21.Kısım

10 0 0
                                    

Gözlerini açtığında hastanede, bir yatağın üstünde uzanıyordu Payiz. Hemen sağ tarafında babası Musa bey, sol tarafında ise elini tutan annesi Semra hanım vardı. Onların yanında ağabeyi Mahir, Mesut, Cemre ve Devran da bekliyorlardı. Babasının ve abisinin sakalları uzamıştı, göz altları mor, gözlerinin içi ise kıpkırmızıydı. Annesi ise elini tutmuş, dualar ediyordu. Payiz neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordu, herkesin yüzüne sırayla bakıyordu ve tek kelime etmiyordu. Sıra Devran'ın yüzüne bakmaya gelince, öylece durup gözlerine baktı ve onun gözlerindeki üzüntü ile birlikte Yusuf ağabeyini hatırladı, o anda içini kaplayan hasret yangını ile alev alev yanıyormuş gibi hissetti. Haberi ona Devran vermişti. Doğruldu yattığı yerden, oturdu ve iki eliyle yatak örtüsünü sıkıp olanları hatırladı.
-Yusuf ağabey, diye inledi.
-Tamam yavrum geçti artık, diyen Semra hanım içinden 'geçmiyor' diye geçiriyordu. Geçmeyeceğini biliyordu. İçindeki yangın gün geçtikçe daha da fazla alevleniyordu. Onsuz bir hayata alışmaya çalışmak, bir acıyı içinde büyütmek gibiydi. Sanki o acı bütün bedenini sarınca, sen de onun yanına gideceğine eminmişsin gibi büyütmek gibiydi içinde acıyı. Ama yine de yaşam gerçeği vardı. Geride kalanlar seni hayata bağlamaya mecburdu ve bunu olabildiğince başarıyorlardı.
-Geçmeyecek, diye karşılık verdi Payiz. Çünkü o da bunun geçmeyen bir yara olduğunu tahmin ediyordu. Kalktı ayağa ve;
-Çıkmak istiyorum buradan, diye seslendi başında duran kalabalığa. Elbiselerini yanındaki komidinin üstünden almaya yeltendi.
-Hastaneden çıkmadan doktora görünün mutlaka, diyen Musa bey oldu ve bunu Mesut'a bakarken söyledi.
-Tamam Musa amca, diye karşılık veren Mesut, Devran'a elbiselerini alması için parmağıyla göstererek işaret etti. Devran hemen elinden aldı elbiseleri Payiz'in ve tek eliyle de koluna girerek, diğer koluna giren Mesut'a bir bakış attı ve yürümeye başladılar. Mahir, Payiz'e bakıp gözlerini kıstı ve onun gözleri kısıldığında bir şeye kızgın olduğu çok anlaşılıyordu. Payiz bunu farkedip durdu aniden, herkesin dışarı çıkmasını rica etti ve ekledi;
-Mahir ağabey, sen biraz kalabilir misin, diye sordu.
Başıyla onayladı onu Mahir ve iki kardeş gidenlerin arkasından öylece baktılar. Kapının kapanması ile birlikte Mahir'e dönüp,
-Haklısın, diyebildi sadece Payiz.
Mahir tam araya girecekken sözlerine devam edecekmiş gibi bir işaret yapıp beklemesini söyledi ona, ve sözlerine devam etti.
-Hayatın sorgusuna girdiysek bir kez, soran da biz oluruz cevaplayan da.
Böyledir işte düşünmek. Yalnız kalınca insan, düşünceler sıralanır kafasında ama hangi düşüncenin hangi sırada olacağını bilemez. Bunu belirleyen sadece yaşadıklarıdır, önemli bir mesele kurcalamıyorsa kafasını.
Böyleyken işte, hayat çabuk yorar seni ve yaptığın, yapacağın bütün şeyler hayatından bezmen için bir nedenmiş gibi sıralanır hayatında.
Ama bezmen için sıralarken nedenleri, cevapları bulmak için de uğraşırsın, yaşamak için.
Çünkü bazen ölüm kurtuluştur kimseye kalmayan bu dünyada, bir de geride bıraktıkların varsa.
Onlar sen öldükten sonra da yaşar ve o günden sonra her gününü seninle yaşar, yeteri kadar hayatındaysa.
Hayatında değilse geride bıraktıkların onlar değildir, geride bırakılan
sen olacaksındır.
Bir kez girmişsen hayatın sorgusuna, çaresi yok yine soracaksın kendine,
Böyle yaşanır mı diye?
Yaşanmaz tabiki ama yaşayamadığı kadar yaşlanmamalı insan.
Beller sadece yaşlılıktan bükülmeli, omzuna bırakılan yüklerden değil.
Ya da ağlamaktan kırışmamalı gözler, düşünmekten ağarmamalı saçlar.
Ne yaşıyorsa vaktine göre, sessiz sedasız yaşamalı insanoğlu. Kalp sevgi ile dolmuşken, nefrete sürüklememeli diğer insanlar onu.
Kötülük yapmak kötünün yaşam tarzıdır ama kötüyü kötü yapan da yine ona yapılan kötülüklerdir bazen.
Tam da burada iyi olmak için bir sürü neden varken, yine iyi olmak için hiçbir neden bulamaz insan kendine.
O da kötülüğü seçer herkes gibi,
Ve hayat günden güne kötü bir yer olmaya devam eder.
Sözlerini bitirirken Payiz gözyaşları içerisinde kalmıştı. Aniden yere düşen bakışlarını kaldırıp, Mahir'in gözlerine baktı.
-Böyle işte ağabey, hayat günden güne kötü bir yer olmaya devam edecek. Sana 'haklısın' dedim, çünkü hayat beni kötü diye eleştirdiğim, yanlış gördüğüm, 'birbirlerini görmeden yürüyor' diye kızdığım insanın tam olarak kendisi haline getirdi. Üstelik onlar şu anda bu şekilde yaşamaya alıştılar, ben henüz yolun başındayım ve önümde kocaman bir yol var acıyı bitirmek için, diye son sözlerini söyledi.
Bu sözlerden sonra Mahir, Payiz'e sarılıp,
-Kötü de olsan, iyi de olsan kardeşimsin, ben nasıl olduğumu bilmeden, seni kötü ya da iyi olarak düşünemiyorum Payiz, sen özel bir insansın ve özel insanlar üzülmeye, kırılmaya, acı çekmeye mecburmuş gibi doğarlar. Yusuf ağabeyin kadar olmayacak biliyorum ama onun kadar seni anlamayı isterdim, dedi ve kapıyı açıp dışarı çıktı.
Payiz odadan çıkınca Mesut ve Devran'ın kapının önünde olduğunu gördü ve elbiselerini alıp tekrar odaya girdi. Üzerini değiştirip, tekrar dışarı çıktı. Sonra yolunu hiç çevirmeden kapıya doğru yöneldi. Arkasında Mesut ve Devran vardı yine. Kapının önüne çıkınca Yıldırım Çetesi'nin de kapı önünde beklediğini gördü. Mesut'a ve Devran'a bakıp,
-Herkesi evine yollayın, Yıldırım Çetesi diye bir şey yok artık, dedi.
Mesut, Devran'a Yıldırımları şimdilik evlerine yollamalarını söyledi ve Payiz'in peşinden seslendi;
-Gel ağabey, araba otoparkta..

Dostali jste se na konec publikovaných kapitol.

⏰ Poslední aktualizace: Mar 15, 2020 ⏰

Přidej si tento příběh do své knihovny, abys byl/a informován/a o nových kapitolách!

YILDIRIM ÇETESİKde žijí příběhy. Začni objevovat