11-Güneş vs. Kar

22.4K 1.1K 79
                                    

    Eve geldiğimden beridir yaptığım tek şey telefona bakıp odanın içerisinde dolanmaktı. Hava neredeyse kararmıştı fakat ben hala yeni bir mesaj ne zaman gelecek diye düşünüp duruyordum. Bir sorun mu var yazmıştım en son. Titreyen ellerimden çıkan cümle bu olmuştu sadece ve görüldüğü halde yanıtlanmamıştı mesajım...

Yeni bir iç çekişle saçlarımı geriye doğru bastırarak yatağa oturdum. Tam bu sırada Nil öyle bir heyecanla dalmıştı ki odama, korkuyla ayaklanıp ellerimi tutuşuna baktım.

"Ne oldu?!"
"Esila! Bana yardım et ne olur."
"Sakinleş gel otur, ne oldu?"

Zaten beyaz tenliydi Nil. Fakat şu anda teni kağıt gibiydi ve deli gibi titriyordu. Telefonunu çıkarttı güçlükle. Ellerime tutuşturmuştu telefonunu ve ellerini yüzüne bastırarak dizlerini sallamaya başladı.

Sadece birkaç dakika önce bir mesaj gelmişti. 'Atacağım konuma gel, ablaya çaktırma' yazıyordu ve mesaj Uğur'dandı.

Düşünceli bakışlarım önce halıda sonra boş duvarda gezindikten sonra Nil'e baktım. Endişeli gözleriyle yalvarırcasına bakıyordu ve yavaşça ayağa kalkıp "Kesin çok kötü. Yoksa beni çağırmaz" dedi.

Sanırım moral verici taraf olmam gerekiyordu. Bir şekilde soğuk kanlı olmalıydım ve telefonunu sıkıca tutarak "Konum geldi, gidelim hadi." Dedim. Tamam, burada moral verici bir cümlem yoktu ama en azından yanında gideceğimi belirtmiş bulunmaktaydım.

Onur yoksa eğer gideceğim yerde, annem için sorun olmuyordu. Elbette ki durumu tamamen anlatmamıştım evden çıkarken ama yine de Onur ismi geçmediği için annem beni idare edebileceğini söylemişti ve Nil ile taksiye bindiğimiz gibi Uğur'dan gelen konuma doğru ilerlemeye başladık.

Taksici, konumu gördüğünde yüzümüze garip bir bakış fırlatmıştı. Bir şey söylemek istemişti ama kısa bir süre düşünüp vazgeçmişti. Nil de fark etmişti bu bakışları ve kulağıma yaklaşarak, "Kesin çok tenha bir yer Esila! Ya ağabeyim yaralandı kesin!" Diye tısladı.

"Sakin ol. Sonuçta sana mesaj atabilecek kadar iyi? Onu alıp eve geleceğiz söz."
"Alırız değil mi?"
"Alırız."

Tam bu sırada kendi telefonumun yükselmekte zorlanan zil sesi yankılandı. Kaşlarımı merakla çatarak ekrana baktım. Arayan Cansel'di. Bir an için Nil ile göz göze geldiğimizde "Söyleme" dedi mahçup bir ifade ile. Elini sıkarak telefonu yanıtladım. Telefonu yanıtladığım gibi Cansel'in ağlak sesi kalp atışlarımı hızlandırmıştı. Onur'un kaza yaptığını, hastaneye gittiklerini ve yanına gitmemi söylediği andan beridir buz kesmiş bir ifade ile duruyordum.

Nil, yanağıma dokunarak "Esila?" Diye mırıldandığında telefon düşmüştü elimden ve "Ben... Benim hastaneye gitmem lazım" diye mırıldandım fakat öyle değişik çıkmıştı ki sesim, bu tona ben de ilk defa denk geliyordum.

Çaresiz bir ifade ile önüne baktı Nil. Taksiciye durmasını söylerken sesi titremişti. Çok geçmeden taksi durdu. Dikiz aynasından yüzüme bakan adam, "İnecek misiniz?" Diye sorduğunda Nil'e baktım.

İkiye bölünmeyi istediğim hiç olmamıştı. İlk defa gerçek anlamda ikiye bölünüp birimi Cansel'e birimi de Nil'e bırakmak istiyordum. Aslında ne istediğim çok karmaşık bir alandaydı. Kendimi anlayamıyordum. Bu arabadan o kaza haberini aldığım gibi inmem gerekirken ayaklarım çakılıp kalmış gibiydiler. Hiçbir şekilde kımıldayamıyordum ve "Devam edelim" dedim. 

                                 🧩🧩

      Geldiğimiz bu tenha mahallede taksiden indiğimizden beridir Uğur'a dair bir iz için etrafta dolanıp duruyorduk. Zaman geçtikçe Nil daha çok endişelenmeye başladığı için onu sokak lambalarının daha net olduğu bir yere oturttum. Titremekten yürüyemiyordu neredeyse ve bu haliyle hiç yardımcı olmuyordu.

Saçlarımdan Bileğine   Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin