11

1K 91 25
                                    

"Gelmemi istemediğine emin misin?"

Yağmur'un sesini duyduğumda taktığım emniyet kemerini çıkartıyordum. Bakışlarımı ona çevirdim. Endişeyle beni süzüyordu. Halbuki bu fikri bana o vermişti. Pes etmemem gerektiğini dile getirmişti. Buna beni inandırmıştı. Jonathan'ın kalbini kazanacağıma beni inandırmıştı. Fakat, ilk önce o kalbi bulmam gerekiyordu. Bana söylediklerinden sonra buraya gelmem belki de aptalcaydı ama ben zaten hayatım boyunca aptalca şeyler yapmıştım.

Yavaşça yanımda oturan kıza gülümsedim. Beni, benden daha çok düşünmesini seviyordum. Ben kendimi hiç düşünmeden okyanusun dibini boyluyordum. O ise beni kurtarıyordu. Boğulduğum her okyanustan beni çıkartmıştı. Hiç şikayet etmemişti. Kendini boğmayı bile göze almıştı.

"Başarabilirim. Bunu bana sen söyledin. Şimdi neden o endişeli gözlerini gözlerime dikiyorsun?"

Derin bir nefes bıraktı atmosfere. İçinde bir savaş verdiğini biliyordum. Daha çok üzüleceğim ihtimalini düşünüyordu. Kendi kendini yiyordu belki de... Üzüleceğimi ben de biliyordum. Fakat, eski Jessica'nın benliğinde savaşmadan o savaş meydanını terketmek yoktu. Asla beyaz bayrağı sallayan taraf olmamıştım, olmayacaktım.

"Hadi, in arabadan. Yoksa seni o sınıfa ellerimle bırakacağım."

Vitesin üzerinde duran elinin üzerine  bıraktım elimi. Hafifçe sıktım. Güçlü olduğumu bilmesini istiyordum. Bu savaşta asla kaybeden ben olmayacaktım. Kalbimi zehirleyen Jonathan'dı. Zehrin bir panzehiri olmalıydı. O panzehir yine Jonathan'dı. Hayata tutunmam için ona ihtiyacım vardı. Yeni hayatıma kavuşmam için benimle olmalıydı.

Arabadan indiğimde arkama bakmadan kursun olduğu binanın içine girdim. Eğer bakarsam, ayaklarımın tekrar beni o arabanın içine tıkacağını biliyordum. Buradan kaçacağımı ve bir daha asla bu binadan içeri giremeyeceğimi...

O gün Yağmur'un bulduğu afiş, dikenli çalılarla tıkanmış yolumu açan bir kurtarıcıdan farksızdı benim için. Jonathan'ın gittiği bir resim kursu olduğunu biliyordum. Lakin, bu bilgi beynim için oldukça önemsizdi. O an'a kadar... Yağmur'un fikri açıktı. O kursa kayıt olacaktım. Böylece ona daha da yaklaşabilirdim. Beni sevmesini sağlayabilirdim. Her gün kalbimi kalbine yakınlaştırabilirdim. Tabii kalbini bulabilirsem...

Bina 3 kattan oluşuyordu. Bir yetenek merkeziydi. İçinde müzik kursu, tiyatro kursu ve dans kurslarının da bulunduğu sınıflardan oluşuyordu. Dilara'nın küçükler grubuyla bu binada bale öğrendiğini biliyordum. Dönem ortası kayıt almıyorlardı. Fakat, müdür Yağmur'un annesinin yakın arkadaşıydı. Kaydımı yaptırmam zor olmamıştı.

Asıl zor olan şey nasıl resim çizeceğimdi. Ben bu konuda doğuştan yeteneksizdim. Düz çizgi bile çizemezdim. Bir süre sonra elim titrer ve çizgi yoldan çıkmış olurdu. İlkokul da resim dersinden aldığım düşük notların sebebi buydu.

Merdivenleri hızla çıkıp 2. kata ulaştığımda derin bir nefes aldım. Onun burada olduğunu biliyordum. Kalbim yeni doğmuş bir bebeğin kalbi gibi hızla çarpıyordu. Ellerim terlemişti. Bu heyecanın bir gün sonum olacağını biliyordum. Yine de kendimi toparlanmak için zorladım. Sınıfın açık kapısına adımladığımda görüş açıma ilk onun gireceğini beklemiyordum. Kapının önünde öylece dikiliyordum. Sınıf boştu. O ise şövalenin önüne oturmuş tüm dikkatini tuvale vermişti. Onu daha önce resim çizerken izlememiştim. Genelde kağıtlara başını gömer, yüzünün görünmesini engellerdi. Bu defa tüm yüz hatları karşımdaydı. Gözlerini kısmış elinde tuttuğu o fırçayı öz güvenle tuvalin üzerinde gezdirmeye başlamıştı. Bu görüntü bana cennetten bahşedilen bir armağandı. Tüm günahlarıma rağmen Tanrı beni hâlâ görüyordu. Dualarımı duyuyordu.

Adımlarım benim emrim olmadan ona doğru ilerlemeye başladı. Topuklarımdan çıkan ses dikkatini dağıtmıştı. Bakışları bakışlarımla buluştu. Mavi gözleri afallamıştı. Yüzündeki ifade içimde saklanmış o öz güveni alevlendirdi.

Elimi öne uzattım ve dudaklarımdan çıkan emin kelimelere ben bile şaşırdım

Ups! Ten obraz nie jest zgodny z naszymi wytycznymi. Aby kontynuować, spróbuj go usunąć lub użyć innego.

Elimi öne uzattım ve dudaklarımdan çıkan emin kelimelere ben bile şaşırdım.

"Merhaba, yeni sınıf arkadaşım."

-------

Deniz: Sence başarabilir mi?

Yağmur yazıyor...

Yağmur çevrimiçi

Yağmur yazıyor...

Yağmur: Bu soruyu bana önceden sorsaydın, gözüm kapalı evet derdim, sevgilim.

Yağmur: Fakat, artık o kadar emin olamıyorum.

Yağmur: Bunu her ne kadar dile getirmek istemesem de, o çok değişti.

Yağmur: Evet, eskiden de böyle oluyordu.

Yağmur: Ama 24 saat sonra kendine geliyordu.

Yağmur: Jessica aylardır kendine gelemiyor.

Yağmur: Ve ilk defa bu kadar canı yanıyor.

Yağmur: Bunu hissediyorum.

Yağmur: Bunu istemiyorum, Deniz.

Yağmur: Onun üzülmesini hiç istemiyorum.

Deniz yazıyor...

Deniz çevrimiçi

Deniz yazıyor...

Deniz: Ben de istemiyorum.

Deniz: Lakin, kaderin önüne geçemiyoruz, sevgilim.

Deniz: Kaderin önüne hiç geçemedik.

Yağmur: ve geçemeyeceğiz...

Deniz yazıyor...

Deniz çevrimiçi

Deniz yazıyor...

Deniz: Hadi gel, ikimizin de aklının dağılmasına ihtiyacı var ve ben bunu en çok nerede başaracağımızı biliyorum.

Yağmur yazıyor...

Yağmur çevrimiçi

Yağmur yazıyor...

Yağmur: Ah, yine mi?

Deniz: Neden olmasın ki? Geçenki maçın rövanşını almak istemiyor musun, yoksa?

Yağmur: Bunun büyük haksızlık olduğunu biliyorsun değil mi? Sen lisanslı bir basketbolcusun.

Deniz yazıyor...

Deniz çevrimiçi

Deniz yazıyor...

Deniz: Ve kalbini söküp alan o doktorum değil mi?

Yağmur: Kesinlikle öylesin, sevgilim.

Yağmur: Kesinlikle...

YN/ Jonathan'ın da artık kafasını dinleyecek yeri kalmadı...

Heartbreaker |TextingOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz