38

973 80 29
                                    

"Kendine dikkat et. Sana verdiğim çizimlere göz atmayı unutma, Jess. Biliyorsun, sergiye çok az kaldı."

William'ın sözlerini sessizce onayladım. Yanağına bir öpücük kondurup binanın merdivenlerinden inmeye başladım. William'la ders saatlerimizi 1 saat uzatmıştık. Önümüzdeki haftalarda yapılacak olan sergi için çizimlere başlayacaktık. William, genel kuralları iyice öğrendiğimden emin olmak istiyordu.

Bu süre zarfında Jonathan evde bulunmuyordu. Bunu kasıtlı yaptığını biliyordum. William onun her seferinde ders saatlerinin uzadığını ya da Dustin'in yanında olduğunu söylüyordu. Bunun kırılmamam için uydurulmuş bir bahane olduğunu biliyordum. Jonathan, biraz boşluk istiyordu. Bunu sesli dile getirmemişti. Fakat hareketleri, kampüs içinde benden kaçırdığı gözleri, mesajlarıma artık dönmemesi ve evine her geldiğimde varlığını bu evde bulamamam... Her şey açıktı. O beni seviyordu ama, bana güvenmiyordu.

Apartmandan dışarı çıktığımda soğuk hava yüzüme çarptı. Paltoma sarıldım ve metroya binmek için kaldırımda yürümeye başladım. Arabamı uzun zamanlı bir bakıma bırakmıştım. Son günlerde biraz olsun mantıklı düşünebilmek için yürümenin ve insan içine karışmanın yararlı olacağını umut ediyordum.

Yolun diğer tarafına geçeceğim sırada karşımda duran küçük parkta benden saklanan bedeni gördüm. Jonathan Heart bir bankta oturuyor ve kararmış gökyüzünü izliyordu. Dersleri uzun sürmüyordu. Dustin'i ziyarete gitmiyordu. Jonathan bu parkta benim, evinden çıkıp gitmemi bekliyordu.

Beynim, onun yanına gitmemem gerektiğini sürekli vurguluyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Beynim, onun yanına gitmemem gerektiğini sürekli vurguluyordu. O bir zaman istiyorsa, bunu ona vermeliydim. Fakat kalbim, onu her gördüğünde son kez atacakmış gibi hastalıklı bir şekilde atmaya tekrar başlamıştı. Kalbim bu savaşın içinde en çok acı çeken taraftı. Yorgun, yalnız bir savaşçı... Onun artık bu savaştan galip ayrılması gerekmiyor muydu? Onun artık bu savaşın yaralarından arınması geremiyor muydu?

Ayaklarım beynimin fısıldadığı sözcüklere aldırış etmedi. Yönünü ona, onun oturduğu banka ayarladı ve oraya yürüdü. Yanına yaklaştığımda Jonathan hâlâ gökyüzüne bakıyordu. Yanına oturduğumda Jonathan hâlâ gökyüzüne bakıyordu. Bir süre sessiz kaldım. Bakışlarımı onun gibi karanlığa diktim. Fakat sonra dilim kendiliğinde çözüldü.

"Bir boşluk istiyorsan, bunu bana söyleyebilirdin."

Jonathan gözlerini bana çevirmedi. Ama ben artık ona bakmaya başladım. Kalbim kadar yorgun yüzüne... Sözcüklerime devam ettim.

"Eğer bunu istediğini söyleseydin, karşına asla çıkmazdım."

Jonathan dudağından çıkan alaycı  kahkahaya engel olamadı. Gözlerini o karanlıktan çekip bana değdirdi. Onun gözlerine bakarken sonsuz bir okyanusun ortasında kalan tek bir ada parçası görüyordum. O ada parçasına sımsıkı sarılıyordum. Tek başımaydım. Yalnızdım. Ve okyanusta boğulmamak için o adaya ihtiyacım vardı. Bu ada Jonathan'ın kalbiydi. Jonathan'ın kırdığım kalbi...

"Karşıma çıkmasan bile hep rüyalarımdasın, kalpkıran. Gözümü her kapattığımda, hep bir adım uzağımdasın. Sadece bir adım..."

Güldü. Ellerini saçlarıma uzattı. Nazikçe tutamlarını okşadı. Daha sonra sıcak avuçları soğuk yanaklarımla buluştu. Dokunuşu ne kadar şefkat doluysa, kelimeleri bir bıçak kadar keskindi.

"Ve sonra elimi uzatıyorum. Sen elimi tutuyorsun. Sana olan aşkımı kulağına fısıldıyorum. Bana olan aşkını kulağıma fısıldıyorsun. Lakin, birkaç dakika sonra bana artık aşık olmadığını haykırıyorsun."

Çünkü Jessica, sen bu zamana kadar hep böyle yaşadın.

Gözümden düşen yaş onun avucuyla buluştu. Eğer hayatımda sadece bir dilek hakkım olsaydı, herkesin aklından o karanlık geçmişi silmeyi dilerdim. O karanlık, kalbimi bir ağ gibi saran geçmişi... Kalpkıran denildiğinde onun aklına gelen ilk kişi  olmak istemiyordum artık. Onu seviyordum. Onu çok seviyordum. Kendini diğer aşklarımla karşılaştırmasından nefret ediyordum. Ve bunun için onu suçlayamamaktan...

Tek bir gözyaşı, binlerce gözyaşına dönüştü. Şimdi onun eli yanağımda yaslıyken sarsılarak ağlamaya başladım. Onun için, ona ağlıyordum. Jonathan bedenini yaklaştırdı ve başımı göğsüne yasladı.

"Nefes al."

Fısıltısı kulağıma bir annenin şefkatli yüreği gibi aktı.

"Benimle nefes al."

Fısıltısı kulağıma bir sevgilinin sonsuz dileği gibi ulaştı.

Ben ağlamaya devam ederken başımı göğsünden uzaklaştırdı. Yaşlarla parlayan gözlerime baktı. Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Nazik bir öpücük... Yaşlarla ıslanmış soğuk dudaklarımı sıcak dudaklarına şefkatle değdirdi. Öpüşü ne kadar şefkat doluysa, kelimeleri bir bıçak kadar keskindi.

"Uzun bir boşluğa ihtiyacım var, kalpkıran. Seni rüyalarımda görmemeye ihtiyacım var."

------

Deniz: Ben bir şey yaptım.

Yağmur yazıyor...

Yağmur çevrimiçi

Yağmur yazıyor...

Yağmur: Ah, korkuyorum.

Deniz yazıyor...

Deniz çevrimiçi

Deniz yazıyor...

Deniz: Ben de öyle...

Yağmur: Ne yaptın sevgilim?

Deniz yazıyor...

Deniz çevrimiçi

Deniz yazıyor...

Deniz: Senin ve benim için bir uçak bileti aldım.

Yağmur yazıyor...

Yağmur çevrimiçi

Yağmur yazıyor...

Yağmur: Ne? Nereye?

Deniz yazıyor...

Deniz çevrimiçi

Deniz yazıyor...

Deniz: Türkiye'ye.

YN/ Final bölümünde görüşmek üzere ❤

Heartbreaker |TextingWhere stories live. Discover now