48- Olalım Bakalım Ponçik

15.6K 824 128
                                    


Bir elini yavaşça öne doğru uzatmış, Nil'e bakarken "Dur dur" dedi titreyen sesiyle. Bahçeden çıkmak üzere attığı adımlarını devam ettiremedi Nil. Ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordu. Gerçekleri bilirse bir daha düzelemeyeceğini biliyordu sadece ve bunu Uğur'a yapacak cesareti yoktu. Bir adım daha attığında bu defa sesi daha güçlü çıkmıştı Uğur'un "Dur dedim dur!".

"Yaklaşma abi lütfen!"

"Delirtecek misiniz beni Nil! Benden niye kaçıyorsunuz!"

Nil korkuyla yaklaşan Esila'ya bakarken başını salladı. Sessizce bütün anlattıklarını unutmasını ister gibi bakmıştı ve bekleyen arabaya doğru var gücüyle koşmaya başladı.

Uğur da koşacakken Esila tuttu kolundan." Bırak gitsin Uğur, lütfen dur"

"Ne oluyor he?! Niye gidiyor niye geldi madem görmek istemiyor?! Lan delireceğim artık!"

"Aşkım..."

Öfkeyle ilerleyeceği sırada gözlerini sıkıca kapatıp Esila'nın sesine odaklandı. Aynı kelime birkaç defa yankılandı aklının odalarında, her tekrarlanışı biraz daha buğuluydu fakat devam etti.

Gözlerini açmadı bir süre. Hissettiği öfkeyi bastırmak için uğraşıyordu fakat yetmiyordu. Esila'nın yankılanan sesi yetmiyordu.

Ellerini yüzüne bastırarak derin bir nefes aldı. Kısa saçlarının üzerine sertçe ellerini bastırırken gözyaşları birer birer yanaklarına süzülmeye başladı. Adeta dışarıya atamadığı öfkesinin minik sızıntıları misali hızla yanaklarına üşüşen gözyaşlarına dokunmak istemişti Esila ama izin vermedi.

Başını geri çekerken elleriyle durmasını işaret etti. Bir sağa bir sola başını serice sallayıp ellerini belinde desteklerken "Ne dönüyor" diye mırıldandı güçlükle.

"Eve girelim olmaz mı? Bak seni görmek istem-"

"Yalan!"

Yükselen sesi Esila'nın kulaklarını delmişti sanki. Gözlerini korkuyla kıstı. Titremeye başlamış olması Uğur'un umrunda değildi. Sanki yine kapatmıştı kendini her şeye ve duyduğu, hissettiği tek şey öfkeydi.

İşaret parmağını kaldırırken Esila'ya biraz daha yaklaştı. Dişlerini sıkarak birkaç saniye öylece baktı ve "Yalan konuşma" dedi kış misali.

"Uğur..."

"Sakın. Çek elini. Benim etrafımda ne dönüyor ne oluyor bilmiyorum. Ama sen... Sen de bunlarla beraber oynuyorsan, biter. Biter duydun mu?"

"Uğur dur ne olur konuşalım."

"Çek. Çek dokunma. İnşallah o halkanın içinde yoksundur Esila."

§

Bu histen nasıl kurtulacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Başımı oynatmaya yerim yoktu resmen. Tamamen sıkıştırılmıştım. Alacağım her karar büyük bir enkazı bırakacaktı önüme ve bu defa öyle ağır bir enkaz olacaktı ki bu parçaları birleştiremeyecektim.

Ortaköy'ü evim misali severdim. Kendimi dinlemek için geldiğim bu bank her zaman boş olmazdı fakat bu saatler genelde bana ait olurdu. Sabahın altısında kim niye deniz kenarına gelsindi ki zaten...

Yalnızca ben, birkaç uyuklayan amca ve martılar vardık. Hafiften esen rüzgar kalkıp gitmemi istercesine suratıma çarparken etkilenmiyordum bile. Uğur'a vermem gereken bir yanıt vardı. Yalansız, oyunsuz, tamamen gerçek.

Buğulu manzarama eşlik eden şarkımın sesini iyice açtım. Düşüncelerimden bir an olsun sıyrılmak istiyordum fakat şarkının melodisi Uğur'u getiriyordu önüme...

Saçlarımdan Bileğine   Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin