43. Evlat

673 60 7
                                    

Sandıktan aldığı bohçayla yatağına gidip oturdu. Bohçanın uçlarını açtı ve içindeki kaftanı sevgiyle okşadı. Gencecik yaşında gelin gelmişti bu eve Dilber Sultan. Allah biliyor ya, hiç istememişti evlenmeyi. Diğer kardeşleri güle oynaya gelin olurken kendisi düğününden önceki gece sabaha kadar ağlamıştı. Sonrasında kocasını kaybettiğinde o geceki ağlamalarını düşünüp ne çok kızmıştı kendine. İstemeyerek geldiği bu evde sevgi ve saygıdan başka bir şey görmemişti. Kısa süren birlikteliklerinde Dilber Sultan da kocasını çok sevmişti.

''Ah, Celal Paşa.'' dedi, tebessüm ederek. ''En çok da şimdi burada olmanı isterdim.'' Geride bıraktığı ailesinin ne kadar mutlu olduğunu görmesini ve bu akşam vereceği müjdeli haberleri onun da duymasını isterdi. Kaftana hüzünlü gözlerle baktıktan sonra tekrar bohçayı kapattı ve sandığa geri koydu.

Odasından çıkıp alt kata indi. Yemek vaktiydi, herkes masada toplanmış onu bekliyordu. Baş köşeye oturup masadakileri süzdü. Torunlarının yüzünde haylaz bakışlar vardı. Gelinleri heyecanlı ve sabırsız görünüyordu. Hiçbir şeyden haberleri olmayan oğullarına bakınca hafifçe gülümsedi.

''Hayırdır validem?'' dedi Cemşah. ''Neye gülüyorsunuz böyle?''

''Ben gülmeyeyim de kimler gülsün!''

Ali de dikkatini ona verdi. ''Validem, güzel bir havadis mi aldınız?''

''Güzel de laf mı! Şahane!''

''Öyleyse söyleyin, biz de duyalım.''

''Evet, bir an evvel söylemem lazım, bu havadis bekletilecek bir havadis değil. Gözün aydın Cemşah Efendi! Karın gebe!''

Cemşah duyduğu şeyi hazmetmek için biraz bekledi. Ardından sevinçle yerinden fırlayacak gibi oldu ama bir aşırılıkta bulunmamak için kendini tuttu. Yanında oturan Ahsen'e dönüp tebessüm etti ve tekrar annesine baktı.

''Sağ olun validem, bana çok büyük bir müjde verdiniz.''

''Hepimiz için öyle evladım.''

''Gözün aydın!'' dedi Ali. ''Baba oluyorsun, öyle mi? Ben de nihayet amca oluyorum.'' Çocuklarına bakarak konuştu. ''Çocuklar duydunuz mu? Size bir kardeş geliyor.''

''İki!''

''Anlayamadım validem?''

''Çocuklara iki kardeş birden geliyor. Senin karın da gebe, Güllü Ali Paşa!''

Ali bir süre tepkisiz şekilde annesine baktı. Onun gösteremediği sevinci karşısındaki kardeşinin yüzünde gördü. Başını yavaşça yanında oturan Handan'a çevirdi. Sahi mi, diye sordu ona bakışlarıyla. Handan da çekingen bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"Bu iki müjdeli haber iştahınızı açmıştır. Buyurun, başlayın."

Dilber Sultan yemeğini yemeye başladığında da baktı masadakilere. Torunları sevinçle fısıldaşıyordu. Gelinleri ve oğulları kaçamak bakışıyor, adeta gözleriyle konuşuyordu. Rahatça konuşabilsinler diye masadan erken kalktı. "Semiha!" diye seslendi mutfağa doğru. Ağız alışkanlığı olarak söylemişti bu ismi. Masadakiler sessizleşti. Çünkü bu ismin anılması yasaktı. "Cemile!" deyip yanlışını düzeltti. "Kahvemi hazırla!" Keyfi yerindeydi, o nankör kızı hatırlamak dahi bunu bozamazdı. Oturma salonuna doğru gitti.

Cemşah biraz bekleyip annesinin gittiğinden emin olunca hemen Ahsen'e döndü. Ellerini tutup ona gülümsedi. Az daha sarılacaktı, abisini hatırlayınca kendini tuttu.

"Ne vakit öğrendin?"

"Kendimde bir başkalık hissediyordum son günlerde. Handan yengeme danıştım. Gebe olabilirsin ama evvela emin olalım, dedi. Öğleden sonra bir ebe geldi. İkimize de aynı müjdeyi verdi."

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin