2 - Yedi Kız Kardeş

En başından başla
                                    

Periler için zaman kavramı yoktur. Bizim için yaşlanma bir seçenek olmadığı için sadece mevsimleri takip eder üzüm mevsiminde şarap, böğürtlen mevsiminde reçel yaparız. Zamanın değeri bu kadardır. Fakat açık konuşmak gerekirse Yıldız Yağmuru'ndan bin dokuz yüz doksan altı yıl sonra insanların Han ve Hanımı tüm cesaretlerini toplayıp en iyi ve en akıllı elçileri olan Yedi Kız Kardeş'i ormana gönderdiler. Kulağa biraz tuhaf geldiğinin farkındayım, yedi tane birbirine benzeyen kadın ve on binlerce peri. Annem kadınların ilk geldiğinde yüzlerindeki ifadeden ölmeye geldiklerini sanmış, savaşmaya değil sadece ölmeye. O kadar korkuyorlarmış ki annem kocaman kanatlarını arkasında yapabildiği kadar saklamaya çalışarak onlara doğru yaklaşmış ve başını eğerek onları selamlamış. Şimdi açıklığa kavuşturmam gereken bir durum var. Periler, insan diline hakim değiller. Bizim kendi lisanımız var ve bu lisan acunda konuşulandan epey farklı. Bu durum insan kadınlardan birinin onları sesli bir şekilde selamlamasıyla ortaya çıkmış. Annem sadece gülümsemiş ve uzun bir adım atıp, büyük bir cesaret gösterisiyle selam veren kadının önünde durup ona sarılmış. İşte ilk barışçıl peri ve insan teması da bu şekilde gerçeklemiş. Ama aslında annem kadını sakinleştirmek için büyü yaptığını daha sonra itiraf edecekti.

İnsan kadınlar için evler yapılmış, periler hâlâ daha onların önünde büyü yapmamaya dikkat ediyorlarmış. Öncelik dili öğrenmek ve kendi dillerini de öğretmek olmuş. Usları daha gelişmiş olan peri halkı insan dilini kavramakta çok zorlanmamışlar, kendi aralarından öğretmen tayin edip diğer perilere de öğretmek için ormana dağılmışlar. Kız kardeşler ise bir yılın sonunda hem böğürtlen reçelinin tadına doymuş, hem de peri lisanını sökmüşlerdi. Artık kimse ilk günkü gibi çekingen veya korkak değildi. Kız kardeşler, perilerle şarkı söylüyor, kendi şarkılarını öğretiyorlardı. Hatta bazıları perilerin telli tuhaf çalgısını çalmayı öğrenmişti. Ormanda her zaman bir eğlence, bayram havası vardı.

Perilerin her şeyi kutluyor olmaları ilginç geldi kadınlara, güneş açıyor bunu kutluyorlar, şarap yapıyorlar bunu kutlamak için şarap içiyorlar, göç eden bir kuş sürüsünü kutluyorlar, ilk böğürtlenleri kutluyorlar hatta son böğürtleni bile kutluyorlardı (evet, kulağa ne kadar aptalca geldiğinin farkındayım. Ne yapayım huyumuz kurusun kutlamaları seviyoruz). Hep beraber oyun oynuyorlar, tiyatro sergiliyorlardı. İnsanlar bu hayal aleminden çıkabildiklerinde perilere insanları anlatıyor, kendi hükümdarlarından, şehirlerinden, kendi beton evlerinden, yemeklerinden hatta diktikleri elbiselerinden bahsediyorlardı. Öğrenmek isteyenlere daha sonra işlerine çokça yarayacak olan ok ve yay yapımını ve kullanımını öğrettiler.

Her duydukları tuhaf geliyordu. Önce perilerin eğer dış güçlerden korunabilirlerse sonsuza kadar yaşadıklarını öğrendiler, bu onları dehşete düşürdü çünkü periler karşısında kendi ömürleri kelebekler kadardı.

Periler sihir konusunda hâlâ daha insanlara güven duymuyorlardı. Eğer büyü yardımıyla yağmur getirecek, soğuğu dindirecek hatta topraktan çilek çıkaracak olurlarsa bunu insanların önünde yapmamaya dikkat ediyorlardı. Kışı yaşamaya bile katlanmışlardı. Fakat kışın ortasında yaşanan bir olay perileri büyük şaşkınlığa sürükledi. Kadınlardan ikisi toprağın ortasına yığdıkları odunlarla bir şey yapmaya çalışıyorlar odunları birbirlerine sürtüyor, üflüyor sabırsızca hareket ediyorlardı. Daha sonra sarı, kırmızı renklerde bir ışığın odunların arasından süzüldüğünü gördüler. Daha da yaklaştıkça bu ışığın güneş gibi sıcaklık verdiğini fark ettiler. İlk şaşkınlıktan sonra bu şeyin ateş olduğunu, bununla insanların ısındıklarını, barındıklarını ve yediklerini anlattılar, kontrol altında tutulmazsa tehlikeli olabileceğini tüm ormanı yok edebilecek güçte olduğunu söylediler. Böylece periler ateşten korktu ve onu sevmedi. Ateş kötü yapılmış bir sihir gibiydi, faydasından çok zararı olabilirdi ayrıca onsuz da binlerce yıl yaşamışlardı. İnsanlar sordular bu zamana kadar ateşsiz nasıl yaşadıklarını. Annem kendi yöntemleri olduğunu, zamanı gelince öğrenebileceklerini söyledi, böylece kız kardeşler sabırla bekledi.

YILAN YÜREKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin