8.Kısım

19 2 0
                                    

Yağmurlu bir sonbahar akşamıydı. Yedi kişi yan yana yürüyorlardı. Ellerinde bıçak, sopa ve taş vardı bazılarının. Yağmurun iliklerine kadar ıslatmasına aldırış etmeden yürüdüler Kapalı Saha'ya kadar. Kapalı Saha, Payiz gilin evinin hemen yanında boş bir araziydi. Etrafı duvarlarla çevrildiği için Kapalı Saha deniyordu. Bir basketbol sahası büyüklüğündeydi, içinde futbol oynanan. Toprak sahaydı. Bir beton yığınına dönüşmek için gününü bekliyordu. Maç oynandığı zaman etrafındaki duvarlarda oturup izleyenler bile oluyordu. Çünkü bu mahalleye ait gibiydi. Başkaları top oynamaya gelse mutlaka kavga edilir, bir şekilde sahadan çıkarılırdı. Bu mahallenin takımı futbol oynardı çoğunlukla. Mahallenin bir takımı, o takımın da bir adı vardı; Yıldırım Spor.
İsmi kimin koyduğu belli değildi ama bu mahallede çocuk olan ve büyüyen herkes istisnasız Yıldırım Spor oyuncusuydu. Yağmur biraz dinmişti, 'ahmak ıslatan' diye tabir edilen şekilde yağıyordu. Tanıdık yüzler vardı o yedi kişi içinde. Adnan elindeki bıçağı Mesut'a verip 'Bu sende kalsın' dedi. Kapalı Saha'nın açık olan kısmından içeriye iki kişi girdi. Mesut gilin orda olduğunu görünce içlerinden biri ıslık çaldı ve sahanın diğer kapalı taraflarından duvarın üstüne belli aralıklarla yirmiye yakın kişi çıktı. Ellerinde sopalar vardı. Gelenler Beyrantepe çocuklarından başkası değildi. Kolunun arasına sıkıştırdı Mesut bıçağı ve beklemeye başladı olduğu yerde. Beyrantepe çocukları yaklaşmaya başladı onlara. En sonunda bir daire çizilmiş gibi etrafını sarmıştı. Kendi sahalarında, hatta kendi mahallelerinde pusuya düşmüştü Gezievleri çocukları. Beyrantepe çocuklarından lakabı 'hortum' olan, ismi Süleyman bir şeyler söylemek için hazırlandı. Volta atar gibi gidip geliyordu.
-Kendi mahallenizde pusuya düştünüz. Bizimle baş edemezsiniz bunu anlayın artık. Yoksa anlatmayı biliriz, derken kendinden emindi.
-Elbet sizin de dinleyip, bizim anlatacağımız zaman olur. O zaman tane tane anlatacağıma söz veriyorum, dedi Mesut.
Sokağın ışığı yarım yamalak vuruyordu sahaya. Herkesin varlığı netti ama yüzleri ışığın vurduğu yerler kadar yarım yamalak görünüyordu.
-Haklısın belki o gün de gelir ama bugün biz anlatacağız siz dinleyeceksiniz, derken Süleyman hafif sırıtıyordu.
-Dinliyoruz o zaman, lafı uzatma, dedi Adnan.
Beyrantepe çocuklarından olan Osman iki adım atıp Adnan'a yaklaştı.
-Birincisi özür dileyeceksiniz hepimizden teker teker. İkincisi bir daha mahallemize adım bile atmayacaksınız. Üçüncüsü bizim gençlerden herhangi biri mahallenizde gezerken, hani olur ya ayağı taşa bile takılıp yere düşerse, bunu sizden biliriz ve bu kez yirmi kişi olmayız. Dördüncüsü ise..
-Kaça kadar sayacaksın acaba, deyip lafa karıştı Mesut.
-Bu son, söz. Dördüncüsü ise Kapalı Saha bizimdir artık sizin değil, dedi Osman ve ekledi:
-Bu, son söz!
Kendinden emin olmakla birlikte sayıca fazla olmanın rahatlığı vardı üstünde. Yoksa ne Osman Kapalı Saha'da böyle bir laf söyleyebilirdi yüzlerine, ne de bunu dinleyecek insan bulabilirdi. Karşısındaki çocuklar Gezi Evleri'nin en hareketli, en hararetli çocuklarıydı. Bu fırsatı yakalamayabilirdi bir daha, maddeleri saymak için.
Mesut kolunun arasına sıkıştırdığı bıçağı eline kaydırdı ve bir hamlede Osman'ı yakalayıp bıçağı şah damarının olduğu yere tuttu.
-Keseyim mi hayatla bağını, bunu ister misin?
-Yapma, derken Osman'ın sesi titriyordu.
-Dinleyin o zaman tane tane anlatıyorum! Madde madde sayamayacağım ama size bir kolaylık yapabilirim. Bu arkadaşın saydığı tüm maddeler sizin için geçerlidir, dedi Mesut.
Kurban durumundayken de sesi titremiyordu Mesut'un, bunları söylerken de.
-Tamam bırak artık arkadaşımızı, özür dileriz, dedi Hortum Süleyman.
-Şimdi birer ikişer kaybolun burdan, en son Osman gelecek arkanızdan. Arkasına dönüp bakan Osman'ın infazını görür, ona göre!
Bu sözler Mesut'un ağzından dökülmüştü. Adnan'ın o anki kararla verdiği bıçak belki mahalleyi de kurtarmıştı, yedi kişiyle birlikte. En son Osman yürüdü gitti ve arkasına bakan olmadı.
-Ucuz kurtulduk, dedi Adnan Mesut'a.
-Senin sayende.. O bıçak kolumun arasında olmasaydı, daha maddeleri saymadan saldırıya geçmiştim. Öyle olsaydı dayak yiyecektik ve belki de her şeyden öte itibarımızı kaybedecektik.
-Bunlar durmaz, yine gelirler. Ve bunlarda 'teke tek' anlayışı yok. Sayıca çok fazlalar. İllaki mahalleden bir iki kişiyi kaldırırlar. Özellikle sen, dikkat et kendine Mesut, tek dolaşma.
Sessiz kaldı Mesut. Çünkü aslında her gün düşündüğü bu sorunun konusu açılmıştı. Gitmek, kaçmak istedi hemen oradan. Çünkü yalnız kalmakla işlerin hallolacağına inanıyordu. Çünkü ancak yalnız kalırsa rahat ağlayabilirdi. Kafasının içini kemiren o soru yine karşısına çıkmıştı.
"Neden?"

* * *

Mesut'un evinin hemen yanında aynı katta Ayşe adında bir kız vardı. Mesut ölesiye tutkundu ona. Geceleri uyuyamayan, sabahları kalkamayan biriydi ama Ayşe'nin her gün saat on bir civarlarında kapı önüne çıkıp oturmasını izlerdi. Bir saat kadar izledikten sonra gündüz on iki gibi uykuya dalar, akşama kadar uyurdu. Akşam tekrar uyanır, Ayşe'nin kaldığı evin arkasına, tam odasının karşısında, her zamanki oturduğu yerde oturur onu görebilme ihtimalini kollardı. Kimi zaman bira içer, kimi zaman da ot içerdi. Yanına sürekli birileri gelip giderdi, bir kavga olsa ondan habersiz gidilmezdi çünkü Payiz'den sonra mahallede sözü geçen kişi Mesut'tu. Payiz kendi dünyasına çekildikten sonra bütün yük Mesut'un omuzlarına dayanmıştı. İkisi can arkadaştılar, simaları da benziyordu şüphesiz ama en çok huyları benziyordu. Payiz'in kara dediğine ak demiyordu Mesut. Diğer gençler de öyleydi ama sadece Payiz dediği içindi bu. Mesut'un ak dememe sebebi Payiz öyle dedi diye değil, tamamen onun gibi düşündüğü içindi. Payiz onlarca kez Mesut'un orda oturmak yerine Ayşe'ye açılması gerektiğini anlattı ama hiçbir şeyden korkmayan Mesut, bundan korkuyordu. Çünkü hayır deme ihtimali vardı. Çünkü eğer hayır deseydi Ayşe, onun için bir daha hayal kuramayacaktı. Her gün hayalinde giydiremeyecekti ak gelinliği ona.
Bir gün iki arkadaş oturuyorlardı her zamanki gibi Ayşe'nin odasının karşısındaki yerde. Payiz elindeki cevizleri kırmaya çalışıyordu. Küçük, saçları sarı olan altı ya da yedi yaşında bir kız Payiz'e bir kağıt verdi ve geri gitmek için dönerken Payiz kolundan tuttu kızı. Kırdığı cevizin içini, cebinden çıkardığı beş lira ile birlikte kıza verdi. Kız beş liranın mutluluğuyla hızlı hızlı koşarken bakkala doğru, Payiz de elindeki kağıda baktı.
Kağıdın üzerinde "yalnız oku, lütfen" diye bir not vardı. Kalktı ayağıya ve yürümeye başladı Kapalı Saha'ya doğru. Elindeki kağıdı okumak için açtı.

Merhaba Payiz,
Bu satırları yazmak için çok düşündüm.. Günlerce yazdım sildim, tekrar yazdım tekrar sildim ama en sonunda bugün silmemeye karar verdim. Odamın penceresinden bakınca hep seni görüyorum. Bazen perdenin arasından gizlice seni izleyip, hareketlerini gördükçe yeniden tutuluyorum. Sana karşı olan hislerim arkadaşlığımızdan öte bir platonik sevgiye dönüştü. Bu hislerimi bilmeni istedim, umarım senden bir cevap alabilirim. Seni seviyorum.

Ayşe


Neye uğradığını şaşırmıştı Payiz. Bir an sendeledi, düşecek gibi oldu. En yakın arkadaşının her gün tutkuyla, biraz daha bağlandığı ve ölesiye sevdiği kız, aynı hisleri kendisine karşı hissettiğini yazmıştı. O an ne yapacağını bilemedi, elindeki mektubu buruşturup cebine soktu. Mesut'un yanına doğru giderken, onun yüzüne bakmaya utanıyordu. Henüz arkadaşının yüzüne bakarken utanan Payiz, bunu ona nasıl anlatabilirdi ki?
-Kim yollamış kağıdı dostum, dedi Mesut.
-Hiç, hiç kimse. Saçma sapan biri işte, yazdıkları da öyle zaten. Kızı gördüm de hoşuma gitmedi, hayır dedim. Benim dükkana gitmem lazım, görüşürüz arkadaşlar.
-Bu ne acele Payiz, bir durum yok değil mi, diye söze karıştı Adnan.
-Yok, sadece gitmem gerek, deyip hızlı adımlarla ayrıldı ordan. Biraz yürüdükten sonra Kapalı Saha'ya gelip duvarları süzdü. Kimse yoktu, bomboştu saha. Payiz'in gözleri doldu ve Mesut'u düşündü. Onun öğrenince gireceği o kederi düşündü. Söylememeye ve bununla birlikte mahalleye, arkadaşlarının yanına çok sık gelmemeye karar verdi.
Mesut'un kafasının içini kemiren o "Neden" sorusu, Payiz'in çekilmesi ve zamanla yok olup hiç görünmemesine ithafen sorulmuştu. Ve o sorunun cevabıydı o mektup. Ama ne Mesut "neden" diye sordu, ne de Payiz mektubu anlatabildi. Yıldırım Spor'un kaptanı, takımına böyle veda etmişti..

YILDIRIM ÇETESİWhere stories live. Discover now