36. Veliaht

914 65 35
                                    

Sarayın her köşesine adeta gözle görülür bir huzur yayılmıştı. Vazifesi olan gayretli, dersi olan dikkatli, kalanlar ise oldukça keyifliydi. Yüzler gülüyor, diller tatlı söylüyordu. Herkes oldukça mutluydu.

Zühre Sultan hariç. Diğerlerinin aksine batıyordu ona bu mutluluk. Bir kurt kemiriyordu içini. Belki de oğlunu kucağına aldığından beri içindeydi o kurt. Ancak son günlerde canını fazla yakmaya başlamıştı. Çünkü oğlunun önünde bir şehzade vardı, yaşı büyük olan oydu. Kafeste geçirdiği senelerin aklından bir şey eksiltmediğini ispat etmişti ve kanun da belliydi.

Herkes Şehzade Şahin'i konuşuyordu artık. Oysa eskiden en çok Mesut konuşulurdu. Hatta hep birlikte olduklarında en çok o konuşurdu. Ancak şimdi oğlunun sesi arada bir çıkıyordu. Sultan, kıymetli kardeşiyle konuşuyor ve diğerleri de sessizce onların sohbetini ve gülüşmelerini dinliyordu.

Mesut artık iyice geriye atılmıştı, annesi çok net görüyordu bunu. Birkaç ay önce tahtın sonraki sahibiyken şimdi ise sıradan bir çocukmuş gibi bir köşede ilgi bekliyordu. Birileri onu hatırlarsa ya da çocuk kendini belli ederse ilgi görüyordu. Böyle böyle başlayacaktı unutulmaya. Evvela babası, ardından amcası unutacaktı.

''Zühre!''

İsmini duyduğunda başını çevirdi. Çaprazındaki koltukta oturan Sultan ikiz kızlarını seviyordu.

''Buyurun Sultan'ım.''

''Memnun musun Mehsa Sultan'dan? Vazifesinde başarılı olabiliyor mu?''

Haremdeki işleri pek sormazdı Sultan. Çünkü güvendiği halası ve baş hatunu vardı. Onlar her işi layıkıyla yerine getiriyor ve haremdeki nizamı sağlıyordu. İlk yardımcıları Melike olmuştu. Çocuk sayılacak yaşına rağmen Hüma da elinden geleni yapıyordu. Şimdi Mehsa da onlara katılmıştı.

''Evet. Bir hayli gayretli.''

''Dün onunla konuştum.''

''Neden? Bir kusuru mu oldu?''

''Hayır. Konuşmak ve yakından tanımak istedim.''

''Bir zararı yok. Aksine faydası oluyor.''

''Öyle görünüyor. Konuştuktan sonra benim de içim rahat etti.''

Sultan gülümseyip yine kızlarını sevmeye başladı. Zühre'nin yüzündeki zoraki gülümseme solmuştu. Şehzadenin de, hatununun da bir kusuru yoktu, herkes onları çok seviyordu. Belki bir gün amcası canına kastedecekti ama buna rağmen oğlu da onun etrafında pervaneydi.

''Sultan'ım, Mesut beni biraz düşündürüyor.''

''Hangi hususta?''

''Eğitimine nasıl devam edecek?''

''Şimdiki gibi. Enderun'da.''

''Hususi bir odaya alınmayacak yani?''

Sultan konuşurken kızlarına bakmıştı ama şimdi hatununa döndü. ''Korkunu anlıyorum Zühre. Mesut amcası gibi olmayacak. Bunun sözünü ben veriyorum sana.''

''Şehzade Şahin de aynı mı düşünüyor?'' Zühre çekinse de yutkunduktan sonra konuşmasını sürdürdü. ''Ya da vakti geldiğinde aynı mı düşünecek?''

Sultan kızmış ve anında kaşlarını çatmıştı. ''Bir daha ağzından böyle lakırdılar çıktığını duymayayım Zühre. Mesut hür bir şehzade olarak yaşayacak ve sırasını bekleyecek. Amcasından ona en ufak zarar gelmez. Gelmeyecek! Bunu kafana sok artık.''

Zühre bir şey söylemedi, aslında bu sefer cesaret edip söyleyemedi. Karşısında oturan Sultan candan sevdiği kardeşini kapatmıştı bir odaya. Bir amca bunu yeğenine yaparken çok düşünmezdi herhalde. Ayrıca ya Şehzade Şahin sırasını beklerken sabırsız davranırsa, bir an evvel padişah olmak isterse? Oğlunun babasının canı da tehlikeye girebilirdi. Neler görmüş, nelere şahit olmuştu bu sarayın duvarları. Asla yapmaz, diye bir güvence yoktu.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin