15.Kısım

5 1 0
                                    

-Koş ağabey, Ayşe Abla'yı zorla götürdüler, diye bağırdı Cemre.
O an Mesut dönüp Payiz'e baktı korku içinde. Neye uğradığını şaşırmıştı adeta ve kimlerin götürdüğünü bile tahmin etmeden, kimin götürdüğüne hüküm vermiş gibiydi. Son günlerde olan olaylar onu, böyle düşündürüyordu.
-Kim, diye sordu Adnan.
-Tufan diye seslendiler ona, adı Tufan'dı, deyip ağlamaya başladı Mine.
-Sakin ol, dedi Payiz. Sonra da Mesut'a dönüp;
-Kızları eve bırakalım önce, bulacağız Ayşe'yi, derken umutsuz gözlerle bakıyordu.
Herkes susmuştu. Ne diyeceklerini bilemiyor, tek kelime edemiyorlardı. Gözlerinde korku ve endişe vardı. Evin önüne kadar gelmişlerdi artık. Mesut, Cemre ve Mine'ye dönüp;
-Eve gidip bekleyin! Getireceğiz onu, dedi.
Merdivenleri birer ikişer çıkarken Mine ağlamaya devam ediyordu.
-Ne yapacağız Payiz? Bunlar nereden vuracağını iyi biliyor artık, dedikten sonra binalarının kapısına bir yumruk attı Mesut.
-Sakin ol! Mahallede değillerdir gitsek bile.
-Ben bir ön araştırma yapayım isterseniz, deyip ayrılmak için izin istedi Adnan.
-Tamam. Sen bir şeyler bulursan Kapalı Saha'ya gel. Muhtemelen orada oluruz.
Payiz bunları söyledikten sonra Yıldırım Çetesi'nin de Kapalı Saha'ya gidip beklemelerini söyledi ve sonra da Mesut ile birlikte yürümeye başladılar. Bitik bir haldeydi Mesut.
-Topla kendini kardeşim, bak Adnan bizi onlara götürecek!
-Nasıl yani, diye soran Mesut kaşlarını çatıp düşünmeye başladı. Sonra da yüz metre kadar bir mesafede, önlerinde yürüyen Adnan'ı gördü.
-Yoksa...
-Her şey plan Mesut, hataya yer yok, derken Payiz'in gözlerindeki umutsuzluk yerini umut dolu bakan gözlere bırakmıştı.
-Peki neden en son ben öğreniyorum ağabey?
-Çünkü senin o an öyle davranman gerek, haberin yokken daha iyi oynuyorsun. Keza Adnan da salak değil, farkedebilir. Yanlış yapma lüksümüz yok, anla beni.
Hak vermişti ona Mesut;
-Mine ile Cemre de mi oyunun parçası, diye sordu hayretler içerisinde.
-Cemre bizi buna itti desek daha doğru olur. O gerçekten Canan Hanım'ın anlattığı kadar var! Kardeşin bir dahi.
Ne diyeceğini bilemedi bir an sustu Mesut. Annesinin lafı geçince hep oluyordu bu ona. Sonra nasıl olduğunu merak ettiğini farketti ve Payiz'e dönüp,
-Nasıl oldu, diye sordu.
Nerden başlayacağını bilemedi Payiz.
-Yusuf Ağabey..
Etrafına bakıp göz gezdirdikten sonra Payiz'e dönüp,
-Hani nerede Yusuf Ağabey, diye sordu Mesut.
-Yok burada değil. Onunla Adnan için yaptığımız planı yaparken bunu da konuşmuştuk. Biz onun yanından ayrıldıktan sonra Ayşe gilin evine gidecek, planı anlatacaktı. Kapalı Saha'da bekleyecektik biz ve Cemre ile Mine gelip Ayşe'yi aldıklarını söyleyecekti. Adnan, böyle bir plan yapmadıkları için hemen Tufan'a hesap sormaya gidecekti. Bak gidiyor şu an. Sanırım Ayşe "Adnan benden gözlerini kaçırır gibiydi" derken Adnan'ın kendisine karşı bir şeyler hissettiğini kastetti. Korkarım haklıydı da. Bu yüzden koşa koşa gidiyor Mesut. Koşmamız gerek.
-Tufan gili görürsek ne yapacağız ağabey? Keşke çocuklar Kapalı Saha'ya gitmek yerine peşimize takılsalardı.
-Şu an sadece yerlerini öğreneceğiz Mesut! Bir şey yapmayacağız.
-Neden ağabey?
Cebinden tabaka çıkardı Payiz, bu da son günlerde yaptığı bir şeydi. Bu yüzden Mesut tabakayı görünce şaşırmıştı.
-Hataya yer yok, dedi ve tabakanın içinden bir sigara sarıp, sonra da yakıp, yürümeye devam etti.
Sonunda gelmişlerdi. Adnan, yıkık bir evin bahçesinin duvarından atladıktan sonra içeriye girmişti. O evdeydiler muhtemelen. Payiz Mesut'a 'ben arkadan dolanacağım' deyip, dörderli sıra şeklinde yan yana kurulan evlerin çevresinden dönüp yine aynı evin bahçesine geldi. Arkada, muhtemelen kaçmaları için duran bir motorsiklet vardı. Bu yetmiyordu ama biraz daha gözlem yapması gerekiyordu Payiz'in. Ama Adnan, Ayşe'nin burada olmadığını öğrendikten sonra geri dönecekti Kapalı Saha'ya. O dönmeden Mesut'un yanına gidip, onu da alıp oradan uzaklaşmaları gerekiyordu. Risk alıp biraz daha yaklaştı eve doğru. Sonra duvarın bir kısmının kırık olduğunu farketti. Oraya yetişene kadar devam edip kırık olan yerin hemen yanında yere çömelerek sesleri dinlemeye çalıştı. Fakat net duyduğu bir iki kelime dışında hiçbir şey anlaşılmıyordu. Göz ucuyla bakmak için hafif doğruldu ve sonunda görünme ihtimalini de düşünüp baktı. Orada gördüğü manzara Payiz'in yüreğini burkmuştu biraz. Tufan, Osman ve Payiz'in en baştan sağır dilsiz sandığı iki kişi oturup, ot içiyorlardı. Adnan ise ayakta durup komut bekler gibiydi. İçini burkan da buydu. Adnan'ın neden böyle bir şey yaptığını anlamlandıramıyordu. Adnan bir ara öfkelenip parmağıyla tehdit eder gibi konuşuyordu. Tufan onu sakinleştirmek için bir şeyler söyledikten sonra elindeki otu ona uzattı. Adnan alıp iki yudum çektikten sonra onu geri uzattı. Ot içmesi bile yaralamıştı Payiz'i. Hızlıca olduğu yerden kalkıp aynı yolu dolandı ve Mesut'un yanına geldi. Gitmeleri gerektiğini söyleyip hızlıca uzaklaştılar. Mesut, içerde ne olduğunu sorunca, ona içerde olanları anlatıp onu da yaralamıştı. Şimdi hızlıca Kapalı Saha'ya dönmeleri gerekiyordu. Artık her şeyi öğrenmişlerdi. Adnan'ın Kapalı Saha'ya gelmesi yetecekti. Bir süre sessiz durduktan sonra bunu bozan Mesut oldu.
-Sence annemi öldüren Adnan mı?
Böyle bir soru beklemiyordu Payiz. Bir an düşündükten sonra sessizliğini bozdu o da.
-Seni böyle düşünmeye iten nedir? Sence o mu öldürdü?
-Tanıdık bir yüz görme ihtimalinden dolayı böyle düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi.
-Sanmıyorum ama öldürmemiş olması, işin içinde olmadığı anlamına gelmiyor.
-Nasıl yaptığını anlatacak değil mi ağabey? Anlatsın istiyorum.
-Bunu karşında anlatınca durabilecek misin peki?
-Durmak zorunda olduğumu biliyorum. En azından son kelimesini bitirene kadar...
Mesut sözlerini tamamladıktan sonra karşıdan gelen Yusuf'u gördüler. Selamlaştıktan sonra nerden geldiklerini anlamış gibiydi Yusuf ve;
-Sanırım saklandıkları yerleri buldunuz!
-Evet ağabey tam da tahmin ettiğimiz gibi Cemre ile Mine geldikten sonra Adnan ayrılmak için izin istedi, dedi Payiz.
-O zaman tahmin ettiğimiz gibi Adnan da Ayşe'ye karşı bir şeyler hissediyor. Korkarım ihanetinin sebebi de buydu.
-Ayşe'ye mi? Yok olamaz bu. Ben sabahlara kadar oturup ona Ayşe'yi anlattım. Hiç mi şüphelenmedim, diyerek kendisini böyle bir ihtimalin olduğuna inandırmak istemiyordu Mesut.
-Olabilir. Aşk insana her şeyi yaptırır, diyerek kesin hüküm verir gibi cevap verdi Payiz.
Herkes susmuştu yine. Zaten insan ne zaman bir yol bulamasa ya da karşısındakine anlamlı bir cevap yüklemek isterse, susmayı seçiyordu. Ya da bunlardan bağımsız herhangi bir cevap vermek istese de bu yolu deniyordu. Çünkü susmak, bir cevap niteliği taşıyordu. Ama sessizliği bozan Payiz oldu;
-Sen nereye gidiyorsun ağabey?
-Kütüphaneye. Bugün bizim kütüphane günümüz Payiz, unuttun mu, dedi güler yüzlü bir tavırla Yusuf.
Unutmamıştı kütüphaneyi, aksine hep aklındaydı ama son günlerde olan olaylar ona bambaşka duygular yaşatıyordu.
-Unutmadım da, günü şaşırdım ağabey.
-Gelin isterseniz diyeceğim ama işiniz vardır sizin. Adnan gelince ne yapacaksınız bir şey düşündünüz mü?
-Yok ağabey Kapalı Saha'ya gidelim biz, Adnan şüphelenmesin gelince. Daha bir şey düşünmedik. Sence ne yapmalıyız?
-Ne yaparsanız yapın, düşünerek yapmalısınız. Karşınızda kuralları olmayan ve kadına, çocuğa, hayvana acımayan insanlar var. Bu yüzden dikkatli olun. Takıldığınız yerde de gelin çocuklar, diyen Yusuf'un gözlerinin içi gülüyordu tekrar. Selamlaştıktan sonra tekrar yollarına devam etti iki arkadaş. Kapalı Saha'ya vardıklarında rüzgar iyiden iyiye kendini hissettirmiş, gökyüzünü kara bulutlar kaplamıştı..

YILDIRIM ÇETESİWhere stories live. Discover now