak yolu yarılamışken giderek alçaldığını fark etti. Kollarını açtı, bazen kapadı ama bu düşüşü engelleyemedi. Kayaya konacağım derken denizi boyladı.

Kollarını çıkarıp kendini omuzlarındaki ağırlıktan kurtardı ve suyun yüzüne çıktı. Bir eliyle tahta kanatlarını çekti. Diğer eliyle de, bir yandan söylenerek, kıyıya doğru yüzdü. Ayakları kuma bastığında ise kanatları bir kenara hışımla fırlattı. Üzerinden sular süzülüyordu. Sırtındaki gömleği çıkarırken kıyıda bekleyen arkadaşı ona doğru geldi.

''Tek kelime etme Niko!''

''Şey...''

''Ne diyorum ben? Bütün öfkemi senden...'' Biraz uzağındaki kadını görünce aniden sustu. Elindeki ıslak gömlekle göğsünü kapattı. ''Validem!'' dedi, korkulu bir sesle. "Sizin burada ne işiniz var?''

''Ben de aynı şeyi soracaktım, Şehzade Mesut. Sizin kaya tepelerinde ne işiniz var?''

''Validem, ben... Biliyorsunuz. Bu kanatları yapıyordum.''

''Evet.''

''Bitirince de...''

''Bitirince de...'' diye tekrar edip sözünü kesti. ''...babana getirecektin! Onun müsaadesini aldıktan ve lazım gelen tedbirler alındıktan sonra çıkacaktın bu kayaya!''

''Ben gerekli tedbiri aldım.''

''Öyle mi? Nasıl tedbirler aldın mesela?''

''Bir aksilik olunca Niko gelip kurtaracaktı.''

''Ah, siz ikiniz! Birbirinize akıl verecek yerde aksine yoldan çıkarıyorsunuz.''

Mesut bir adım ileri geldi. ''Validem, bakın, hiçbir şey olmadı. Eksiklerimi fark etmiş oldum. Bir dahaki sefere hedefe ulaşacağım, kesin!'' Şirin bir ifadeyle gülümsedi ama annesini yumuşatamadı.

''Unut bir dahaki seferi! Şimdi önüme düşün, eve gidiyoruz!''

Mehsa karşısındaki gençlere tehditkâr bakışlar attıktan sonra döndü ve bekleyen arabaya doğru yürüdü. Laf dinlemiyor, yerlerinde durmuyor ve mütemadiyen başlarını belaya sokuyorlardı. Sonra da kendi işini gücünü bırakıp onları kurtarmakla uğraşıyordu.

Mesut sinirle saçlarını karışıtrdı, gömleğini giydi. Niko kanatları aldı. Mehsa'nın peşinden yürürken kendi aralarında konuşmaya başladılar.

"Nereden haberi oldu?"

"Ben kimseye bir şey söylemedim."

"Emin misin Niko?"

"Şey..." dedi Niko, biraz duraksadı. "...sadece tek bir kişiye söyledim. O da zaten bir şeyler karıştırdığımızı anlamıştı."

"Suna'ya söyledin, değil mi? Validemin casusuna!"

"Söylemek istemedim ama biliyorsun kardeşini. Lafı ağzımdan aldı."

Mehsa durup geri baktı. ''Hızlı yürüyün, çabuk!''

''Tabii teyze!'' derken Mesut'u kolundan çekti Niko. Hızlandılar. Arabaya binip Mehsa'nın karşısına oturdular ve eve kadar sessizce yol aldılar.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin